Newroz özgür yaşam ve direniş günüdür!

Bu kadar yaşam gerçeğine ulaşmış, kararını vermiş her türlü savaşımını göze alan bir halk olarak sadece kendimiz için değil, bütün insanlık için iddialıyız.

Bugün Kurdistan'da insanın var oluşunun temel esasları, belki de insanlık tarihinde örneği görülemeyecek düzeyde katledilmiştir. İnsanlarımız sadece yaşam dışı bırakılmakla kalınmamış, ölümden daha beter bir yaşamın içine itilmiştir.

Böyle bir gerçeğin parçası olmak, sadece baskı ve sömürüyle izah edilemez. Aynı zamanda yüz karası ve son derece kahredici bir durumdur.

 Yaşam adeta bir suç haline getirilmiş.

Yaşanılanların karşılığı verilmezse her gün ölümden daha da beter bir durumun halkımıza yaşatılacağı ortadadır. Yine bu karşılığın verilmesi de muazzam bir direnişi gerektirdiği gerçekliğimizin ayrılmaz bir parçası olan bu Newroz günlerinde yeni bir yaşam seçeneğine daha adım attık.

Biz bu partiyi düşmanın ana karargahında, uzun bir hazırlık sürecinden sonra bireysel anlamda, insan olarak, halk gerçekliğimizle olan bağlantıyı inkar etmeden, zorlukları da göz önüne getirerek kurma düşüncesine ulaştık. Acaba bir adım atabilir miyiz, acaba bir umut olabilir miyiz, diye kendimize çok sorduk. Böyle bir Newroz gününde, umutsuz mu umutsuz, iddiasız mı iddiasız, alacakaranlık bir dönemde, ağzımızdan bir-iki söz çıkararak, ülkemizin, halkımızın adını ve özgürlüğünü düşüncemize getirerek ve dilimizle de söyleyerek, sadece bir diriliş ve kurtuluş değil, bütünüyle mutlak bir yaşam hareketi olarak değerlendirilecek bu partinin ilk adımını attık.

ANLATILMASI ZOR BİR 23 YIL GERİDE BIRAKILDI

1996 baharında bu adımın atılışının 24. yılına giriyoruz. Kolay görünse de, hala anlatılması zor bir 23 yıl geride bırakıldı. Bunun öncesi de vardır.

Belki daha kahırlıdır.

Biz sadece bu hareket adına, resmen söylenmiş, yürütülmüş sözler ve işler adına korkunç, nefes nefese bir yaşamı başlattık. Tarih her zamankinden daha fazla bu süreci değerlendirebilir. Nasıl bir halk ve savaş tarihi olduğunu daha iyi açıklayabilir. Bu başlangıcın ne anlama geldiğini, birey olarak bizim başlangıcımızın derinliğini, niteliğini kelimelerle anlatabilmek oldukça zordur.

Yenildiğiniz için sancılar çekiyorsunuz.

Halk olarak da hala en ağır tehditler altında bulunuyorsunuz. Yeni yaşamın bir tarzı, bir söylemi ve mücadele ifadesi, günlük olarak kendini dile getirme ustalığı var. Bunlar kazanılmadan tehlike ve düşmanın lanetli tarihi üzerimizde sürüp gidecektir.

Her baharı halkımız için gerçek bir bahar haline getirmek için büyük çabalar harcadık. Özellikle öncü parti şahsında ve savaşan güçler temelinde yeni günler, yeni yaşamlar yakalayabilmek için bu baharlara yüklendikçe yüklendik. Her şeyimizi verdik. Bütün coşkumuzu, bütün direncimizi, bugünlerde daha anlamlı, daha yüceltilmiş olarak gösterdik. Hala da hızından hiçbir şey kaybetmeden coşkumuzla, iddiamızla büyük yürüyüşümüze devam ediyoruz. Karşıdaki düşmanın da ne kadar inatçı olduğunu sadece tarihte değil, günümüzde de görüyoruz. Bu kez de bayramımızı çaldı ve inanılmaz bir ikiyüzlülükle, daha düne kadar saldırdığı, bir halkın şahsında katliamlarla karşılayarak yok etmek istediği bir Newroz'u şimdi kendine mal ediyor ve halkımızı da kahrediyor. Utanmadan kendisine alabildiğine özgürlük ve kutlamayı; bize de alabildiğine yasaklama ve kahretmeyi layık görüyor. Bu düşmanın doğasından gelen bir özelliktir. Halkımızın mücadelesi sürdükçe böyle yapacağı açıktır.

HİSSEDEMİYORSUNUZ, HER GÜN SARSILMIYORSUNUZ

Bu düşman bize herhangi bir bayram kutlatmaz. İnanıyoruz ki, halkımız da bunu daha iyi anlayacaktır. Hele biraz ulusal ve özgürlük temelinde bir bayram oldu mu, hiç mi hiç kutlatmaz. Bunu halkımız görüyor, kendi gerçeğini daha iyi tanıyor. Zaten düşmanın kutladığı bayramların da kendisine ait bayramlar olmadığını şimdi daha iyi anlıyor. Biz de oldum olası bu bayramlara ilgi göstermedik. Bizim için bunlar bayram değil, kara günlerdir. Bizim olması gereken bayramlar, savaşla, özgür düşünceyle, iradeyle kazanılacak bayramlardır.

