Halepçe: 30 yıllık güncel acı!

Halepçe'de insanlar havada hoş bir koku, tatlı elma kokusu alıyor ve dakikalar geçtikçe, nefes almakta güçlük çekmeye başlıyorlardı. Birkaç dakika sonrada orada öldüler. Bazıları da yanarak, bombalarla parçalanarak yaşamını yitirdi...

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, yazdığı “savunmalar” sadece birer metin değil, aynı zamanda gelecek için çok iddialı perspektifler, politik öngörülerdir. Misal bir yerde şöyle diyor: “…Mevcut duruma bakıldığında, ayrıca yakın geçmişte yaşanan Halepçe katliamı ve diğer tüm etnik ve mezhepsel katliamlarla kıyaslandığında, geleceğin ulus-devletçi çatışmalarının korkunçluğu daha iyi anlaşılacaktır. Sümer tarihindeki kent devletlerinin birbirlerini yok etmelerine oldukça benzeyen bir şimdi ve gelecek söz konusudur.”

Bahsedilen bu korkunç durum şu an en yakıcı şekilde yaşanıyor ve maalesef iyi anlaşılmış değil. Çünkü bugün yeni Halepçeler göz göre göre yaşanmakta ve dünya seyretmektedir. Bu duruma yıllar önce başka bir düşünür de dikkat çekiyor.

Ünlü dilbilimci ve muhalif düşünür Noam Chomsky 2007 yılında yazdığı bir kitapta Halepçe için şöyle diyor: “Bu dehşet verici bir öykü… Çok büyük bir vahşet olan bu olay sırasında ABD ve İngiltere hiçbir şey yapmadı, bu unutulmamalıdır. ABD’de bu durumu kınama girişimleri oldu ama Reagan yönetimi bunu engelledi. Pentagon zehirli gazı Saddam değil İranlıların attığına dair hikâyeler uydurmaya başladı.”

Çok tanıdık söylemler değil mi?

Bugün bunu, yine bir Mart ayında en yakıcı şekilde deneyimliyoruz. Yakın dönem Kürt Özgürlük Tarihi açısından Mart ayı içerdiği gelişmeler ve olaylarla, taşıdığı direniş ruhunun en coşkulu hali ile en fırtınalı aylardandır. Her gününe dev bir anlam sığmış haldedir. Onlardan biri de şüphesiz 16 Mart Halepçe Katliamı’dır…

Tam tarihiyle 16 Mart 1988 Halepçe Katliamı!

Bugün bu katliam, Kürtler şahsında ne kadar dehşet verici olduğu çok daha net ortaya çıkıyor. Kobanê’den Şengal’e, Cizre’den Efrîn’e uzanan süreçte her şey önümüzde duruyor. Çünkü aynı diktatörler, aynı ulus devlet artıkları aynı hegemonlar, aralarındaki güç yarışında Kürtleri rahatlıkla kurban etmektedirler.

Hatırlayalım Halepçe’de olanları…

Bu küçük yerleşim yerinde insanlar havada hoş bir koku, tatlı elma kokusu alıyor ve dakikalar geçtikçe, nefes almakta güçlük çekmeye başlıyorlardı. Birkaç dakika sonrada orada öldüler. Bazıları da yanarak, bombalarla parçalanarak yaşamını yitirdi. Geride kalanlar ise on binlerce kayboldu, binlercesi infaz mangalarının eline düştü. Toplu mezarlara denk gelerek yaşarken ölüme terk edildiler.

Halepçe "Hani Rabbin meleklere, 'Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kafirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına' diyen Enfal süresine, yani din maskesine sığınılarak yine Kürdü öldürmeyi meşrulaştırmanın adıdır. Kuran’ın 8. suresi olan Enfal suresi operasyona kod isim olarak seçilirken, 12. Ayette vahiy edilen hüküm ise Kürtlere soykırım maskesi yapılacaktı. Enfal Operasyonu; kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşkelerin sistematik şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, genç kızların diğer Arap ülkelerine gönderilerek kaybettirilmesi, toplama kampları, toplu infazlar, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımını içeren komplike-sistematik bir soykırım harekatıydı. Irak'taki Baas rejimi bu kod adı ile gerek peşmergelere (cahleştirilen) gerekse kırsal Kuzey Irak'ın çoğunluğu Kürt sivillerden oluşan nüfusuna karşı 1986 ve 1989 arasında bir dizi saldırıda bulundu. Operasyon özellikle 1988 yılında doruğuna ulaşmıştı. Soykırım planı kapsamında katliamların başlamasından önce Kürtlerin bulunduğu alanlarda ilan edilen ‘yasak bölgeler’ genişletildi ve buralarda yaşayanlar, 17 Ekim 1987 tarihli nüfus sayımı ile fişlenerek yaşlarına ve cinsiyetlerine bakılmaksızın İran ajanı ('sabotajcı') sayılarak göçe zorlandı, göç etmeyenler vatandaşlıktan atıldı. Adeta işgalci Türk devletinin kullandığı “çökertme planı” gibi. Enfal’de 182 bin Kürt katledildi, milyonlarca insan ise yaralandı, yerinden yurdundan oldu, kamplarda açlık ve bakımsızlıkla ölüme terk edildi. 4 bin civarında köy yerle bir edildi. Enfal süreci boyunca bin 800 okul, 300 hastane, 3 bin cami ve 27 kilise yıkıldı.

