KCK: AKP-MHP iktidarından kurtulmanın zamanı gelmiştir!

KCK, AKP-MHP'nin tek kaygısının iktidarını ayakta tutmak olduğunu, koronavirüs salgınını fırsat bilerek muhaliflere yönelik saldırılarını artırdığını belirtti. Halkı dayanışma ve örgütlülüğünü güçlendirerek iktidara karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklaması şöyle:

HELİN BÖLEK ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ MÜCADELESİNDE YAŞAYACAK

Grup Yorum üyesi sanatçı Helin Bölek’in şehadeti dolayısıyla tüm arkadaşlarına, sanatçılara, ailesine ve Türkiye halklarına baş sağlığı diliyoruz. Onun mücadelesi halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşayacak, soykırımcı faşist oligarşik düzen mutlaka yıkılacaktır.

AKP-MHP faşist iktidarı Kürtlere, devrimcilere ve demokratlara karşı mücadelede her türlü kirli yol ve yöntemi kullanarak iktidarının insanlık dışı karakterini ortaya koymaktadır. İktidarını kaybetme korkusu bacayı sardığından sanat yapanlardan, tweet atanlardan, düşünce belirtenlerden korkmaktadır. Sanat yapanlardan, iki yüz harfli tweetlerden korkan bir iktidar son günlerini yaşıyor demektir.

Sanat yapanların gücü her zaman kanun yapıcılardan çok fazladır. Sanat düşmanlığı yapan, sadece palyaçolar ve dalkavuklar isteyen bir iktidarın ayakta kalması mümkün değildir. Sanattan korkanlar ve sanatçıların ölmesini isteyenlerin sonu yaklaşmıştır. Sadece tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelip bu iktidarın üzerine gitmeleri yeterlidir.

KORONAVİRÜS’TEN ÖLÜMLERİN FAZLA OLMASINDAN AKP-MHP İKTİDARI SORUMLUDUR

Türkiye'deki AKP-MHP soykırımcı faşist iktidarın karakteri koronavirüsün ortaya çıkmasıyla daha çarpıcı biçimde görüldü. İktidarını ayakta tutmak için her yolu mubah gören bu faşist iktidar koronavirüs gerçeğine de başından beri böyle yaklaştı. İktidardan düşme korkusu bu iktidarın tüm politikalarını belirliyor.

Çin’de virüs çıkıp yaygınlaşınca, Türkiye'nin yanı başında İran’da görülünce Türkiye, ‘bizde virüslü hasta yok’ dedi. İki ay boyunca Türkiye'de virüs yok propagandası yaptı. Böylece AKP-MHP iktidarında Türkiye’de virüs ortaya çıkmadı, diyerek iktidarına desteği artırmak istedi. İktidarına olumlu puan kazandırmak amacıyla virüse karşı alınması gereken tedbirleri 2 ay geciktirdi. Böylece insanlar normal yaşamını sürdürdü. Türkiye'ye dışardan gelen ve gidenlerle ilgili hiçbir tedbir alınmadı ve virüs İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde yaygınlaştı. Oradan da tüm Türkiye'ye ve Kürdistan'a yayıldı. Virüsün Türkiye'de çok yaygın hale gelmesinin sorumlusu tedbirleri 2 ay geciktiren AKP-MHP iktidarıdır. Ölümlerin fazla olmasından bu iktidar sorumludur. Virüs çok yayıldığı için ipin ucu kaçırılmıştır. Bu nedenle kontrol altına alınmakta zorlanılmaktadır. Şimdi işledikleri bu suçun toplum tarafından görülmesinin yarattığı kaygıyla her fırsatta biz tedbirlerimizi erken aldık, diyerek gerçekleri örtmeye ve çarpıtmaya çalışmaktadırlar.

İKTİDAR ÖLÜM SAYILARINI GİZLEDİ

Koronavirüsün varlığını kabul ettikten sonra yine iktidarını ayakta tutma kaygısı nedeniyle ve kendilerini başarılı göstermek için ölüm sayıları gizlendi. 100 ölü varsa 10 ölü gösterildi. İktidar virüsü ciddiye almayıp, yaygınlığı ve ortaya çıkardığı sonuçlar gizlenince toplum da belirtilen tedbirleri ciddiye almadı; böylece virüs daha da yaygınlaştı. Virüse de Türkiye'de yaşanan her ciddi durumda olduğu gibi propaganda ve özel savaş karartmasıyla yaklaşınca Türkiye halkları ve emekçileri ağır bedeller ödeme durumuyla karşılaştı.

