Eylem Kasım: Türkiye bir cezaevidir

PAJK Zindan Komitesi Üyesi Eylem Kasım, Türkiye’nin halklar açısından açık, tutsaklar açısından ise kapalı cezaevine dönüştüğünü belirterek, bunun herkes tarafından görülmesi gerektiğini söyledi.

PAJK Zindan Komitesi Üyesi Eylem Kasım, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı’nın duvarlarını anlamsız kılıp mekânın önemsiz olduğunu, önemli olanın fikir ve eylem olduğunu herkese gösterdiğini vurguladı. "İnandıklarından asla taviz vermemiş, teslimiyeti lanetli kılmıştır. İmralı direnişi, özgürlüğün hapsedilemeyeceğinin adı olmuştur" diyen Kasım, zindandaki özgürlük tutsakları, halk ve direnen tüm kesimler için bunun, izlenen bir yol olduğunu ifade etti.

PAJK Zindan Komitesi Üyesi Eylem Kasım, ANF’nin sorularını yanıtladı.

-Türk zindanlarında yönelik farklı yöntemler günden güne çoğalıyor. Zindanlardaki tabloyu nasıl görüyorsunuz?

İnsanlık tarihinde faşizmin gelişmesinden bu yana ezilen ve yok sayılan halklar, her daim varlıklarını koruma amaçlı faşizme karşı bir mücadele içerisinde olmuştur. Boyun eğmeyen halklar karşısında ise iktidarcı hegemon güçler, bu direnci kırmak için insan iradesini zorlayan nitelikte işkence ve katliamlara başvurmuştur. Ancak hiçbir yöntem, ezilen halkların direnci karşısında başarılı olamamıştır.

Türkiye’de Kürt halkı üzerinde yürütülen faşizan politikalar bu iktidarcı zihniyetten bağımsız değildir. AKP faşizmi dağlarda, ovalarda, şehirlerde teslim alamadığı onurlu Kürt halkını gözaltına alarak işkencelerden geçirip dört duvar arasında özel savaşla teslim almak istemektedir. Kadın, çocuk, erkek on bini aşan direnişçinin zindanda olmasının nedeni de AKP faşizminin tıkandığı noktayı ve çaresizliği ortaya koymaktadır. Hapsederek, zor ve baskıyla amacına ulaşmak istemektedir ki Türkiye’yi bir bütün açık cezaevine dönüştürmesinin nedeni de budur. Türkiye, halklar açısından açık, tutsaklar açısından kapalı cezaevi devleti demektir.

-Kadın tutsaklar üzerinde de çok büyük baskıların yanısıra; buna karşı kadın tutsakların mücadele ve direnişi var…

Özellikle zindanlarda binlerce devrimci kadın tutsağın olması devletçi ve tekçi zihniyetin kadın örgütlülüğü karşısında nasıl bir kadın karşıtlığı yürüttüğünü gözler önüne sermektedir. Devlet-iktidar ve erkekten medet ummayan, buna karşı kendi öz gücünü, iradesini açığa çıkarmış ve hiçbir tahakküme boyun eğmeyen özgürlük tutsakları, adeta Erdoğan diktatörünün korkulu rüyası olmuştur. Türkiye’de Erdoğan sistemine gelmeyen, reddeden her kadın devlet için potansiyel suçlu görülmektedir. Kadının özgürlük mücadelesini dört duvar arasına alarak yıldırmak isteyen AKP faşizmi, zindanlarda örgütlülüğünü koruyan ve teslim olmayan kadınlara karşı en yaşamsal ihtiyaçlar da dâhil neredeyse bütün haklarına el koyarak yıldırmak istemektedir. AKP’nin kadın karşıtlığı, AKP hükümeti döneminde Türkiye’deki kadına yönelik tecavüz, taciz, öldürme vb. artan suç oranlarıyla açıktır. Buna karşı direnen kadınları zindanlara doldurmakla zirve yapmaktadır. Bu saldırılara kadının en güçlü cevabı, kadının mücadele geleneğini sürdürerek yürütülen politikaları boşa çıkarmak olacaktır. Bunu da her geçen gün büyüyen örgütlülükleriyle yapmaktadırlar.

-Türkiye cezaevlerinde yüzlerce hasta tutsak bulunuyor. Neden tedavi hakları ellerinde alınıyor, tahliye edilmesi gerekenler edilmiyor ve ölüme terk ediliyorlar?

