Kalkan: İttifakı bozan KDP yönetimi oldu

Kürt partileriyle ulusal birlik çıkarları temelinde ilişki kurmaya hazır olduklarını söyleyen Kalkan, "1983 yılında KDP ile yapılan protokolde yer alan ilkeler Kürdistan Ulusal Kongresi’nin temel ilkeleri olabilir, şimdi de biz sahip çıkıyoruz" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Türk devletinin Güney Kürdistan'ı işgal etme planına ve KDP'nin yürüttüğü politikaları değerlendirdi.

ANF'nin sorularını yanıtlayan Kalkan, Türk devletinin ilk sınır ötesi saldırısının 25 Mayıs 1983 tarihinde gerçekleştirdiğini belirtti. PKK’nin ilk kuruluş dönemlerinde KDP ve vb. örgütlerle ilişkiye ve dayanışmaya ihtiyacı olduğunu söyleyen Kalkan, "Bu ihtiyaçlar 82 yılı ortalarında söz konusu ilişkilerin daha da ilerlemesini getirdi ve 82 güzünde yanlış hatırlamıyorsam 9 maddelik bir protokole dönüştü. Taraflar söz konusu protokol metnini kabul ettiler, böylece PKK ile KDP iki parti olarak önemli bir ilişki ve ittifak içerisine girmiş oldu.

83 baharı sürecinde Mesud Barzani’nin Suriye ziyareti çerçevesinde söz konusu protokol resmen imzalandı. PKK adına Genel Sekreter Abdullah Öcalan imzası yer aldı. KDP adına da Genel Başkan Mesud Barzani’nin imzası yer aldı. En üst düzeyde her iki partinin de imzasıyla söz konusu ittifak ilişkisi resmileşti. Daha güçlü yaşanır, uygulanır hale geldi. Bu ittifak ilişkisi, 85 yılı baharına kadar sürdü. Söz konusu ilişkinin bence her iki partiye de çok önemli kazanımları oldu. KDP’de siyaseten önemli bir kazanım sağladı. PKK de pratik açısından bu ilişkiye dayanarak önemli gelişmeler kaydetti. İttifakı oluşturan protokol ulusal demokratik ilkeler içeren bir protokoldü.

Biz her zaman söyledik, bugün de aynı maddeler temelinde KDP ile diğer Kürt partileriyle de her türlü ilişki-ittifak kurmaya hazırız. O protokolde yer alan ilkeler Kürdistan Ulusal Kongresi’nin temel ilkeleri olabilir, şimdi de biz sahip çıkıyoruz. Ulusaldı, demokratikti, dayanışmacıydı; birbirini reddeden konumda değildi. Tersine başka partilerin aleyhine de değildi. Kürt ulusal demokratik birliğini yaratmaya dönüktü" diye konuştu.

Apocu Hareket ile KDP arasındaki ilk temas ve görüşmeler ne zaman başladı, nasıl gelişti?

Daha ideolojik grup oluşumu gerçekleştirilirken, Önder Apo Kürdistan’da ulusal cephe temelinde tüm hareketleri içine alacak bir örgütlenmenin daha doğru olacağını değerlendirmişti. Bu temelde de 1975 yılında var olan bütün Kürdistani parti grup ve örgüt sorumlularıyla bu konuda görüşmeler yapmıştı. Bunların içinde Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi de vardı. Bilindiği gibi bu parti Irak’taki KDP’nin Kuzey Kürdistan kolu olarak örgütleniyordu. Fakat o zaman görüşmelerden herhangi bir sonuç çıkmadı.

Hiçbir grup Önder Apo’nun bu tarz örgütlenme önerisine katılmadı, hatta o zaman T-KDP sorumlusu Önderlik düşüncelerinin halkın ve Kürdistan açısından çok tehlikeli olacağı biçiminde bir değerlendirmede bulunmuştu. Önder Apo yurtdışına çıktıktan ve 12 Eylül darbesi gerçekleştikten sonra Lübnan-Filistin sahasında Suriye’de Ortadoğu zemininde hem Kürdistani hem de faşizme karşı Türkiye cephesinin örgütlendirilmesi yönünde arayışlar ve çabaları gündeme geldi. Öncelikle 1981 güzünde Kuzey Kürdistanlı partilerle Suriye’nin başkenti Şam’da bir dizi toplantı ve tartışma içerisinde oldu. Bu tartışmalara Güney Kürdistanlı hareketlerden Celal Talabani’nin başında bulunduğu YNK daha çok güç ve destek veriyordu.

