TEV-DEM Türkiye işgalciliğine karşı direnişe çağırdı

TEV-DEM: Kuzey Suriye halkları başta olmak üzere Suriye, Irak ve tüm Ortadoğu halklarını ve tüm insanlığı halklar düşmanı işgalci Türk devletinin saldırılarına karşı ayağa kalkmaya ve direnmeye çağırıyoruz.

Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Kurulu, işgalci Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal tehditleri ile Maxmur ve Şengal’e dönük saldırılara ilişkin yazılı açıklama yayınladı. TEVDEM'in açıklaması şöyle: 

“Yıllardır Kürt ve demokrasi düşmanlığı nedeniyle Rojava ve Kuzey Suriye’de demokratik devrim gerçekleştiren Kürt, Arap, Asur-Süryani, Çerkez, Ermeni ve Türkmen halklarına düşmanlık yapan ve DAİŞ’i destekleyen Türk devleti şimdi Kuzey Suriye’yi işgal etmek istemektedir. Bu yılın başında kirli ilişkiler sonucu Rusya’nın onayıyla Efrîn’i çeteleriyle birlikte işgal eden Türkiye şimdi de tam bilmediğimiz ilişki ve görüşmeler sonrası koalisyon güçlerinin sessizliğinden aldığı cesaretle örgütlediği çeteleriyle birlikte Kuzey Suriye’nin özgür ve özerk bölgelerini işgal edeceğini ilan etmiştir.

KUZEY SURİYE'DE İNSANLIK SAVUNULMUŞTUR

Kürtler, Araplar, Asuri-Süryani halkları başta olmak üzere tüm Kuzey Suriye halkları demokratik ulus anlayışıyla halkların kardeşliği temelinde Kuzey Suriye’de demokratik ve özgür yaşama dayalı bir siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel sistem kurmuşlardır. Tüm Suriye halklarına, Ortadoğu halklarına ve tüm insanlığa saldıran DAİŞ, El Nusra ve ÖSO çeteleri, Kuzey Suriye devrimci demokratik güçlerine de saldırmıştır. Araplar, Kürtler, Asuri-Süryaniler ve tüm Kuzey Suriye halkları on binden fazla şehit ve daha fazla yaralı vererek bu saldırıları püskürtmüşler; DAİŞ ve diğer çeteleri yok oluş sürecine sokmuşlardır. Halkların öz savunma gücü olan QSD böylece sadece Kuzey Suriye halklarını değil tüm insanlığı savunmuşlardır. Ağır bedelleri tüm insanlık için vermişlerdir. DAİŞ’e karşı koalisyon kuran tüm devletler de bu mücadelede Demokratik Suriye Güçleriyle birlikte hareket etmişlerdir.

Tüm dünya halkları da bilmektedir ki, Kürtler ve Kuzey Suriye halkları DAİŞ’e karşı mücadele ederken, Türk devleti DAİŞ’le açık ve gizli biçimde ilişkisini sürdürmüştür. DAİŞ’in Kuzey Suriye’de gerçekleşen demokratik devrimi bastırmasını beklemiştir.

SALDIRILAR NATO SİLAHLARIYLA

Kuzey Suriye halkları DAİŞ’e karşı bedeli ağır olan mücadele verirken, koalisyon güçleriyle siyasi ve ekonomik ilişki içinde olan Türkiye sürekli Kuzey Suriye’de oluşan demokratik sisteme saldırı içinde olmuştur. DAİŞ’e karşı koalisyonla birlikte ortak mücadele verilirken Türk devletinin saldırılarına karşı koalisyon güçlerinin tavır takınmaması hiçbir biçimde kabul edilemez bir durumdur. Türk devletinin NATO üyesi olması koalisyon güçlerinin ahlaki ve siyasi sorumluluğunu daha fazla artırmaktadır. Çünkü Türk devleti tarafından gerçekleştirilen saldırılar koalisyon güçlerinin NATO ülkesi diye verdiği silahlarla yapılmaktadır.

Koalisyon güçleri Rusya ve Suriye silahlı güçleri Kuzey Suriye alanlarına saldırdığında karşılık verirken, Türkiye’nin saldırılarına sessiz kalması manidardır. Hiçbir siyasi anlayış ve ilişki Türk devletinin saldırılarına sessiz kalmayı meşrulaştıramaz. Efrîn’in işgal edilmesinde Rusya’nın oynadığı rol nasıl ki kabul edilemezse; Türk devletinin saldırılarına koalisyon güçlerinin sessiz kalması da kabul edilemez.  Efrîn işgalinde Rusya suç ortağı olduğu gibi Türk devletinin saldırılarına sessiz kalınması durumunda gerçekleşecek işgalde ABD başta olmak üzere tüm koalisyon güçleri de suçlara ortak olmuş olacaktır.