İktidarını ayakta tutma kaygısıyla virüsün varlığını kabul etmeyi 2 ay geciktirip halkı ağır bedellerle karşı karşıya bırakan AKP iktidarı ortaya çıkan ağır tabloya rağmen hala iktidarına avantaj sağlama ve böylece iktidarını ayakta tutma mantığıyla hareket etmektedir. Kaygısı, insanların sağlığı değil; iktidarını ayakta tutma amacıdır.

HİÇBİR ZAMAN GERÇEK SAYIYI VERMEYECEKLER

İktidar dışında kaygısı olmayan bu iktidar hala ölümleri gizlemekte ısrar etmektedir. Bizde ölümler Almanya yada şu bu ülkeden az, diyerek kendini başarılı gösterme amacındadır. Son günlerde ölüm sayılarını biraz fazla göstermesinin nedeni de diğer ülkelerde ölümlerin çok gösterilmesidir. Şimdi de sanki gerçek ölüm sayılarını veriyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışmaktadır. Ancak hiçbir zaman gerçek sayı vermeyecekler. Kendilerindeki ölümleri Almanya, Hollanda gibi ülkelerden az gösterip bunun üzerinden propaganda yapmayı hesaplamaktadır. Zaten her gün diğer ülkelerde durumun ne kadar kötü olduğunu göstererek kendilerinin durumunun kabul edilebilir olduğu algısı yaratmaya çalışmaktadırlar. Öte yandan sanki iktidar başarısız değilmiş gibi ölenler 60 yaş üstü ve sağlık sorunları olanlardı, diyerek durumu hafifletme, böylece salgın koşullarında çalıştırdığı emekçilerin ve diğer toplumsal kesimlerin tepkilerini azaltma çabaları ise ne kadar insanlıktan uzak olduklarını göstermektedir.

İSPANYA VE İTALYA’YA MALZEME GÖNDERMELERİ PROPAGANDA AMAÇLIDIR

Yine Türkiye'de birçok yerde sağlık ekipmanı yetersizliği varken, toplum maske, dezenfekte ve başka korunma malzemelerine ulaşamazken İtalya ve İspanya’ya devede kulak değil, tüy bile olamayacak bazı malzemeler göndermeleri de tamamen propaganda amaçlıdır. Çok iyi biliniyor ki; Türkiye’de nüfus başına düşen yatak sayısı, doktor ve hemşire sayısı tüm Avrupa ülkelerinin gerisindedir. Sağlık alt yapısı böyleyken ve Türkiye'de salgına karşı mücadelede en önemli ekipman olan analiz kitlerini Çin’den almışken, hala da dünyada en az test yapan ülkeler içindeyken bir kargo uçağıyla İspanya ve İtalya’ya bazı malzemeler göndermesi sadece propaganda amaçlıdır. Toplumun yaşadıkları ve gördükleriyle yandaş basının gösterdikleri arasında hiçbir benzerlik yoktur. Bu nedenle toplum bu iktidarın hiçbir açıklamasına inanmamaktadır. Toplum sadece yaşadıklarına ve gördüklerine inanmaktadır. Ainesi iştir kişinin lafına bakılmaz, deyimi en fazla da böylesi felaketler döneminde anlamını bulur. Çünkü kolay zamanlarda ahkam kesmek hiçbir gerçekliği ifade etmez.

AKP-MHP İKTİDARININ YAPTIĞI HERŞEY İKTİDARINI AYAKTA TUTMAK İÇİNDİR

AKP-MHP faşist iktidarı koronavirüs ortaya çıktıktan sonra da Kürt halkına ve demokrasi güçlerine yönelik saldırıyı gevşetmeden sürdürmektedir. Açıkça Türkiye batsa da yıkılsa da herkes ölümle karşılaşsa da Kürtler ve demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü savaşı bırakmayacağını göstermiştir. Sadece Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı değil, sistem içi muhalif güçlere yönelik baskısını da koronavirüs sürecini değerlendirerek artırmıştır. Bu dönemde yapacağım baskılara kimse ses çıkarmaz, diyerek faşist diktatörlüğünü pekiştirmeye çalışmaktadır. Böyle günlerde siyasi görüşü ne olursa olsun toplumsal dayanışmanın güçlenmesi gerekirken tamamen siyasi bakış ve partizanlıkla muhaliflerin etkisizleştirilmesini amaçlamış bulunmaktadır. Önceden muhaliflerini savaş politikası yürüterek susturuyordu, şimdi de toplumun virüs kaygısı ortamında muhaliflerine yönelmiş bulunmaktadır. Böylece iktidarlarını sürdürmek dışında hiçbir ahlaki, vicdani, ortak değerler gibi toplumsal değeri olmadığını bir daha göstermiştir.