Kuzey Kürdistan’daki diğer parti ve gruplarla YNK’nin ilişkileri daha iyiydi. KDP o zeminde zayıftı. Fakat tıpkı 1975’teki gibi, 1981 güzünde Şam’da yürütülen ulusal cephe görüşmelerinden de herhangi bir sonuç çıkmadı. Diğer grup ve örgütler PKK ile bir ulusal cephe oluşturmaya yanaşmadılar. PKK’nin faşist-sömürgeci ve soykırımcı sisteme karşı silahlı direniş geliştireceğini biliyor ve anlıyorlardı, çünkü PKK bunu konuşuyordu, propaganda ediyor ve yazıyordu.

CEPHE GÖRÜŞMELERİ BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANDI

12 Eylül darbesinden önce Hilvan ve Siverek direnişleri temelinde de bu yönlü bir ön adım geliştirmişti. Bundan korkuyorlar ve çekiniyorlardı. Dolayısıyla PKK’nin silahlı direnişten tümüyle vazgeçmesini, kendileri gibi olmalarını istiyorlardı. Elbette PKK de bunu kabul edemezdi. Sonuçta toplantılar başarısızlıkla sonuçlandı. Önder Apo o gruplara “PKK’siz bir ulusal cephe örgütlemelerini, sömürgeci faşist rejime karşı direnmelerini, eğer bunu yaparlarsa PKK’nin şartsız kendilerine destek vereceğini” söyleyerek toplantıdan çekildi. Birkaç toplantı daha yapsalar da diğer parti ve örgütler de birbirlerini suçlayarak toplantıdan çekildiler.

Cephe görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı süreçte benzer bir arayış Güney ve Doğu Kürdistan zemininde de vardı. 1980 yazında Mehmet Karasungur yoldaş öncülüğünde bir grup arkadaş Doğu Kürdistan’a geçmişti. O zaman Şah yıkılmış İran’da devrim olmuştu, Doğu Kürdistan’da devlet egemenliği kalmamıştı. Kürt örgütlerinin bir tür yönetimleri söz konusuydu. O alanda ilişkiler geliştirmek, Kuzey Kürdistan’da Ulusal Direniş Mücadelesini örgütlemek için destek bulmak üzere Mehmet Karasungur arkadaş görevlendirilmişti. Aynı zamanda KDP merkezi de Rojhilat Kürdistan’daydı. Irak Kürdistan Demokrat Parti merkezi 75 yenilgisi sonrasında İran’a çekilmişlerdi ve İran’da yeniden toparlanmaya ve örgüt olmaya çalışıyorlardı.

İran-Irak savaşı başlamıştı. Güney Kürdistan’ın belli alanlarında Irak ordusu çekilmiş boşluklar oluşmuştu. 75’ten sonra boşaltılan yerlere çeşitli biçimlerde halk yeniden toparlanıyordu. Böyle bir ortamda Doğu Kürdistan zemininde de hem Doğu Kürdistan’ın hem de Güney Kürdistanlı parti ve gruplarla Mehmet Karasungur yoldaş çeşitli düzeylerde ilişki ve ittifak geliştirdi. Bunlar karşılıklı örgütler düzeyinde ve dayanışma ilişkileriydi. Bunun içerisinde o zeminde bulunan Güney Kürdistanlı örgütlerin hepsi vardı. Aynı zamanda Doğu Kürdistanlı örgütlerin hepsiyle de belli bir ilişki kurmuşlardı.

DÜŞMANIN 'PKK MARDİN'İ GEÇMEMELİ' KARARI VARDI

Böyle bir süreç PKK-KDP ilişkilerini de geliştirdi. Ciddi biçimde gelişme kaydeden ilk ilişkiler Doğu Kürdistan zemininde Mehmet Karasungur yoldaşın yeni örgütlenen KDP yönetimiyle kurduğu ilişkiler temelinde gelişme kaydetti. O zaman KDP yeni örgütleniyordu, Mesud Barzani başkan olmuştu. İdris Barzani yardımcısıydı, KDP’nin merkezi konumundaydılar. Ali Abdullah Genel Sekreterleriydi. Mehmet Karasungur yoldaş onlarla belli bir ilişki düzeyi geliştirmişti. İki partinin de böyle bir ilişkiye ihtiyacı vardı.

PKK'nin daha çok pratik ihtiyaçları KDP ile ilişkiyi gerektiriyordu. KDP’nin ise daha çok siyasi ihtiyaçları, özellikle YNK ve onun örgütlediği kesimlerden dışlanmış neredeyse Kürt örgütlerinden tecrit olur hale gelmiş durumu PKK ile ilişki kurmasını gerektiriyordu. Öyle ki Celal Talabani öncülüğündeki YNK, KDP dışında bir Kürdistan Ulusal Kongresi örgütlemeye çalışıyordu. Böylece KDP’yi tümden tecrit etmek istiyordu. Önder Apo bu görüşe karşı çıktı, bunu doğru bulmadı. “Eğer bir ulusal kongre olacaksa buna bütün Kürt partileri ve örgütleri katılmalıdır. Partiler arası çelişki ve çatışmalı durumlar ulusal kongrenin de önünde engel oluşturmamalı, ulusal kongre zeminine de taşırılmamalıdır” dedi.

