Ya Basta!: Kadın iradesinin örgütlülük hikâyesi

Maskeleri ve Subcomandante* Marco’yla özdeşleşen Zapatistalar içerisindeki kadınları, onların mücadelelerini anlatan “Compañeras: Zapatista Kadınlarının Hikayesi” kitabı, gölgede kalmış bu iradeyi ve kadınları konu alıyor.

Meksika’daki Zapatista hareketi (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu - EZLN) hakkında şimdiye kadar pek çok fazla şey yazılıp çizildi. Zapatistalar 1994’te başlattıkları mücadeleyle dünyanın birçok yerinde özellikle de Subcomandante Marcos ile de bütünleşerek hem ilham kaynağına hem de ikona dönüştü. Fakat Zapatistalar içinde yer alan kadınların hem Meksika ordusuna hem kocalarına hem de eril dünyaya karşı başlattıkları ve büyük oranda zafere dönüştürdükleri kurtuluşları ise bu simgelerin arkasında kaldı. Washington doğumlu yazar Hilary Klein de Zapatista topluluklarındaki kadınları ve mücadelesini anlattığı “Compañeras: Zapatista Kadınlarının Hikâyesi” adlı kitabında, bu kuytuda kalmış yanı gün yüzüne çıkarıyor. Türkiye’de Güldünya Yayınları tarafından basılan bu kitap, aynı zamanda Zapatista kadınlarını onların gözünden anlatan en kapsamlı çalışma özelliği taşıyor.

KADINLARIN GÖZÜYLE EZLN TARİHİ

Hilary Klein, Zapatista topluluklarındaki kadın projelerinde yıllarca çalışmış ve bu çalışmaları boyunca da Meksika Chiapas’ta yaşamış. Klein ilk olarak Zapatista köylerinde dağıtılacak bir kitabın editörlüğünü üstlenirken yine kadınların isteğiyle hikâyelerini daha geniş kitlelere anlatabilmek için bu kitabın çalışmasına başlıyor. Klein, kitapta hem Zapatista hareketini anlatırken hem de çoğunlukla kadınların ağızlarından kendi hikâyelerine yer veriyor. Orada yaşadığı süre boyunca kadın kooperatifleri, toplulukları, eğitim vb. seminerlerin de çoğuna katılan Hilary Klein, Zapatista kadınlarına dair gözlemlerini de kitaba yansıtmış.

Kitap elbette sadece kadınların yaşadıklarından ibaret değil. “Compañeras: Zapatista Kadınlarının Hikâyesi” aynı zamanda 1983’te kurulan ve 1994’te Meksika ile savaşmaya başlayan EZLN’nin de kadınların gözüyle tarihi bir yanıyla. Yani kadınların “Örgütümüz” dedikleri Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun da nasıl kurulduğunu ve bu mücadele pratiğini bazen annelerden bazen de anneannelerin anlatımlarından okuyoruz.

‘ÜÇ KERE BASKIYA MARUZ KALIYORDUK’

Compañeras, Zapatista kadınlarının kendilerini adlandırdıkları bir isim. Klein bu ismin açıklamasını şöyle yapıyor: “Compañeras, Compañero’nun (Yoldaş) İngilizce’de tam karşılığı olmayan dişil ve çoğul versiyonudur. ‘Yoldaş’la ‘arkadaş’ arasında bir yerdedir.” Klein de bu ismi birçok bireysel hikâye içermesine karşın kitapta, Zapatista kadınlarının bağlı olduğu kolektif kimliğe yönelik olarak kullandığını açıklıyor. Bir nevi kitabın kahramanın da bu kolektif kadın hareketi ve ülküsü olduğunu vurguluyor.

Compañeras’ların hikâyesi elbette dünya üzerinde birçok kadına yabancı olmayacak bir şekilde ortaya çıkıyor. Ağır bir sömürü altında yaşayan Meksika halkı ve üç kat ezilen kadınlar. Kitapta Comandante Ester’in daha önce yaptığı bir konuşmasına yer veren Klein durumu şu cümlelerle açıklamış oluyor: “Üç kere baskıya maruz kalıyorduk, fakir olduğumuz için, yerli olduğumuz için ve kadın olduğumuz için.”

PATRONLAR VE PATRONLAŞAN DİĞER ERKEKLER...

