Dünyanın en uzun 'sokağa çıkma yasağı': Sur

Amed'in Sur ilçesinde 2 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 'sokağa çıkma yasağı' sürüyor. Son 4 yılda bu ilçede doğan çocukların isimleri ise Çiyager, Roza, Rozerin, Reber ve Delil oluyor.

Türk devletinin Kürt halkına dönük asimilasyon, imha, inkâr ve soykırım saldırıları tarih boyunca süregeldi. Kürtlerin direngenlik gösterdiği momentlerde ise Türk devletinin saldırıları yoğunlaştı. Öz Yönetim Direnişleri de bu tarihsel momentlerden biriydi. 2013-2015 yılları arasında Türk devleti, Kürt halkı ile bir yandan 'müzakere' görüşmeleri yaparken, diğer yandan da 30 Ekim 2014'teki Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) aldığı karar ile 'Çöktürme Planı' dedikleri Kürtleri soykırımdan geçirme planını kurmaya yönelmişti.

ERDOĞAN'DAN '400 VEKİL' TEHDİDİ

Kürt siyasi hareketinin, 7 Haziran 2015'teki seçimlere giderken hem Kürdistan hem de Türkiye'de yakaladığı ivme, AKP'nin yönettiği devleti oldukça 'rahatsız' etmişti. Çünkü yapılan anketlerde Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) yüzde 10 seçim barajını geçeceği gün gibi ortadaydı. Bu da AKP'nin tek başına iktidar olamayacağı ve koalisyon hükümetini kurmak için muhalefet partilerinin kapısını çalacağı anlamına geliyordu. Öyle ki Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "400 milletvekili verin, bu iş bitsin" diyerek, niyetini açık açık belirtmişti. O yüzden de özellikle HDP'li seçmeni korkutmak için 5 Haziran günü HDP'nin Amed'deki İstasyon Meydanı'nda yaptığı mitinge iki farklı noktada bombalı saldırı oldu. Saldırıda 400'ün üzerinde kişi yaralanırken, 5 kişi de yaşamını yitirdi.

HDP'NİN 7 HAZİRAN BAŞARISI

Kürdistan ve Türkiye halkları, 8 Haziran sabahı gözlerini dehşet verici bir siyasi ortama açacaklardı. AKP 400 milletvekili çıkaramamış, hatta bir önceki döneme göre yüzde 9 gerileyerek yaklaşık 70 milletvekili kaybetmişti. HDP ise barajı yüzde 13.1 ile geçerek, Meclis'e 80 milletvekili göndermişti. AKP, tek başına iktidar olamayışını HDP'nin önceki seçimlere göre elde ettiği şaşırtıcı orana bağlamıştı. Bunun için de Erdoğan, Kürtlerin ezici çoğunluğunun oylarını alan HDP'ye ve onun seçmenine tehditler yağdırmaya başlamıştı. Öyle ki bir taraftan koalisyon hükümeti kurmak için muhalefet partilerini gezen dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun da tehditler savurmakta Erdoğan'dan aşağı kalır tarafı yoktu. Son kertede koalisyon hükümeti kurulamamış, yerine geçici hükümet kurulmuş ve erken seçim kararı alınarak 'siyasi hesaplaşma' olarak görülen güne, yani 1 Kasım'a randevu verilmişti.

GEÇİCİ HÜKÜMET SÜRECİ VE KATLİAMLAR

7 Haziran'dan bir buçuk ay sonra yapılan tehditlerin ilk adımı atılmıştı; Kobanê'deki çocuklara oyuncak götürmek isteyen sosyalist gençler, Suruç'taki Amara Kültür Merkezi'nde basın açıklaması yaparken, bir canlı bomba patlamasıyla 33 kişi yaşamını yitirmişti. Saldırıyı DAİŞ üstlendi. 5 Haziran miting patlamasından sonra bile sükûneti koruyan Kürtler, Suruç'taki patlamadan sonra öfke seli olup sokaklara aktılar. Bundan sonraki sürecin Türk devleti tarafından nasıl yönetileceği artık net bir şekilde öngörülüyordu. Daha bu iki patlamanın artçıları gündemde iken, DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla 10 Ekim günü Ankara'da düzenlenen 'Barış Mitingi'nde de 2  bombalı saldırı gerçekleşti. Bu saldırıda da 100 kişi yaşamını yitirirken, 391 kişi de yaralandı. Bu saldırıyı da DAİŞ üstlendi ve saldırı ile ilgili hükümet cephesinden AKP'li Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, katliamın HDP'yi 'mağdur duruma düşmek' için yapılan bir 'provokatif eylem' olduğu yönünde açıklamalarda bulundu. HDP ise, Türk devletini alenen katil bir devlet ve 'en büyük terör destekçisi' olarak nitelendirdi. Nitekim daha sonra kimi DAİŞ'liler söz konusu katliamı AKP'nin desteğiyle nasıl gerçekleştirdiklerini anlatmışlardı.

ERKEN GENEL SEÇİM

Ankara Katliamı'ndan sonra Kürt halkının öfkesi bilenmiş, AKP'nin soykırımcı politikalarına karşı tepkileri artmıştı. Katliamdan tam 20 gün sonra Kürdistan ve Türkiye halkları yaklaşık 5 ayın ardından tekrar sandık başına gitmişti. Ama bu kez yüzlerce ölüm ve binlerce yaralının tanıklarıyla oy kullanacaklardı. AKP'nin desteklediği patlamaların, HDP'ye yönelik başlatılmış olan algı ve fiziki saldırıların hakim olduğu bir ortamda seçime gidiliyordu. HDP'nin Ankara'daki genel merkez binası dahil olmak üzere 400'e yakın parti teşkilatının AKP ve MHP'nin ırkçı söylemleriyle yönlendirilen şovenist güruhlar tarafından yakıldığı, Kürtlerin ırkçı saldırılara maruz kalarak ölüp yaralandığı bir dönemde halklar, siyasi tercihini yapmak için oy kullanacaktı. Nihayet 1 Kasım günü gelip çatmış ve gecesinde sonuçlanan seçimde HDP, AKP ve MHP'nin amaçladığı duruma düşmemiş, yüzde 10.7 oy alarak Meclis'e 59 milletvekili göndermişti.