Son yıllardaki Newroz bayramlarını bu anlamda geliştirirken, düşmanın da uyanışını, saldırılarını görüyoruz ve bu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bir halkın kendine yapabileceği en büyük kötülük, kendini yaşam dışı bırakan düşman gerçeğini benimsemesi, onunla düşüp-kalkması, kendini özdeşleştirmesi, hatta onun içinde erimesidir. Bu büyük bir çirkinlik ve utanç verici bir durumdur. İşte bizlerde bu utanca ve çirkinliğe kendi kişiliklerimizde son vermek zorundayız. Biz bu hareketin gerekçesini uzun yıllar düşünürken, hazırlarken hep çirkinlik ve utançtan kurtulmayı esas aldık.

Kendimize bu çirkinliği ve utancı nasıl sona erdireceğiz diye çokça sorduk. Açık söyleyelim, biz gözümüzü kaldırıp kimsenin yüzüne bakamıyorduk. Hala bunun izlerini derinliğine taşıyorum. Bir yandan yaşamın bizim de hakkımız olması gerektiğini düşünürken, bir yandan da bunun üzerindeki kara iz, düşmanın hükmü, iradesi ve onun utancı kahrediyordu. Bu ikilem halkımızın da kimliğine, kişiliğine kazılmıştır. Kürt halkı çok utanan bir halktır. Ama yaşamdan da bir türlü umudunu kesmiyor. Yılana sarılırcasına yaşama sarılıyor.

Yaşamak istiyor!

Hatta en inanılmaz yalanlara da inanarak yaşamak istiyor. Mantığı durmuş, iradesi kaybettirilmiş bir halk. Ama buna rağmen, garip bir yaşam tarzı var. Çok havada, temelleri olmayan, yenilgilerle dolu. Savaşı kendisi için olmayan, çirkin ve utanç verici bir yaşamı olan bir halk gerçekliği var.

Gel de bu yaşamı çöz, işin içinden çık!

Temel insani gerekçelerden vazgeçmeyeceğim diyen bir insan için bu, gerçek bir trajedidir. Utancı, kötülüğü öyle kolay kolay sökülüp atılamaz. Bu, zindandaki prangalardan daha çok prangalara vurulmuş bir yaşam mahkumudur. Hissedemiyorsanız, her gün sarsılmıyorsanız, şeref, onur çoktan yitirilmiş ve maskaralık benimsenmişse, o zaman sizler düşmanın silik bir gölgesisiniz demektir. Maalesef insanlarımız böyle. Bu insanların yüzüne baktıkça hiç umutlanamadım. Hep ezikliğin, utancın, yaşam dışılığın, çarpıklığın, özgür ve cesur olmayan yaşamların sahiplerini gördüm. Bunların sözü çok eğri-büğrü, iradesi, iddiası belli değil. Bunun sadece toplum gerçeğimize değil, parti saflarımıza yansıtılmasını da gördüm.

Gerçekleri abartarak söylemiyoruz. İşte düşman da "Böyle bir kimlik, kişilik yok. Varsa bir başkaldırı, savaş tarihinde görülmemiş her şey denenecek, uygulanacak ve sınırsızca ezilecektir" diyor.

Bunlar gerçek!

Yaşamı kazanmak zorundasınız.

(…) 

Yaşam şimdi büyük bir sorun.

Görüyorsunuz bugün bile, halkımızı, milyonları ağır bir yaşam sorunuyla savaşır hale getirdik, yine büyük bir yaşam sorunuyla karşı karşıya getirdik. Bu, yaşama saygıdır.

Çok değerli yoldaşımız Mazlum Doğan, bugünün akşamı bir ölüm kararı verdi.

Bu kararın 15. yılına giriyoruz.

Bu, önemli ve tarihi bir karardır. Mazlum Doğan inançlı, yaşama karşı cesur olan, partimizin ideolojik, siyasi esaslarına oldukça bağlı, sonuna kadar kendini bu yola adamış bir yoldaşımızdı. Aslında bugün yaşam ve diriliş günüdür. Kış geçiyor, bahar geliyor. Neden bunu kendisi için bir ölüm günü haline getirdi?

Vicdansız mıydı, intihar mı etti!

Yaşama saygısız mıydı?

Asla!

En bilinçlisiydi.

Yaşama bağlı ve özgür bir yoldaşımızdı. PKK militanlığının en tutarlı örneği olarak, çok iddialı bir yaşam tutkusunun sahibiydi. Ama buna rağmen, ölüm kararını verdi. Biz bu kararı değerlendirmeye çalıştık. Ulaştığımız sonuç, yaşama tek saygı bu ölüm kararını vermektir, oldu.

Tarihi bir karardır.

Yaşama saygı gösterme kararıdır.