Kitapta tanıklıklarını okuduğumuz kadınlar, Meksika’daki sömürü düzeni içinde “Patron” dedikleri toprak sahipleri tarafından erkeklerden farklı olarak da baskıya maruz kalıyor. Örneğin bir kadınla evlenmek için Patron’dan izin alınıyor ve toprak sahibi isterse o genç kadını evlendirmeden önce kendi himayesine alıp hatta ondan çocuk da yapabiliyor. Ondan sonra isterse de evlendiriyor! Ya da bazı kadınların anlattığına göre patronlar, yanlarında özellikle de mutfaklarında çalışan kadınlara taciz ve tecavüze varan muamelelerde bulunuyor. Kadınlar baskının sadece bununla sınırlı kalmadığını ifade ediyor. Onların deyimiyle “Patronlaşan” diğer erkeklerin de toprak sahibinden aşağı kalır yanı yok. Kızlarını kendi istekleri dışında evlendiren babalar, zorla evlendirildiği erkek tarafından dayak ve türlü işkenceye göğüs germek zorunda kalan nicesi... Kadınlar sadece sınıfsal değil, cinsiyet temelinde iki yönlü sömürünün odağı durumunda.

‘ESKİSİ GİBİ YAŞAMAYA DEVAM EDEMEZDİK’

Kadınların birçoğunun örgüte katılmadan önceki hayatı birbirine benzer. Çoğu ağır yoksulluk çeken, bazen yiyecek yemek bulamayan ailelerin fertleri. Bazen anne, bazen evin en büyük kızı ya da anneanne. Çoğunun da örgütle kesişimi bu noktada oluyor. Başlarda kadın sayısı az olan Zapatista hareketi, mücadele içerisinde kadınlara yer açmaya başladığında çoğu yerli ve köylü olan bu insanlar, bu yaklaşıma alışmakta zorlandılar. Din baskısı, yoksulluk ya da okuma yazma bilmeyen kadınların ezilmiş özgüvenleri başlarda bu bakış açısını anlayamıyor. Ama kadınlar hareket içinde tıpkı erkekler gibi söz, sorumluluk sahibi ve katılımcı olduktan sonra ise işler değişiyor. Klein bu durumu kadınların toplantısı öncesi bu kayıtları almasını isteyen Comandante Micaela’nın sözleriyle şu şekilde vurguluyor:

“Eskisi gibi yaşamaya devam edemeyiz. Bir şeyler değişmeye başladı çünkü örgütlendik. Bizim için kadınların hayatlarının eskiden neye benzediği ve bugün nasıl olmasını beklediğimiz çok net. Saygı görmek ve haklarımızı almak istiyoruz.”

FARKLI DİL, AYNI MÜCADELE VE ÇIĞLIK: ARTIK YETER!

Zapatista kadınları bahsettikleri ve almak için mücadele ettikleri özgürlüğü çok büyük oranda kazandı. Ama kendilerinin de ifade ettikleri gibi kat etmeleri gereken yol bitmiş değil. Yine kitapta bir kadının aktardığı üzere onların en büyük kazanımı örgütlülük ve mücadeleleri. Kitapta bu şöyle yer aldı: “Kadınla erkek arasındaki saygıyı tesis ettik. Mücadelemiz kurtuluşumuzdur çünkü bize mücadeleye katılma ve haklarımızı kazanma cesareti verdiler.”

Hilary Klein bu hikayeyi yazarken kadınların dünyadaki başka kadınlara olan mesajını ise şöyle aktarıyor:

“Zapatista kadınları kendi toplumlarını ileri taşıyan bir bakışa sahipler. Morelia’daki görüşmelerimin sonunda bir şey eklemek isteyip istemediklerini sordum. Elida, ‘Dünyadaki kadınlara şunu söylemek istiyorum: Örgütlenmekten vazgeçmeyin, savaşmaktan vazgeçmeyin, yürümeye devam edin’ dedi. Gerçekleşmesi için onca mücadele ettikleri değişimleri aktarmak ve bunları başkalarıyla paylaşma arzusuyla hepsi başlarını sallıyordu. Comandanta Micaela ise önde doğru eğildi ve ‘Mücadele etmek isteyen bütün kadınlara diyoruz ki: Sizin yanınızdayız.’”

Meksika’dan Kürt kadınlarının hikâyesine baktığımızda sadece isimlerin ve belki de süreçlerin değiştiğini gözlemleyebiliriz. Bu topraklarda kadın mücadelesini ve iradesini siyasal mücadele içerisinin her alanına koyan Kürt Özgürlük Hareketi, bugün Amed’den Rojava’ya karanlığa karşı savaşan bir kadın mücadelesidir aynı zamanda. Zira bu yüzden Kürdistan’dan Meksika Zapatistalarına uzanan çığlık farklı söylense de aynı anlama geliyor: Ya Basta**, Edi Bese!*

* Eski liderleri Emiliano Zapatista'ya commandante denmesinden dolayı, ona karşı saygısından dolayı kendisine subcommandante lakabını vermiştir.

** Artık yeter...