Bu önemli bir görüştü. KDP bu anlamda biraz tecrit olma ve sıkışma durumundaydı. PKK ile ilişkilere ihtiyacı vardı. Diğer yandan ise sömürgeci-soykırımcı sistemin “PKK Mardin’i geçememeli, Botan’a girememeli” biçiminde bir kararı vardı ki, bunu küresel sömürgeci sistem vermişti. Onu aşabilmek, Kürdistan’ın derinliklerine örgütsel eylemsel olarak yayılabilmek açısından PKK’nin de KDP ve vb. örgütlerle ilişkiye dayanışmaya ihtiyacı vardı.

1982 YILINDA PKK İLE KDP ARASINDA 9 MADDELİK BİR PROTOKOL İMZALANMIŞTI

Bu ihtiyaçlar 1982 yılı ortalarında söz konusu ilişkilerin daha da ilerlemesini getirdi ve 82 güzünde yanlış hatırlamıyorsam 9 maddelik bir protokole dönüştü. Taraflar söz konusu protokol metnini kabul ettiler, böylece resmen ve fiilen PKK ile KDP iki parti olarak önemli bir ilişki ve ittifak içerisine girmiş oldu. 1983 baharı sürecinde Mesut Barzani’nin Suriye ziyareti çerçevesinde söz konusu protokol resmen imzalandı.

PKK adına Genel Sekreter Abdullah Öcalan imzası yer aldı. KDP adına da Genel Başkan Mesud Barzani’nin imzası yer aldı. En üst düzeyde her iki partinin de imzasıyla söz konusu ittifak ilişkisi resmileşti. Daha güçlü yaşanır, uygulanır hale geldi. Bu ittifak ilişkisi, 85 yılı baharına kadar sürdü. 83-84 ve 85 yıllarında söz konusu protokole dayalı olarak iki parti birbiriyle ittifak-ilişkisi içerisinde oldular, dayanışmada bulundular, görüşmeler yaptılar, yardımlaştılar.

Söz konusu ilişkinin ve bu temeldeki çalışmaların bence her iki partiye de çok önemli kazandırdıkları oldu. KDP de siyasetten önemli bir kazanım sağladı. PKK de pratik açısından bu ilişkiye dayanarak önemli gelişmeler kaydetti. İttifakı oluşturan protokol ulusal demokratik ilkeler içeren bir protokoldü.

Biz her zaman söyledik, bugün de aynı maddeler temelinde KDP ile diğer Kürt partileriyle de her türlü ilişki-ittifak kurmaya hazırız. O protokolde yer alan ilkeler Kürdistan Ulusal Kongresi'nin temel ilkeleri olabilir, şimdi de biz sahip çıkıyoruz. Ulusaldı, demokratikti, dayanışmacıydı; birbirini reddeden konumda değildi. Tersine başka partilerin aleyhine de değildi. Kürt ulusal demokratik birliğini yaratmaya dönüktü. Yine yanlış hazırlamıyorsam 85 Haziran ayıydı KDP’nin Behdinan yönetimiyle biz bir görüşme yaptık. O zaman sorumlusu Dr. Cercis isimli birisiydi, Merkez Komite üyesiydi, Behdinan yönetimi de vardı. Onlar olumsuz tutum takındılar. 15 Ağustos Atılımı temelinde geliştirilen silahlı direniş mücadelesinin “kendilerini zorladığını, sınır geçilerek yapıldığını, yürütülmemesi gerektiğini” söylediler.

Biz öyle olmadığını anlattık, eylemlerin Dersim’de olduğunu, Amed’de olduğunu, Adıyaman’da olduğunu, Serhat’ta olduğunu, bunun Güney Kürdistan ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını, hiçbir gerilla grubunun buradan geçip gidip Dersim’de eylem yapıp geri gelemeyeceğini, Dersim’e engeller olmazsa bile ancak üç ayda gidilebileceğini vs. bunları anlattık ama Türkiye Cumhuriyeti devletiyle çeşitli ilişkilere girmişlerdi. Devlet tehdit etmişti, ilişkiyi reddedici tutumları vardı. Ondan sonra sanırım Ağustos ayıydı KDP yönetimi olarak bir açıklama yaptılar. Söz konusu anlaşmayı feshettiklerini kamuoyuna duyurdular. İlişkiden PKK çekilmedi, çekilen ve ittifakı bozan KDP yönetimi oldu.