Toplumsal dayanışma insanlığın en ulvi özelliğidir. Toplumları toplum yapan da esas olarak bu özellikleridir. Toplumda dayanışma ruhu öldürüldüğünde tüm diğer değerlerin de ölmesi kaçınılmazdır. Bu iktidar; toplum dayanışma içinde olursa; iktidar karşısında örgütlü ve ortak tutum içinde olur, iktidarımı zayıflatır düşüncesiyle toplumun hiçbir biçimde dayanışma içinde olmasını istememektedir. İktidarını sürdürmek için bu toplumun hiçbir ortak değeri, tutumu ve toplumsal yaşamı olmamalıdır! Faşist iktidarı için sürü haline gelmiş, devletin belirttikleri dışında hiçbir düşüncesi ve tutumu olmayan toplum gerekir. AKP-MHP faşist iktidarı da tam anlamıyla böyle bir toplum yaratmak için hiçbir toplumsal faaliyete izin vermemektedir. Sadece kendi güdümünde olan dernekler ve vakıflar bu tür işleri yapabilir. Bunların yaptığı tüm işler de toplum için değil; iktidarı ayakta tutmak içindir.

İKTİDAR DEMOKRASİ DÜŞMANI OLDUĞU İÇİN MUHALİF BELEDİYELERE SALDIRIYOR

Şimdi de toplumla en fazla iç içe olan ve toplumun yereldeki temsili olan belediyelerin bu zor günlerde topluma destek olma çalışmalarına da engel olmuştur. Belediyeler özellikle günümüzde toplumun toplumsal özelliklerini ayakta tutan kurumlar olarak ele alınmaktadır. Belediyelere yerel demokrasi, demokratik birimler denmektedir. Demokrasi de devlet ve iktidarın yetkilerini sınırlama, halkın ve toplumun merkezci devlet karşısında güçlenmesi demektir. Eski devlet ve iktidarlar özellikle son iki yüz-üç yüz yılda daha fazla merkezileşme ve despotlaşma eğilimi göstermişlerdir. Faşist iktidarlar merkezi despot iktidarların en somut halidir. AKP-MHP iktidarı da merkezi iktidar dışında topluma hiçbir nefes alma alanı ve demokratik alan bırakmak istemiyor. Demokrasi düşmanı olduğu için kendi kontrolünde olmayan yerel yönetimlere ve belediyelere saldırıyor. Dün ağırlıklı olarak Kürt halkının seçtiği belediyelere saldırırken, şimdi sistem içi muhalif belediyeleri de etkisiz kılmaktadır. Kayyumun farklı bir biçimini geliştirmektedir.

Demokrasi demek halkın güç olması demektir. Halk yönetimi demektir. AKP-MHP faşist iktidarı ise belediyeleri, yani yerel demokrasiyi, halkın güç olmasını ayrı devlet olarak görmekte ve saldırmaktadır. Merkezi otoriter güç dışında hiçbir demokratik birimi yada toplumsal örgütlenme ve dayanışmayı kabul etmemektedir. Bu sadece demokrasi düşmanlığı değildir, toplum ve halk düşmanlığıdır. Kuşkusuz demokrasi düşmanlığı da bu anlama gelmektedir.

AKP-MHP TOPLUM VE HALK DÜŞMANIDIR

Halbuki yerel dayanışma, toplum dayanışması önemlidir. El, kaşıyacağı yeri bilirmiş. Toplum ve belediyeler kimlerin ne ihtiyacı olduğunu en iyi bilenlerdir. Dolayısıyla kimlerle nasıl dayanışma yapılacağını da en iyi bilenlerdir. Devlet ise her zaman yandaşlarını gözetir. Toplumu yakından tanımadığı için sorunları çözmede yetersiz kalır. Özellikle böyle bir salgında yerellerin ve toplumun kendini örgütleyerek topluma ulaşması önemliyken; toplumun ve yerellerin dayanışma ağlarını engellemek tamamen bir toplum düşmanlığı olmaktadır.  Eskiden devletler bile topluma daha yakındır diye tarikat ve yerel otoritelerin bu yönlü çabalarını önemli görürlermiş. Şimdi de yerel birimler, sivil toplum örgütleri devletin yarattığı boşlukları doldurmak ve topluma hizmet etmek için vardırlar. Ancak AKP-MHP iktidarı faşist ve demokrasi düşmanı olduğu için toplumsal dayanışmaya da yerel demokratik birimlere de saldırmaktadır. AKP-MHP iktidarı salgına karşı mücadeleyi bir de böyle zayıflattığı için toplum ve halk düşmanı konumundadır.