NEWROZ ŞEHİTLERİ ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDA KÖPRÜ OLDULAR

Hiçbir ölüm bu kadar yerinde ve anlamlı olamaz. Tarihine biraz saygılı, soylu yaşama bir nebze olsun katkı sahibi mi olmak istiyorsun, işte bu noktada bu karar kaçınılmazdır. Bu karar verilmiştir ve uygulanmıştır. Bu karar ardından direniş zindanda başka bir boyut kazandı. Ardından Ferhat Kurtay'ların şanlı ölüm kararı geldi. Bu da bir bahar gününde verilmiş büyük bir karardı. Mazlum'ların Newroz ateşi, dörtlerin bedenlerinde çıra gibi tutuşturularak sürdürüldü. Zindanı aydınlatan tarihi bir karardı. Dayatılan müthiş zulmü, karanlığı boğmak eylemiydi. Mazlum yoldaşın kararı yaşam iddiası, yaşama saygıdan vazgeçmeme kararıyken, Dörtlerin eylemi ise, Mazlum yoldaşın kararını daha da pratikleştirmek, daha da kitleselleştirmek, daha da yaşamsal kılmaktı. Kararın amacı kadar, içeriği ve gerçekleşme biçimi de müthiştir. Mutlaka bütün yönleriyle anlamak, yaşam, halk ve militan gerekçemiz haline getirmek, ben "namusluyum, bağlıyım" diyenin temel görevidir.

Bu yakma eylemi bir ulus kararıdır.

Yaşama saygı, büyük direnme ve ulusal kurtuluş kararıdır. Alçaltılmış yaşama karşı, insanın büyüklüğünü göstermek için verilmiş büyük bir direniş kararıdır. Mutlaka bütün halkımıza, hatta bütün insanlığa taşırma gücünü gösterebilmeliyiz. Biz militanlara bu büyük vasiyet düşüyor. Biz kendi payımıza kısmen bu vasiyeti yerine getirmeye çalıştık.

Daha sonra büyük ölüm oruçları kararları da vardır. Onlar da bu büyük kararlar zincirinin birer parçalarıdır. Yine yaşama saygı, yaşamın insansal biçiminden vazgeçmeyen bunun PKK'yle başlatılış ifadesine sahip çıkma, partiden, yaşamdan vazgeçmeme kararıdır. Onlar  da bedenini yakarak değil, kemiklerine kadar kendilerini kurutarak cevap oldular. Biri kendini asarak, dördü kendilerini yakarak, diğer dördü de kendilerini kurutarak cevap oldular. Bunlar gerçekten çok büyük bir dokuzu teşkil etmektedir. Ardı sıra yüzlercesi gelir. Ama bu dokuzu, bitirilmek istenen bir ordunun, bir partinin, hatta bir halkın şahsında ısrarın, vazgeçmemenin müthiş iradeleridir. "Bitirdik, üstünü öyle betonlaştırdık ki, artık bir daha asla dirilemezler" denildiği bir zeminde patlayan bahar çiçekleridirler. Bu yoldaşlarımızın patlayan bir çiçeklenme oldukları bugün çok daha açıktır. Biz de o günlerde bu karar sahiplerinin anısına bağlılığın bir gereği olarak, "ölüm yolu düzlendi, büyük ölüm korkusu aşıldı, onlar ölümle yaşam arasında kurulan köprü oldular. Ölümden yaşama onlar üzerinden rahatça geçeceğiz. Gerektiğinde yaşamadan ölüme geçeceğiz" dedik. Nitekim dalga dalga bu köprüden onlarca, yüzlerce ve binlerce kişi geçerek şehitler kervanına katıldı. Bugün de halkımız bu şehitler köprüsünden gözünü kırpmadan geçmeye hazır bir hale gelmişlerdir.

(…) 

Bugünleri en başta kahraman şehitlerimize borçlu olduğumuzu söylemeliyiz. Bizde yaşam kadın adıyla da özdeşleştirilmiştir. Ve bu Newroz günlerinde dört tane Kurdistanlı kadının kendisini yakması da vardır. Zekiyeler, Rahşanlar, Ronahîler, Bêrîvanlar jin'i jiyan haline getirmenin de en büyük adıdırlar. Kadın her zamankinden daha fazla yaşamın güçlü bir tarafı olarak bu savaşta yönünü buluyor. Ve kahraman kadın şehitlerimizi, bu büyük Newroz şehitlerini, yaşamın bu güçlü kararlarını selamlamadan yaşamı anlamak, hakkını vermek mümkün değildir.

İşte bu kadar yaşam gerçeğine ulaşmış, kararını vermiş her türlü savaşımını göze alan bir halk olarak, sadece kendimiz için değil, bütün insanlık için iddialıyız. Yine bu temelde öncülüğe soyunmuş bu parti de yalnız dar bir ulusal kurtuluşun partisi değil, bütün Ortadoğu halklarının da önemli umut kaynağı haline gelen bir parti olarak her zamankinden daha fazla rolünü oynayacaktır. Halkımız her zamankinden daha fazla ve bir daha da bu lanetli tarihe düşmeyecek ve o tarihi kat be kat ödettirecek kadar bir özgür yaşam tarihinin içine girecektir. Bu, en kapsamlı zafere kadar, bütün insanlığa mal oluncaya kadar sürüp gidecektir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın değerlendirmelerinden derlenmiştir