PKK gerillalarının 1982'den itibaren Güney Kürdistan'da yoğunlaşmaya başladığını biliyoruz. Ancak 1983'de devletin ilk 'sınır ötesi' operasyonu oluyor. Bu ilk işgal girişimi nasıl oldu?

Evet KDP ile ilişkiler temelinde özellikle 1981-82 yıllarında Lübnan-Filistin sahasında yürütülen eğitimle ortaya çıkartılan sonuçlara dayanarak PKK 1982 Ağustos sonunda gerçekleştirdiği 2. Kongre kararı temelinde 1982 Eylül ayından itibaren gerilla gruplarını Suriye sınır hattından Botan-Behdinan sınır hattına sevk etti. Gerilla grupları farklı güzergahlardan Botan sahasına girdiler. Bir bölümü Güney Kürdistan’a geçti. Habur ve Zap kıyılarında, Deşte Hayati ve Lolan çevresinde kamplar kurdular. Aynı zamanda bir bölümü Rojhilat sınırına da geçtiler.

Mehmet Karasungur ve Mahsum Korkmaz yoldaşlar önceden bu sahalarda bulunmuş gerilla için pratik hazırlıklar yapmışlardı. Bu hazırlıklara dayanarak PKK gerillasının 1982 güzünde, 82-83 kışında Güney ve Doğu Kürdistan sınır boylarına geri dönüşü sağlandı. İran-Irak savaşı başlamıştı 20 Eylül 1980 tarihinden itibaren her iki devlette ordularını ortak sınıra çekmişlerdi. Dolayısıyla hem Güney Kürdistan’ın hem de Doğu Kürdistan’ın Kuzey Kürdistan’a sınır olan yörelerinde İran ve Irak devletinin çok az askeri gücü kalmıştı. Büyük alanlar boşalmıştı, boş alanlar ve araziler haline gelmişti. Gerilla bu imkanlardan yararlanarak Kuzey Kürdistan’da gerilla hareketini geliştirebilmek için bu alanlarda kamp kurma, pratik eğitim yapma, hazırlanma çalışması yürüttü.

Habur’dan tutalım Esendere’ye kadar hem Güney hem Doğu Kürdistan sınırında 82-83 kışında belli noktalarda PKK kampları oluştu. Bu ülkeye geri dönüştü. 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı Lübnan-Filistin sahasında yürütülen eğitim ve hazırlıkların silahlı direnişe dönüştürülmesini hedefliyordu. PKK gerillaları bu yönlü her fırsatta çalışma yürütüyorlardı, halkla ilişki kuruyor coğrafyayı tanıyorlardı. Botan’ın belli sahalarında Uludere-Çukurca-Şemzinan hattında bu yönlü ilk ilişkiler 82-83 kışında sağlandı.

İLK 'SINIR ÖTESİ OPERASYON' 25 MAYIS 1983 YILINDA OLDU

1983 baharında Nisan başında Lolan alanında PKK’nin pratik yönetimi bir toplantı yaparak Kuzey'de yürütülmesi gereken çalışmaları planladı ve o planlama doğrultusunda Botan, Zağros ve Serhat hattında gerillayı geliştirmek üzere ilk gerilla grupları bu sefer Güney ve Doğu Kürdistan’dan Kuzey Kürdistan içlerine sevk edildiler. Böyle bir çalışma önce Güney Kürdistan sınırından yürütüldü, yazla birlikte Doğu Kürdistan sınırından da yürütülür oldu.

İşte böyle bir ortamda TC’nin ilk sınır ötesi operasyon denen sınırı geçerek resmiyette Irak toprakları olarak bilinen topraklara saldırısı 25 Mayıs 1983 tarihinde gerçekleşti. Habur çayının doğu yakasında oldu. 5 km. kadar Güney Kürdistan topraklarına Türk ordusu girdi. Habur sınırı üzerinde KDP ile Irak Komünist Partisi'nin kampları vardı. Yekmale’nin karşısındaydılar, suyun bir tarafında TC karakolu, karşısında KDP ve Komünist Parti’nin karakolları vardı. PKK ile ilişkilerinden dolayı Türk devleti KDP’den biraz rahatsızlık duymuştu.

Diğer yandan sınır ticareti kaçakçılık denen çalışmalar çok oluyordu. Özellikle o zeminlerde hiç durmamıştı ve bu yönlü yoğun bir ticari faaliyet vardı. 82-83 kışında bir iki sefer kaçakçı denen tüccarlarla Türk ordusu arasında çatışma oldu. Hatırladığım kadarıyla bir seferinde iki asker öldü, birkaçı da yaralandı. Kenan Evren buna çok öfke duymuştu, ağır suçlamıştı. PKK’nin ülkeye dönüp sınır boylarında yerleştiği bilgileri de vardı. Bu da zaten TC devletinin geleneksel üslubu ve anlayışı biçiminde her şeyi ihanete ve teröre bağlıyordu. Kısaca devlet PKK’nin sınır boyuna dönüşünden haberdar olmuştu, rahatsızdı. KDP ile ilişkilerden de rahatsızdı.

