Nasır Yağız ile bir gün...

Ağırlığı giderek daha fazla hissedilen yorgunluğuna rağmen, yüzünde halen sıcak bir gülümseme var. Bedeni zayıflamış, yüz hatları daha belirgin, yanakları hafifçe çukurlaşmış.

Onun için zaman farklı işliyor. Geçen her saat bedeninden bir şeyler alıp götürüyor. Daha az uyuyor, daha az duyuyor, ışığa daha fazla duyarlı, gözleri çabuk yoruluyor, artık okumakta çok güçlük çekiyor ya da hiç okuyamıyor. 

Tüm organları yeni duruma uyum sağlamaya çalışıyor. Saatler geçtikçe bu daha da zorlaşıyor; artan mide bulantıları, acımasız baş ağrıları, hiç olmadığı kadar düşen tansiyonu bunların belirtileri.

Tüm bunlara rağmen, yüzü gülüyor, gelenleri hep sıcak yüz ifadesiyle karşılıyor. “Eylemimin amacını net bir şekilde bildiğim için hiç bir zaman ve hiç kimse beni moralsiz görmez göremez” diyor.

4 Şubat itibariyle 76 gündür açlık grevinde. Bir kaç saat değil, bir gün değil ya da bir kaç gün, tam 76 gün. Saatler artık binleri buldu: Açlığa karşı direnişle geçen 1824 saat.

Kuşkusuz, direnişi sadece bu eylemi ile sınırlı değil. Çoğu Kürt genci gibi, o da baskı ve tehditlerin hedefindeydi. Bu durum, onu sürekli bir mücadele içerisinde olmaya sevk etti.

Nasır Yağız, Batmanlı bir genç. İşgalci Türk devletinin halkına karşı katliam, soykırım, yok etme politkalarına karşı çıkmış, ona karşı mücadele etmiş biri. Bu mücadele, onun ırkçı-Kürt düşmanı bir sistemin hedefi olması için yeterli bir gerekçe. Rejim güçleri, onu yakalamak ve hapsetmek için peşine düşünce, Hewlêr’e çıkmak zorunda kalmış.

Açlık grevine başlayana kadar da, mücadelesini sürdürdü. HDP Hewlêr Temsilciliği'nin bir üyesi olan Nasır Yağız, açlık grevini de temsilcilik içerisinde yürütüyor.

21 KASIM’DAN BERİ GREVDE

Yağız’ın açlık grevi, Hakkari Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için rehin tutulduğu Amed zindanında 8 Kasım 2018’de başlattığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini takip eden ilk süresiz-dönüşümsüz eylem oldu. Güven’den 13 gün sonra, HDP Hewlêr Temsilciliği'nde bir grup açlık grevine başladı. Nasır Yağız, bu ilk grupta yer aldı. Ancak, Leyla Güven gibi o da ilk günden itibaren süresiz-dönüşümsüz bir grevde olduğunu açıkladı. 21 Kasım’da başlayan bu grevin üzerinden önce saatler, sonra günler, haftalar ve aylar geçti.

Nasır Yağız ile onun sadece bir günü konuştuk. Eyleminin 75’inci gününde ziyarete gelenleri karşıladığında, elinde bir gitar vardı. Giderek hassaslaşan sağlık durumu nedeniyle ağzı bir maske ile kapalı. Bir gününe tanıklık ederken, hem açlık grevini, hem yol açtığı sonuçları ve düşüncelerini konuştuk.

Nasır Yağız ziyaretine giden herkese açlık grevinin nedenlerini anlatıyor. 75 günlük açlığın yaşamı, bedeni üzerinde bıraktığı etkileri de anlatırken, yanına gelen annesinin bunları duysun istemiyor.

Yağız açlık grevinin nedeni tek bir cümle ile şöyle özetliyor: “ Rêber Apo’yu özgürleştirmekten başka çaremiz yok. Onu özgürleştirmeden özgür olamayız. Onu özgürleştirmeden katliamlardan kurtulamayız.”

Yağız, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kendisini kendisi, ailesi ve ülkesi ile tanıştırdığına dikkat çekerek neden Öcalan için eylemde olduğuna işaret ediyor.