Zindanlar her şeyden önce insan doğasına aykırı bir mekânlardır. Türkiye’de ise yaşanmaz duruma getirilmektedir. PKK ve PAJK tutsakları eğer bu kadar olumsuz koşullarda güçlü kalıyorsa bu direnişçilerin düşünme gücü, iddia, amaçlarına bağlılığındandır. Baskılar ve düşman politikaları karşısında daha da büyüyen özgürlük inançlarından kaynaklıdır. Birçok arkadaşımız bu yönlü muazzam bir dirence sahip olsalar da hem fiziki koşullar hem de tedavi koşullarının ellerinden alınmasından kaynaklı çok ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Cezaevi müdürlerinin bu gerçekliği bilmelerine rağmen çoğunlukla hasta tutsakların durumunu görmezden gelmeleri söz konusu. Görmezden gelen cezaevi müdürleri ile beraber Adli Tıp da öteleyen, sürüncemede bırakan, hatta çoğunlukla görmezden gelen bir hukuksuzluk sergiliyor. Bu nedenle de hasta tutsaklar tedavi edilmemekte, ölüme terk edilmektedirler. Zindan koşullarında kalamaz olanlar dahi bırakılmamakta, hastalığı son sınıra vardığında bırakılmaktadırlar. Erken müdahale edilmediğinden, üzerinde durulmadığından zindandan çıkan hasta tutsaklar en son siyasi tutsak Selahattin Aytek arkadaşımızda da görüldüğü gibi çok kısa bir süre sonra hayatını kaybetmektedirler. Bu hukuksuzluğu da aşan, insan ahlakına, vicdanına sığmayan bilinçli bir politikadır. Bununla adeta tutsakları tehdit etmektedirler. Bu tehditlere karşı tutsaklar, iradi duruşlarıyla cevap olurken Türkiye’deki adaletsizliği de bir kez daha yüzlerine vurmaktadır.

-14 Temmuz ve İmralı direnişleri olmasaydı özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren tutsaklar, bu kadar baskıya direnebilirler miydi?

Türkiye’de zindan direnişimiz 14 Temmuz direniş geleneğinden ve önderliğimizin yaşam ve direniş felsefesinden kaynağını alır. 14 Temmuz direnişi önderliğimizin, yoldaşlığa bağlılık, faşizme boyun eğmemek, kimliğini, tarihini savunan, bunun için taviz vermeyen ve insanlık onuru için her şeyi göze alarak koruma ahlakına dayanır. Bundandır ki zindan tarihimizin kökleri çok güçlüdür. 1980’leri aratmayan hatta bazı yönleriyle onu da aşan bir politika yürütülmektedir. Bu anlamda zindandaki güç de halk üzerinde yürütülen baskıları gören, hisseden ve yaşayan bir güçtür. İmralı direnişi tüm dünyanın dikkatini üzerine çeken bir direniştir. Önderlik özgürlük mücadelesini, Kürt halkının dirilişini iğne ucuyla kuyu kazmaya benzetir. Büyük yaratımların sahibi olan Önderliğimiz, İmralı’nın duvarlarını anlamsız kılmış, mekânın önemsiz olduğunu, önemli olanın fikir ve eylem olduğunu herkese göstermiştir. İnandıklarından asla taviz vermemiş, teslimiyeti lanetli kılmıştır. İmralı direnişi, özgürlüğün hapsedilemeyeceğinin adı olmuştur. Zindandaki özgürlük tutsakları, halkımız ve direnen tüm kesimler için bu, izlenen bir yol olmuştur.

-Katmerleşen faşizme karşı tutsaklar nasıl bir stratejiyle hareket etmelidirler?

Türkiye’de faşizan uygulamalar hiçbir zaman bitmemiştir. Olmadığı düşünülen zamanlarda dahi daha ince ama içten de en yıkıcı yönelim ve uygulamalarını devam ettirmiştir. Zindandaki özgürlük tutsakları, her şeyden önce Önderlik gerçeğini, İmralı direnişini en doğru şekilde okuyabilmeliler. Çünkü orada bir tarih var ve tarih doğru izlendiği-uygulandığı takdirde hakikate ulaşılır. Zindanlara bu kadar yönelimin nedeni, oradaki potansiyel gücün farkında olunmasından kaynaklıdır. İdeolojik, örgütsel duruş ne kadar sağlamsa, bu duruşun ürünleri ne kadar güçlü yansırsa faşizm de o düzeyde boşa çıkacaktır ve amacına ulaşamayacaktır. Elbette zindandaki devrimci tutsakların yanı sıra dışarıda da tüm demokrat ve aydınlar, halkımız, devletin bu insanlık dışı uygulamalarına sessiz kalmamalıdır. Unutulmamalıdır ki; tutsak edilmek dört duvar arasında olmak değildir. Tekçi ve iktidarcı zihniyetin kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda tüm topluma yaşamı zindana çevirdiği görülmelidir.