KDP ise sınırın sıfır noktasına karakollar kurmuş kamplar oluşturmuştu, Türk ordusu onları geri itmek istiyordu. Aslında ilk operasyon KDP’ye karşı oldu. KDP ve Irak Komünist Partisi’nin Habur boylarındaki kamplarını 5 km. Güney'e attılar. KDP her şeyi attı geri çekildi ve hiç direnemedi, belli bir zarar da gördü. Böylece Kenan Evren yönetimi de “sınır boylarını terörden temizledik” yönünde ilanda bulundular. Bu 3-4 günlük bir saldırıydı. Türk ordusu sonra geri çekildi. Askeri sonucu KDP ve sınırın sıfır noktasındaki KDP kamplarının biraz daha güneye itilmesi oldu. Nitekim KDP önce Zendura vadisine daha sonra Zap’a kadar sınırdan geri çekildi. PKK ise bu hareketliliği silahlı direnişi geliştirmek, hazırlıklarını güçlendirmek için bir fırsat bildi ve kendi gerilla gruplarını Botan’ın değişik alanlarına sınırdan geçirdi. Botan ve Zagros alanındaki ilk pratik çalışmalar ve hazırlıklar 83 yılı boyunca yürütülen çalışmalar temelinde gerçekleştirildi.

Aynı tarihlerde PKK ile KDP arasında bir anlaşma yapıldı? Protokolü kim istedi ve bu anlaşma neyi öngörüyordu? Daha sonra bu anlaşma neden bozuldu?

Bu soruya birinci soruda cevap verdim. Anlaşma Mehmet Karasungur arkadaşın yoğun çabaları sonucunda oldu diyebilirim. Zaten bu onun göreviydi. Güney ve Doğu Kürdistan’da PKK çalışmalarını yürütmek üzere parti yönetimimiz tarafından görevlendirilmişti. O görevinin bir gereği olarak bu çalışmaları yürüttü. Sadece KDP ile ilişki geliştirmedi, tekrar ediyorum Doğu ve Güney Kürdistanlı bütün örgütlerle belli bir ilişki ve ittifak geliştirmişti. KDP ile ilişki ve ittifak ise biraz daha ileri götürüldü. Yazılı protokole bağlandı.

İfade ettim, 9 maddelik protokoldü, içeriği tamamen ulusal demokratik birliği ifade ediyordu. Birlik ve dayanışmacıydı. Diğer örgütlere karşıt olmadığı gibi, başka örgütlerin katılmasına da kapalı değildi. Böylece Kürt partileri arasında ikili ilişkiler geliştirmek kadar, ulusal kongre hazırlamak için de önemli bir zemindi. Çünkü o zaman KDP ve YNK’nin yoğun karşıtlıkları çatışmaları vardı ki, ‘Kürt partileri bir araya gelir mi, ilişki kurar mı?’ sorusu herkesin kafasını karıştırıyordu. Bu durumu böyle bir ilişki temelinde aştıran PKK ve KDP arasındaki bu ilişki oldu.

82 güzünde resmi protokol hazırlandı. 83 yazında PKK Genel Sekreterliği ile KDP Genel Başkanlığı tarafından imzalanarak resmiyet kazandı. Pratik uygulaması 82-83-84 yılları boyunca oldu, 85 Ağustos’una kadar sürdü. 85 Ağustos’unda TC’nin zorlaması sonucunda KDP protokolden çekildiğini resmen kamuoyuna duyurdu ve böylece ilişki sona erdi. Tabi çelişkili ve çatışmalı süreç başladı. Doğal sonuç olarak silahlı güçler arasında ilişki olmazsa çelişki ve çatışma olur. Dolayısıyla 85 güzünden itibaren çatışmalı bir süreç gündeme geldi.

KDP YÖNETİMİ TÜRK DEVLETİNE DİRENEMEDİ

Bu noktada zorlayan TC devleti oldu. TC, Kuzey Kürdistan’da faşist Türk sömürgeciliğine karşı Kürt ulusal demokratik hakları için hem siyasi hem de silahlı olarak mücadele edilmesini istemiyordu. 12 Eylül faşist askeri darbesi sadece PKK’ye saldırmadı. Hiç silah kullanmayan Kemal Burkay’ın örgütüne de DDKD’ye de Rızgari’ye de herkese saldırdı ve tutukladı. Kürtlüğü dillendiren, Kürtçe konuşmak isteyen herkesi düşman bildi. TC, KDP’yi zorlarken en çok 15 Ağustos silahlı direnişinden korkmuştu. Onun durdurulmasını istiyordu.