RUSYA VE REJİM SALDIRILARDAN ÇIKAR UMUYOR

Türk Devletinin Kuzey Suriye’yi işgal saldırısına karşı Rusya ve Suriye’nin açık ve net tutum koymaması onların da böyle bir saldırı da kendileri için politik çıkar umduklarını göstermektedir. Zaten Rusya sık sık Fırat’ın doğusunda bir devlet kurularak Suriye’nin bölünmek istediğini söyleyip Türkiye’yi ve Suriye’yi tahrik etmektedir. Askeri birliklerinin bulunduğu Kuzey Suriye alanına yönelik saldırıya koalisyon güçlerinin sessiz kalması; Rusya ve Suriye’nin açık tutum takınmamaları Kuzey Suriye halklarının kirli bir plan ve komployla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bu gerçekliği Kürt halkı ve Kuzey Suriye halkları çok iyi görerek esas güçlerinin birlikleri olduğu bilinciyle işgale karşı mücadeleyi en güçlü biçimde sürdürmeleri kaçınılmaz hale gelmiştir.

SORUMLULUKLAR YERİNE GETİRİLMELİ

Dünya halkları da tüm insanlık adına DAİŞ’e karşı mücadele veren başta Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler olmak üzere Kuzey Suriye halklarına yönelik saldırı karşısında ABD ve koalisyon güçlerinin sessizliğine karşı tutum ortaya koymalıdır. Başta ABD olmak üzere koalisyon güçlerinin siyasi ahlaka ve vicdana uymayan bu duruşu saldırıya onay vermek anlamına gelmektedir. Bu açıdan dünyadaki tüm demokratik güçler ve vicdan sahibi tüm insanlık DAİŞ’e karşı mücadelede tüm insanlık için on binden fazla şehit veren Kuzey Suriye halklarına karşı ahlaki ve vicdani olmayan bu tutumlara karşı açık tavır almalıdır. DAİŞ’e karşı savaş sırasında YPG’yi, YPJ’yi, QSD’yi öven ve onure eden devletler ve siyasi güçleri de on binlerce evladını şehit veren Kuzey Suriye halklarına karşı sorumluluklarını yerine getirmelidirler.

Türk devleti sadece DAİŞ’e karşı on binden fazla evladını şehit veren, on binlercesi yaralanan Kuzey Suriye halklarına değil, DAİŞ tarafından soykırım saldırısına uğrayan Şengal’deki Ezidi halkına ve Türk devletinin zulmünden kaçarak Maxmur kampına yerleşen ve burada DAİŞ saldırısına maruz kalan Kürdistan’ın kalbi Botan halkına da saldırmaktadır. Nerede özgür ve demokratik yaşama bağlı Kürt varsa onlara düşmanlık beslemektedir. Mazlum Ezidi halkına ve Maxmur halkına saldırı DAİŞ’in yaptıklarını tamamlama amaçlıdır. Maxmur’da kadın ve çocuk 4 sivilin katledilmesi Türk devletinin karakterini ortaya koymaktadır. Bu saldırıyı tutumlarıyla cesaretlendiren de yine ABD ve koalisyon güçleridir. Daha büyük insanlık suçlarının işlenmemesi açısından ABD’yi ve koalisyon güçlerini bu tutumlarından vazgeçmeye, demokrasi ve halklar düşmanı Türkiye’nin saldırılarına ortak olmamaya, BM’yi de derhal bu saldırılar karşısında sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.

Halklara çağrı

Değerli halklarımız ve tüm dünya halkları; Türk devleti Suriye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin mayası ve temeli olacak özgür ve demokratik Kuzey Suriye’ye saldırarak sadece Kürtlere, Araplara ve Suriyelilere değil tüm insanlığa düşmanlık yapmaktadır. DAİŞ tarafından soykırıma uğrayan mazlum Ezidi halkına ve BM’nin güvencesindeki Maxmur halkına saldırı Türk devletinin nasıl bir insanlık dışı karaktere sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu saldırılar başta DAİŞ olmak üzere Ortadoğu’daki tüm demokrasi düşmanı güçlere verilmiş destek olmaktadır. Türk devletinin Kürt düşmanlığı tüm halklara ve tüm demokrasi güçlerine düşmanlık haline gelmiş bulunmaktadır. Bu açıdan hala İdlib’de olduğu gibi insanlık dışı çetelerin hamisi ve siyasi platformlardaki sözcüsü durumundaki Türk devletinin işgaline karşı mücadele Ortadoğu genelinde demokrasi düşmanı faşistlere karşı mücadeledir. Dolayısıyla bu işgale karşı direniş; Ortadoğu’nun demokratikleşmesi direnişi olacaktır. Bu temelde Kuzey Suriye halkları başta olmak üzere Suriye, Irak ve tüm Ortadoğu halklarını ve tüm insanlığı halklar düşmanı işgalci Türk devletinin saldırılarına karşı ayağa kalkmaya ve direnmeye çağırıyoruz.”