Sadece kendisi ve Kürtlerin değil tüm bölge halkı ve halklarının özgürlüğü, savaşsız bir dünyaya yaşamaları için Öcalan’ın bir şans olduğunu düşünen Yağız, Öcalan’ın böyle bir dünya mücadelesinin başaracağına inanıyor.

ANNESİNİN DUYMASINI İSTEMİYOR

Bu mücadelede inanç ve moralin önemine vurgu yapan Yağız, bununla birlikte açlık grevinin yol açtığı fiziki etkileri de kabul ediyor.

Sonra, ziyaretçiler arasındaki annesinin kendisini duymaması için kısık bir sesle şunları söylüyor: “Sol kulağım yavaş yavaş duymamaya başladı. Her geçen gün biraz daha az duyuyor artık. Gözlerim ışıktan rahtasız olmaya başladı. Işık vurunca açamıyorum. Tansiyonum çok düşmüş. Bazen 2’ye kadar düşebiliyor. Mide bulantısı başlamış. Aşırı baş ağrıları yaşıyorum. Normal bir insan bu tansiyonla yaşayamaz. Ama bizi inancımız, davamızın haklılığı yaşatıyor. O yüzden bu durum bize vızgeliyor...”

Nasır’ın uyku saatleri dahil düzenli bir yaşamı var. Açlık grevi ile birlikte de bu alışkanlıklarını kaybetmemiş. Bir günlük yaşamını anlatırken, “Eyleme başlamdan önce de gece 12’de uyuyordum. Şimdi hala öyleyim” diyor.

BİTMEYEN GECELER...

Ancak kolay değil. Geçen her gün, daha fazla zorlanıyor. Bedeni onu zorluyor. Mide bulantısı, aşırı baş ağrıları, bedenin diğer bölgelerindeki sızlardan ötürü yatmakta zorluk çekiyor.

“Sabah 5’lere kadar yatakta dönüp duruyorum” diyen Yağız, şunları ekliyor: “Yatamıyorum. Genelde sabah 4 yada 5’e doğru uykuya kalıyorum. Saat kaçta uykuya dalarsam dalayım 8’de uyanıyorum. Ama yataktan çıkamıyorum. Bedenim beni kaldıramıyor. İlk uyandığım saatlerde tansiyon fazlasıyla düşük oluyor. Saat 11:00’a kadar yatakta kalıyorum. Ziyaretçilerim yatağın etrafına toplanıyor. Onlarla sohbet etmeye başlıyoruz, biraz vucüt toparlanıp kendisine gelene, kalkıp bahçeye çıkabilecek güç alana kadar böyle devam ediyor. Ziyaretime gelenlerle konuşup sohbet ediyoruz. Bana en çok gücü ziyaretçilerim veriyor. En çok ziyaretçilerim de Maxmur Kampı'ndan geliyor. Hewlêr’de üniversitede okuyan genç kadınlar ve erkekler gün boyu grup grup beni ziyaret ediyor. Grup grup buradaki açlık grevine katılarak benimle birlikte eylemci oluyorlar. Bu bana müthiş bir güç veriyor. Eylemimin amacını net bir şekilde bildiğim için hiç bir zaman ve hiç kimse beni moralsiz görmez göremez. Eylemin kendisi moraldir. Eskiden günün belli saatlerinde ve geceleri yatmadan önce kitap okuyordum. Okuduğum kitaplar Rêber Apo’un savunmaları ve çözümlemeleri olurdu. Ama artık okuyamıyorum. Çünkü gözlerim çabuk yoruluyor. Başım dönüyor o yüzden okuyamıyorum. Uyandıktan sonra yaklaşık üç saat gibi yatakta kalıp vücudun kendisini toparlamasını bekledikten sonra saat 11 gibi yataktan arkadaşlarımın yardımıyla çıkıyorum. Bahçeye çıkıp güneşleniyorum. Sohbetlerimize kaldığımız yerden bu kez bahçede devam ediyoruz.”