KADINA YÖNELİK HER TÜRLÜ ŞİDDETE KARŞI ÇIKALIM!

Bu devletin halk, toplum ve insan derdi bulunmamaktadır. Bunun en somutu; hala işçileri çalıştırarak salgınla karşı karşıya bırakması ve kadına yönelik artan şiddet karşısında sessizdir. Halkın sorunlarına sadece iktidar ve sömürü amaçlı yaklaştığı gibi toplumda en temel sorun olan kadın-erkek ilişkisinde yaşanan sorunlar karşısında da bir tutumu yoktur. Salgının önlenmesi için haklı olarak evde kal çağrıları yapılırken, bu evlerdeki ne ekonomik ne de toplumsal sorunlarla ilgilenmektedir. Önceden günün yarısında ortaya çıkan erkek şiddeti ve kadın üzerindeki baskı bugün 24 saate yayılınca kadına yönelik şiddet vakaları artmıştır. Bu iktidarın önceden kadına yönelik şiddete karşı bir söylemi ve tedbiri olmadığı gibi şimdi de bir tutumu yoktur. Aksine, sükut ikrardan gelir, onaydan gelir deyiminde olduğu gibi kadına yönelik şiddeti normal gören ve onaylayan bir tutum içinde olmaktadır. Bu vesileyle biz, tüm Kürt halkına, Türkiye halklarına kadına yönelik şiddetin erkeği çirkinleştiren bir toplumsal hastalık olduğunu vurgulamak istiyoruz. Kürdistan'da gerçekleşen kadın devrimi eksenli demokratik devrimin erkeği de değiştirdiğine inanıyor; bu temelde kadınla eşit ve demokratik bir temelde ilişkinin geliştirilmesinin tüm Kürt halkına ve erkeklerine yakışacağını düşünüyor; kadına yönelik her türlü şiddete karşı çıkılması çağrısını yapıyoruz.

TUTSAKLARI SALGINLA TOPTAN ÖLDÜRME TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA BIRAKMAKTADIR

Değerli halklarımız ve demokrasi güçleri;

Koronavirüs döneminde AKP-MHP iktidarının halklarımızın sırtında bir yük ve bir kene olduğu çok daha açık biçimde görülmüştür. AKP-MHP faşist ittifakının tek derdi iktidarları olduğu için izledikleri politikalar halkın sorunlarının çözümüne yönelik değildir. Savaş harcamaları ve çetelere verdikleri maaş ve silahlarla Türkiye'nin her yerinde böyle bir salgına anında müdahale eden ve salgını önleyen bir sağlık sistemi kurulurdu. Bu iktidarın toplumun ihtiyacını karşılayan bir sağlık sistemi ve hazırlığı olmadığı gibi sağlık sisteminin büyük kısmı da sağlık hizmetini parayla veren şirketlere teslim edilmiştir. Bunlar toplumun yoksul kesimleri için değil, maddi durumu iyi olan bir kesimin sağlığı için kurulan sağlık sistemidir. Bu gerçeklik bile bu iktidarın karakterini ortaya koymaktadır.

Kürt halkına ve demokrasi güçlerine yönelik saldırının yüzde biri kadar halkın sorunlarıyla ilgilenmeyen bir iktidar vardır. Sadece ve sadece Kürt ve demokrasi düşmanlığı üzerine kurulan ve tüm imkanlarını da bu düşmanlık için seferber eden bir iktidar söz konusudur.  Salgın hastalık nedeniyle cezaevlerinin boşaltılmasını en başta demokratik güçler gündeme getirmiş, ancak bu faşist iktidar ‘Kürt anasını görmesin’ anlayışıyla Kürtleri ve Kürtlerle dostluk içindeki demokrasi güçlerini zindanda tutup salgınla toptan öldürme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Başta Kürtler olmak üzere tüm Türkiye halkları bu iktidarın halk ve toplum düşmanı olduğunu görmelidir. Virüsle ilgili tedbirleri iki ay geciktirerek binlerce insanın ölümüne yol açtıkları gibi toplumun yerel dayanışmasını önleyerek toplumun bu virüse ve yarattığı sorunlara karşı mücadelesini zayıflatarak suç işlemektedir.

Halklarımız ve tüm toplumsal kesimler dayanışmalarını güçlendirip örgütlenmelerini geliştirerek bu virüse karşı etkili mücadele vermeli, bu dayanışma ve örgütlülükleriyle de yıllardır halka karşı suç makinası haline gelmiş AKP-MHP faşist iktidarına karşı da her türlü araç ve yöntemle mücadeleyi yükseltmelidir. Bu iktidardan kurtulmanın zamanı gelmiştir!!"