TC, herkese karşıydı ama sadece söz söyleme, propaganda etme kendisine çok zarar vermiyordu. Zaten PKK onu çoktan aşmış programını uygulamayı silahlı direniş yöntemiyle yürütür hale gelmişti ki, bundan çok fazla korkmuş ve ürkmüştü. Dolayısıyla durdurulmasını istiyordu. Bu temelde KDP’yi tehdit ettiler, vaatlerde de bulundular. PKK üzerinde baskı uygulamasını istediler.

“Ya durdurursunuz ya da sizi de hedefleriz” dediler. KDP yönetimi direnemedi, bu duruma karşı çıkamadı, böylelikle PKK ile anlaşmayı bozdu. PKK ile anlaşmayı bozunca faşist-sömürgeci TC devletiyle ilişki kurma sürecine girdi, saflar farklılaşmış oldu. PKK faşist-sömürgeci TC yönetimine karşı Kürdistan özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirirken KDP’de bu mücadeleye karşı ezme ve imha saldırıları yürüten TC devletiyle ilişki ve dayanışma içerisine girdi.

1985 yılında örgütleme faaliyetleri yaptığı bir sırada Hamit Avcı katledildi? Hamit Avcı neden katledildi?

Hamit Avcı arkadaş Gercüşlüdür. O zaman Gercüş Mardin’e bağlıydı. Sanıyorum şimdi Batman’ın ilçesi oluyor. Fiziki olarak çok güçsüzdü, zayıf kalmıştı. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nde okuyordu. Fiziki olarak zayıf olduğu için arkadaşlar “sömürge” takma adı ile hitap ediyorlardı. Zaten genel söylem Kürdistan’ın sömürge olması noktasındaydı. Fiziki zayıflık Kürdistan’ın sömürgeliğini anımsatır bir biçimde Hamit Avcı arkadaşın kod adı da “sömürge” olmuştu.

Eğitim Enstitüsü öğrencisiydi, zeki bir insandı. Kürtçesi çok iyiydi. Edebiyat okuyordu, şairdi, ajitatördü. Mehmet Karasungur arkadaş Doğu Kürdistan’a görevlendirilip geçerken bir grup arkadaşın birlikte gitmesi gerekti. Önce Batman’dan bir grup arkadaşı aldı, 80 baharında Doğu Kürdistan’a geçiş yaptı. Ardından bir grup arkadaşın daha takviye güç olarak gönderilmesi gerekti. Bu özelliklerinden dolayı giden ikinci grubun içerisinde Hamit Avcı arkadaş da yer aldı. 80 yazında Doğu Kürdistan’a geçti. Doğu ve Güney Kürdistan’da Mehmet Karasungur yoldaş öncülüğünde yürütülen çalışmaların aktif militanı oldu.

Kürt toplumuna yabancı değildi, halkla ilişkileri iyiydi. Edebiyatı güçlüydü. Kürtçe okuma-yazma düzeyi ileriydi. Bütün bu yönleriyle hem Doğu hem de Güney Kürdistan’da aktif çalışan oldu. Diğer partilerle yürütülen ilişkileri sürdüren birim içerisinde yer aldı. Aynı zamanda propaganda-ajitasyon grubu içerisinde de yer aldı. Dolayısıyla hemen hemen bütün Doğu ve Güney Kürdistanlı örgütleri tanıdı, örgüt sorumluları, kadroları Hamit Avcı arkadaşı tanıdı.

İLİŞKİLER KOPUNCA KDP İÇERİSİNDE BAZI ÇEVRELER KOMPLO SALDIRILARA YÖNELDİLER

Böylece aktif bir faaliyeti 81-85 yılları arasında yürüttü. Hem diplomatik ilişkileri sürdürüyordu hem de propaganda-ajitasyon çalışmalarını yürütüyordu. Gerillanın ülkeye dönüşü sağlandıktan sonra yazılı ve sözlü propaganda biraz daha resmileşti. Sınır üzerinde kitle eğitimi örgütlemesi çalışmaları içerisinde aktif yer aldı. O dönem KDP yönetimi ve Güney Kürdistan’daki KDP komuta ve peşmerge gücü içerisinde Hamit Avcı arkadaşı tanımayan yoktu. Bu kadar çok tanınan ve bilinen bir kişiydi. 85 yazında propaganda-ajitasyon çalışmalarını Behdinan alanında yürütmek üzere Avaşin hattına geçti.