AÇLIK GREVCİLERİ BİR AİLE GİBİ OLDU

Yağız’ın uyandıktan sonra yaptığı ilk işlerden biri Strasbourg’da ve diğer yerlerdeki açlık grevi eylemcileriyle görüşmek oluyor. Konuşarak birbirilerine güç veriyor, destek oluyorlar. Öyle ki diğer yerlerdeki eylemcilerle bir aile gibi olduklarını söylüyor.

Yağız, “Eylemin öncüsü Leyla abla ile de bir kere görüştük. Onun sesini duymak bana büyük bir güç verdi. Günün belli saatlerinde eylemci arkadaşlarımızla görüşüyoruz. Dünyanın her hangi bir yerindeki birileri buldukları telefon numaramla ulaşıp kutluyor ve desteklerini sunuyorlar. Bu aramalar akşama kadar sürer. Ben de her arayan cevap vererek hem moral veriyorum hem de alıyorum” diyor.

TÜRKÜ, ŞİİR SAATLERİ

Akşama doğru genelde Hewler’de üniversitede okuyan Maxmurlu gençler ziyarette geliyor. Bunlar arasında saz, gitar çalmasını bilenler de var. Böylece şiir ve türkü faslı başlıyor. Gençler, yaklaşık iki saat boyunca saz ya da gitarla, Yağız’ın istek parçalarını çalıyor, söylüyorlar.

Yağız, “Onlar şarkı türkü söylerken arada bir ben de çok sevdiğim bir şiiri onların fon müziği çalması ile okurum. Ziyarete gelen diğerlerinden şarkı-türkü söylemelerini, şarkı-türkü bilmeyenlerin bize şiir okumalarını istiyoruz. Akşam kadar böyle sürer” diyor.

ANNESİNİN ACI YÜZ İFADESİ VE MORAL DESTEĞİ

Bir haftadan beridir, Yağız’ın annesi de yanından ayrılmıyor. Sonra yine dönerek kısık bir sesle şöyle diyor: “Konuşurken ağrılar, sızılar ve gözlerimin ışıktan etkilenmeye başladığını, kulağımın duymamaya başladığını söylerken annemin duymasını istemiyorum dikkat edersiniz.”

Zira, annesi bu sözleri duyunca üzülüyor. Yağız da annesinin yüzündeki acıyı görüyor. Bu nedenle, “Zaten yüzünde acıdan başka görülmüyor” diyen Yağız, şunları ekliyor: “Kaç gündür gelmiş buradadır amcamla birlikte. Onun olduğu sırada daha fazla üzülmemesi için özellikle moralli görünüyorum. Onun daha fazla acı çekmesini istemiyorum. Ama şunu söylemek zorundayım; en büyük moral ve gücü ondan alıyorum. Çünkü bana bu senin kararın, sonuna kadar kararına saygı duyuyoruz ve kararının arkasındayız diyor.”

Yağız’ın annesi, hep oğlunu uzaktan görecek şekilde oturup onu izliyor. Ziyaretçilerle ilişkilerini takip ediyor. Bu sürecin ağırlığı onun yüreğinde çok daha farklı bir yer ediniyor. Nasır gülünce de, annesinin yüzünde acılı bir gülümseyiş beliriyor. Üzülünce, gözleri dolmaya başlıyor. Nasır, annesini sevindirmek için kendisi için hazırlanan şerbeti önce onun tatmasını istiyor, sonra da kendisi içiyor. Ama anne yüreğidir, oğlunun gösterdiği ile hissettikleri arasındaki farkı çok iyi biliyor.

Akşam karanlığının basmasıyla Nasır’ın yanından onu ziyarteçileri, eylemi devralan grup ile başbaşa bırakarak ayrıldık. Biz ayrılırken, Nasır için zorlu bir gece daha başlıyordu. Bitmeyen saatleri en iyi o hissediyordu. Gün boyu ötelediği acılar, gece saatlerinde tüm şiddetiyle belirecekti. Yağız, “Ama hiç önemli değil. Ne istediğimiz biliyoruz. Bu talebin büyük bedeller gerektirdiğini biliyoruz” diyor.