İLK ÖZ YÖNETİM İLANI: VARTO

AKP hükümeti, bir önceki dönemde tek başına iktidar olamamasının faturasını Kürtlere çıkarmış, hemen hemen her gün saldırıların dozajını artırmıştı. Bu saldırılara karşı Kürt halkı, artık eskisi gibi sineye çekmeyecek, kendini, haklarını, kültürünü ve özgürlüklerini savunmak için öz yönetim ilanlarında bulunacaktı. İlk öz yönetim ilanı 13 Ağustos 2015'te Muş'un Varto ilçesinde yapılmıştı. Varto Kent Meclisi, devlet tarafından yönetilmek istenmediğini belirterek, öz yönetim ilanında bulundu. Varto Kent Meclisi Eşbaşkanı Mustafa Doğan, şunları demişti:
 "Bizler merkezden dayatılan, Ankara'dan toplumla uyuşmayan her şeyi yapmak zorunda değiliz. Bizler devletin atadığı vali ve kaymakamlar tarafından yönetilmek istemiyoruz. Bizler Kürt halkı olarak demokratik ve meşru yöntemlerle kendimizin seçtiği yönetimler tarafından yönetilmek istiyoruz. Bu nedenle biz artık kendimizi ve kentimizi öz yönetimimizle yönetmek istiyoruz."  
Türk devleti, bu ilana yine saldırılarla cevap vermişti. Varto'dan sonra öz yönetim ilanları Kürdistan'a yayıldı. Silvan, Sur, Cizre, Silopi, Şırnak, İdil, Nusaybin, Dargeçit, Gever ve Bağlar gibi yerellerde öz yönetim ilanları yapıldı. Kürtler artık yönetilmek istemiyor ve kendi kendilerini yönetmek istiyordu.

SUR'DA ÖZ YÖNETİM

Öz yönetim ilanlarının yapıldığı kentlerde Türk devleti de anında 'sokağa çıkma yasakları' ilan ediyordu. Özellikle Sur'da hâlâ bu 'yasak' devam etmekte. Öz yönetim ilanları aynı tarihlere denk gelmişti. Silvan ve Sur'da da 15 Ağustos'ta öz yönetim ilan edilmiş, ardından da 'sokağa çıkma yasağı' gelmişti. 'Yasağın' en uzunu Sur'da yaşandı/yaşanıyor. Amed Baro eski Başkanı Tahir Elçi'nin 28 Kasım 2015 günü tarihi Dört Ayaklı Minare'nin önünde katledildiği gün de 'sokağa çıkma yasağı' ilan edilmişti ancak bir gün sonra bu yasak kaldırılmıştı. Halkın, evlerini ve mahalleleri boşaltmaları için kaldırılan yasak, 2 Aralık'ta tekrar ilan edildi ve o günden beri devam ediyor. Tam dört yıldır Sur'un 6 mahallesinde 'sokağa çıkma yasağı' var.

TANK VE TOPLARLA SALDIRILAR

Dünyanın en uzun sokağa çıkma yasağının uygulandığı Sur'da, geçtiğimiz dört yıl içerisinde çok şey yaşandı. İlçelerini metazor ile terk etmek istemeyen halkın öncülüğünde ilan edilen öz yönetim, Türk devletinin ve ona bağlı paramiliter çetelerin saldırılarına maruz kaldı. Öz yönetim ilanının sadece son 4 ayında Sur'daki 6 mahalle (Fatihpaşa, Hasırlı, Dabanoğlu, Savaş, Cevatpaşa ve Cemal Yılmaz) tanklar, toplar, ağır ferdi silahlar ve bombardımanlarla yerle yeksan edildi. Binlerce yıllık tarihi bir geçmişi olan Sur ilçesi artık bir moloz yığınıydı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, eserleri olan bu moloz yığınıyla övünerek, "Sur'u Toledo yapacağız" demişti. Sur'da siviller  dahil yüzlerce kişi katledildi.

'SON MUHTEŞEM OLACAK!'

Türk devletinin bordo bereliler, JÖH, PÖH ve DAİŞ'ten devşirme çetelerin de içlerinde yer aldığı 10 binin üzerinde eleman ile girdiği Sur'da sadece 300 YPS'li vardı. Bu sayı da zamanla tahliye edenler ve yaşamını yitirenlerle birlikte 50'ye kadar düştü. Sayının düşmesi Türk devletinin saldırılarının düzeyini azaltmamıştı. Aksine bu kez ilçe üzerinde F-16 uçuşları yapılmaya başlandı. Söz konusu 6 mahallede bulunan tüm tarihi yapılar ve müstakil evler Türk devleti ve onun çetelerinin hedefi halindeydi. Bunca askeri yığınağa ve saldırılara rağmen ferdi silahlarla cevap veren YPS'liler adına Çiyager, şu sözü söylemişti: "Ne olursa olsun, son muhteşem olacak!"
Sur'un 6 mahallesinde 'sokağa çıkma yasağı' sürse de son 4 yılda bu ilçede doğan çocukların isimleri Çiyager, Roza, Rozerin, Reber ve Delil oluyor.