Hem yazılı propaganda hem de halk içerisinde sözlü propaganda ve örgütlenme çalışmalarını orada sürüyordu. O birim içerisinde yer aldı. Sınır üzerindeki köylere gidip geliyordu. Özellikle Rojhilat alanında kalmış olduğu için Gerdi ve diğer aşiretlerin Rojhilat Kürdistan’a mülteci olmuş bölümlerini tanımıştı. Onlar üzerinden çeşitli aşiret güçlerini tanıdığı için Şemzinan hattında da daha rahat halk ilişkileri kuruyordu. Rubarok-Musaka hattında yine Herki hattında köyler içerisinde çalışıyordu. Yazılı propaganda çalışması yürüten birimin içerisinde yer alıyordu. Aynı zamanda KDP resmi ilişkilere son verene kadar KDP ile ilişkileri yürüten PKK sorumluluğu görevini de yürütüyordu. Pratik ilişkileri yürüten Hamit Avcı arkadaştı.

İlişkiler koptuktan sonra 85 güzünden itibaren KDP içerisinde bazı çevreler komplo saldırılara yöneldiler. Özellikle sınır zemini üzerinde çalışan birimlere pusular kurdular, saldırılar yaptılar, tuzaklar kurdular. 85 güz ve kışından itibaren 86 sonrasında birçok PKK kadrosunu, gerillasını bu saldırılarda şehit ettiler. Bunların başta gelini Hamit Avcı arkadaş oldu. 85 güzüdür, Şemzinan sınırında Berox çevresinde KDP adına resmen çağırmışlardı, görüşmek için gitti bir daha gelmedi. Sonradan öğrendik ki tuzağa düşürüp katletmişler. Bundan Beruxlular hala sorumludurlar. Bunlar Musaka’nın köyleridir. Gerdi aşiretindendirler. Fakat KDP adına yaptılar. Onların hepsi o zaman da herhalde şimdi de KDP’ye bağlıdırlar. KDP örgütlenmesi içerisinde yer alıyorlar. Kışa doğru Habur kıyısında Emin hocayı katlettiler. Böyle birçok arkadaş daha sonraki pusularda katledildiler.

KDP'nin açıktan saldırıları 85'in sonundan itibaren başladı. Bu saldırıların amacı PKK'yi sınır hattından çekmek miydi?

1982 güzünden itibaren aslında Güney Kürdistan’da önemli bir gerilla ve peşmerge yoğunlaşması oldu. KDP Rojhilat Kürdistan’dan Güney’e geçiyordu. PKK’de Rojava Kürdistan’dan Başur’a geçiyordu. Farklı yönlerden aynı zemine gelindi. Birbiriyle yakın ilişkiler içerisinde kamplar kurarak gerilla ve peşmerge üslenmesi gerçekleşti. Söz konusu ilkeli anlaşma sonucunda ilişkiler iyiydi, ciddi bir gerilla ve peşmerge kaynaşması oldu. Kürdistan tarihine, özgürlük mücadelelerine, dünya devrim tarihlerine ilişkin PKK gerillası eğitimli ve bilinçliydi.

Peşmergenin bilinç ve maneviyat ihtiyacını karşılamada önemli bir rol oynuyorlardı. KDP’nin peşmerge gücü de pratikte tecrübeliydi. Hep dağda yaşamışlardı. Permerge konumunda kalmışlardı, dolayısıyla daha çok tecrübeli ve becerikliydiler. Karşılıklı birbirlerine güç verdiler. Önemli bir ilişki dayanışma ve kaynaşma oldu. Bundan PKK de belli ölçüde faydalandı, zarar gören yanları oldu mu, bu değerlendirilebilir, ama daha çok da KDP yararlandı. KDP gücünün doğal bir eğitimi, moral güç kazanması, özgürlüğe güveninin artması gibi bir durumu yaşadı.

Yoksa 75 yenilgisini yaşamışlardı, 5-6 yıl mülteci olmuşlar her şeylerini kaybetmişlerdi, umutları ve inançları azalmıştı, ama Kürdistan’ın en büyük parçası olan Kuzey Kürdistan’dan fedai çizgisinde bir gerilla örgütünün varlığını görünce özgürlük mücadelesinin gelişeceğine ve başarı kazanacağına dönük KDP’nin peşmerge gücü bundan büyük bir cesaret ve güven aldı, umut kazandı. Öncelikle bu gerçekliği vurgulamakta fayda var.

KDP, PKK'NİN BOTAN VE ZAGROS'TA ÖRGÜTLENMESİNDEN KORKU DUYDU

KDP yönetiminin bu gelişmelere biraz kapıları açma durumu oldu. Fakat PKK etkisi gelişiyor diye biraz da rahatsızlık duydu. Bilinçlenen kesimden belli bir korku duyuyorlardı. 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımıyla taçlanınca, Eruh ve Şemdinli’de faşist-sömürgeci TC devletine karşı Kürdistan Özgürlük Direnişi başlayınca, bu durum Güney Kürdistan’daki peşmerge gücü üzerindeki etkisini iki-üç kat arttırdı. PKK’ye dair Kuzey Kürdistan’daki özgürlük mücadelesinin gelişimine, başarısına dolayısıyla bütün Kürdistan’ın özgür olacağına dair umut ve güvenleri daha çok arttırdı.