Halepçe, “tek bir Kürt evi kalmayacak” anlayışı ile hareket edilerek katliama uğradı. Bombalama işini yürüten Kimyasal Ali lakaplı Ali Hasan El Mecid 'kelle bizim, mal sizin' sloganı ile motive ediyordu katilleri. Aynen bugünkü DAİŞ vahşeti gibi ganimet ile ayakta tutuyordu katliama girişenleri. Tanıkların ifadelerine göre, 'Enfal esnasında, kadınlar da dahil olmak üzere, Kürtlere ait ne ele geçirilirse ele geçirenindi’… Hatırlanacağı üzerine İran’ı pasifize etmek, yeşil kuşak projesini istenilen dengede tutmak için Saddam rejimi Humeyni rejiminin üzerine sürüldü. Batılı devletler Saddam rejimine her türlü maddi, teknik ve diplomatik desteği sundular. Saddam zorlandığında kendisine ‘kimyasal gaz’ desteği de bizzat NATO’ya üye devletler tarafından yapıldı. Aynı şey bugün Erdoğan’a da yaptırılıyor. Aynı şekilde kendi menfaatleri için her şeyi reva görürken, Erdoğan’ın Kürt nefreti ve onun üzerinden elde ettiği ranta da sürekli göz yumuyorlar.

Halepçe o günkü yasaların bugün yeniden hayata geçirilmesidir. Kimyasal Ali’nin kendine dayanak yaptığı yasak bölge uygulaması (1. Madde), yasak bölgelerde askerin istediği gibi ateş açma serbestisi (2. Madde), bu bölgelere ekonomik ambargonun uygulanması (3. Madde), uçak-top-tank-helikopter kısacası her türlü silahın kullanılması yetkisi(4. Madde), yasağa uymayanların infaz edilmesi (5. Madde), keyfi göz altılar (6. Madde) ve ele geçirilen değerli eşyaların-silah dâhil- ele geçirenlere ganimet olarak kalması (7. Madde) hepsi birer kopya olarak bugün günceldir.

Halepçe, insanlığın tanık olduğu ve uluslararası hegemonik güçlerin suç ortaklığı yaptığı bir katliamdır. Beş bini aşkın Kürt acımasızca katledilirken ne sosyalizm adına hareket eden güçler ne de zaten faşist Saddam rejimini destekleyen kapitalist-modernist güçler hiçbir tepki göstermeden Kürtlere reva görülen bu barbarlığa suç ortaklıklarını tescillediler. Bir taraftan emperyalist güçler, bir taraftan gerici-faşist bölgesel devletler, diğer taraftan da Kürtlerin birliğini engellemek için elinden geleni yapan bir işbirlikçi Kürt gerçekliği bulunmaktadır. Kürtlerin tarih boyunca sömürü altında yaşamasına da neden olan bu güçlerin Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi politikaları 16 Mayıs 1916’da kabul edilen Sykes-Picot anlaşmasıyla başlar.

Halepçe üzerinden 30 yıl geçse de acıları ilk günkü gibi taze olan tarifi zor bir katliamdır. Newroz’u bekleyen Halepçelilerin üzerine 16 Mart sabahı saat 11:00’de Irak ordusuna ait savaş uçakları, kimyasal bombalar yağdırdı. 16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı bu bombaları atmaya başladı. Katliamda çoğunluğu kadın ve çocuk 5 bin insan yaşamını yitirirken, 7 bin kişi de yaralandı.

19 Ağustos 1988’de İran ile Irak ateşkes imzaladı ve 5 gün sonra da Irak ordusu Halepçe kasabasını geri aldı. Sivillere karşı dünyada yapılan en büyük kimyasal saldırılardan biri olmasına rağmen, ancak 1 Mart 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi katliamı bir soykırım eylemi olarak kabul edebildi. İnsanlığa karşı işlenen bir suç olan Halepçe Katliamı, uluslararası güçler tarafından ise hala bir soykırım olarak tanınmış değil.

Halepçe Hiroşima ve Nagazaki’yi hatırlamaktır. Süleymaniye Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Fuat Baban, 7 Aralık 2002 tarihli 'The Sydney Morning Herald' gazetesinde yayımlanan 'Experiment in Evil' başlıklı makalesinde, Halepçe'de özürlü doğum oranının Hiroşima ve Nagasaki'nin 4-5 katı olduğunu söyledi.

Halepçe Kürtlerin ‘Guernica’ tablosudur.

Halepçe Kürtlerin dört parça şahsında ve düşman gerçekliğinde algının nasıl işlediğine, geleceğin nasıl görüldüğüne dair en önemli ve halen geçerli olan güncel bir katliamdır…

Yaşamını yitirenleri bir kez daha saygıyla anıyoruz.