İnsan bunları belirtebilir. Kısaca gerillanın belli bir etkisi olmuştu. KDP yönetimi biraz bundan korkarak bu etkiyi zayıflatmak ve uzaklaştırmak istedi. Önemli bir yanı buydu. Önce ‘pratikleri yok tecrübesizler, hepsi gençler dolayısıyla biz bunları yutar ve KDP içerisinde eritiriz’ diye umut ediyorlardı. Fakat tersinin geliştiğini, PKK gerillasının peşmergeyi bilinçlendirip moral ve zihniyet bakımdan güçlendirdiğini görünce bundan rahatsızlık duydular. Bunun zayıflamasına istediler.

Diğer yandan ise TC’nin baskıları vardı. Güney Kürdistan tümüyle özellikle Behdinan sınır hattı KDP denetimindeydi. KDP’nin pratik olarak Botan ve Zagroslardaki aşiret güçleri üzerinde etkisi çok fazlaydı, doğal örgütlülük gibiydi. Neredeyse bütün aşiretler KDP’ye vergi verir pozisyondaydılar. 15 Ağustos Atılımı temelinde Botan ve Zagros’ta gerilla direnişi gelişince, Botan ve Zagros gençliği PKK’ye katılıp gerilla saflarında birleşince o örgütlülüğü de kaybetti. KDP hem kendi peşmergeleri üzerindeki PKK düşüncesinin etkisinden, hem de Botan ve Zagros’ta PKK örgütlülüğünün gelişmesinden korku duydu. Ona karşı çıkmak istedi.

PKK KARŞITLIĞI YAPARAK TC'DEN GÜÇ ALDILAR

PKK örgütleniyor, toplumun desteğini alıyor, gençliği kendisine katıyordu. Bu KDP’nin doğal etkinlik alanlarını daraltıyordu. Bunu hazmetmedi, kabul etmedi. Kendisi çalışıp gelişme sağlatamıyordu da ama bir başka örgüt olmazsa tek örgüt kendisi olsa, ne olursa olsun toplum kendisine muhtaç oluyordu. Ama PKK alternatifi gelişince toplum ona muhtaç olmaktan kurtuldu. PKK örgütlülüğünün Kürt toplumunun derinliklerinde gelişmesi oldu. Esas bunu hazmetmedi, bunu engellemek istedi. Birinci etken çok büyük ölçüde TC baskılarıydı.

İkinci etken peşmerge üzerindeki etkileriydi. Üçüncü etken, Botan-Zagros hattındaki örgütsel gelişimiydi. Protokolü bozarak TC ile ilişki içerisinde PKK güçlerine saldırarak aslında bütün bu durumların önünü almak istediler, hem de TC’den destek almak istediler. Bunun karşılığında TC kendilerini kabul etti. Yani TC’den güç almak için PKK güçlerine karşı saldırı içerisine girdiler. Diğer yandan toplumdaki etkilerinin tümden yok olup herkesin PKK’ye katılımını bu biçimde engellemek istediler.

Mevcut ilişki-ittifak temelinde ulusal demokratik çizgi çerçevesinde PKK ile ilişkileri daha çok geliştirip Kürdistan Ulusal Kongresini hedefleyerek, bütün diğer Kürt örgütlerini de katıp Kuzey’de, Güney’de Kürt sorununu çözecek, Kürt toplumunu ayaklandıracak bir mücadele içerisine girmek yerine; gelişmekte olan PKK’nin ideolojik-askeri gücünü zayıflatıp, TC ile ilişkiye girerek, hem PKK’ye karşı mücadele etmenin pirimi olarak TC’den güç aldılar, hem de PKK’nin gelişmesini sınırlandırarak PKK karşıtlığı temelinde kendi varlıklarını sürdürmek istediler. Yurtseverliği, ulusal demokratik anlayışı geliştirip bütün partilerin ortak güçlenmesi temelinde bir gelişme çizgisi değil de PKK gelişimini engelleyerek, daraltarak, askeri gücünü darbeleyerek, PKK’yi zayıflatarak KDP’nin varlığı ve gelişimini sağlamak istediler. Bu yanlış bir çizgiydi. İç çatışmaları geliştiren, sömürgeciliği güçlendiren bir çizgiydi. Nitekim sonuçları bu temelde de rol oynadı.

Devam edecek...