Türk devletinin soykırım stratejisi: Demografya değişimi -1

Osmanlı'dan devraldığı İskan politikasını Kuzey Kürdistan'da Şark Islahat Planı ve Fırat'ın batısını Kürtsüzleştirme olarak hayata geçiren Türk devleti, şimdi de bu soykırım denemesini Efrîn üzerinden Rojava'da hayata geçirmek istiyor.

Sömürgeci Türk devletinin Efrîn'e yönelik işgal harekatındaki temel hedefinin başında, Kürtleri tehcir etmek ve oraya yerleştirmeyi planladığı çeteler ve aileleriyle Suriye'den toprak koparma emelidir. Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Afrin'de harekatımız devam ediyor. Bütün mesele şu: Afrin yüzde 55'i ile Arapların. Yüzde 6-7 civarı Türkmen ve sonradan gelen Kürtler var. Bütün mesele Afrin'i gerçek sahiplerine teslim etmek. 3 buçuk milyon Suriyeli bizim topraklarımızda. Biz Suriyeli kardeşlerimizi kendi topraklarına bir an önce göndereceğiz" sözleriyle gerçek emelini ifşa etti.

Türk devletinin Kürtlere yönelik tedip-tenkil-tehcir politikası yeni değil. Türk devleti ve bu devletin bakiyesi üzerine kurulduğu Osmanlı devleti bu politikayı hem diğer farklılıklara karşı hem de Kürdistan'da yüzyıllardır kullanageldi. Osmanlı devletinin iskan politikası ve tehcir, tek parti döneminde Şark Islahat Planı, 12 Eylül darbesi sonrası Turgut Özal'ın demografik değişim politikası ve günümüzde de AKP eliyle Osmanlı bakiyesi olarak görülen coğrafyada demografik değişimi, Efrîn'deki planlar ışığında ANF derledi.

İSKAN POLİTİKASI

Hüküm sürdüğü yerlerin demografyasını değiştirme politikası Osmanlı'nın en temel politikalarından biriydi. Haraç ve vergi üzerine kurulu Osmanlı devleti işgal ettiği bölgelerin halklarının kendisine karşı ayaklanmaması için iskan politikası adı verdiği bir demografik değişim politikasını sıkı sıkıya uyguladı. Bu politikayla işgal edilen bölgelerin halkları başka yerlere sürülürken, farklı yerlerden getirilen kişiler ise yeni işgal edilmiş coğrafyalara yerleştiriliyordu.

ŞARK ISLAHAT PLANI

Osmanlı'nın bu politikasının en kanlı örneği Birinci Dünya Savaşı öncesi Arap coğrafyasında yükselen özgürlük istemlerinin büyük katliamlarla bastırılmaya çalışılması ve 1915'te Ermeni Soykırımı oldu. Ermeni soykırımının kurulan Türk devletinin ikinci hedefi Kürtler oldu. Tek parti Türkiyesi'nin Kürtleri tehcir politikasının birinci adımı Koçgiri isyanı, ikinci adımı Şêx Said isyanının ardından hayata geçirilen Şark Islahat Planı ve üçüncü adımı, üçüncü adımı Ağrı İsyanı ve dördüncü adımı da Dersim Soykırımı sonrası Alevi Kürtlere yönelik sürgün politikası oldu.

İNKAR-İMHA-ASİMİLASYON

Türk devleti bu üç adımda yüzbinlerce Kürd'ü yerinden etti. Bu politikanın devamında ise Kürtlere yönelik inkar-imha-asimilasyon politikası devreye konuldu. Şark Islahat Planı'nın asıl hedefi ise Kuzey Kürdistan'ın Serhat bölgesi vardı. Hazırlanan raporlarla bölgenin "asimilasyona uyumlu olduğu" iddia edildi ve Türkleştirme politikası fütursuzca devreye konuldu. Bu politika yıllar boyunca devam ettirilse de Kürtler kimliklerinden taviz vermedi.

ÖZEL SAVAŞ MERKEZLERİ KURULMAYA ÇALIŞILDI

Serhat bölgesinde Kars ili üçe bölünerek (Kars-Ardahan-Iğdır) Kürt nüfusunun Kürt nüfusunun yoğunluğu azaltılmak, bir yandan da Ermenistan sınırında özel savaş merkezleri kurulmak istendi. Ayrıca bu iller arasında da kimi suni rekabetler yaratılarak duygusal bölünmenin yolu açıldı. Ancak Erzurum Türkiye'nin en büyük coğrafyasına sahip kentlerinden biri olmasına rağmen böyle bir ayrı bir il çıkarılması gündeme alınmadı. Hakeza Sivas çok büyük coğrafyaya sahip olmasına rağmen Kürt-Alevi nüfusun çoğunlukta olacağı bir kent olmaması için ayrı bir kent yapılmadı. Ama Kilis toplamda 4 mahalleden oluşmasına rağmen Antep'ten koparılarak Kuzey sınırında özel savaş merkezi olan bir il yapıldı. Suriye savaşının geride kalan 7 yılında da bu özel savaş merkezi aktif bir şekilde kullanıldı.

MARAŞ KATLİAMI

1970'li yılarda PKK'nin ortaya çıkması ve ilk örgütlenme yerlerinden birinin Kürdistan'ın güneybatısı olması hasebiyle 1978 yılında Maraş katliamı organize edildi. Maraş katliamıyla Kuzey Kürdistan'da Fırat'ın batısındaki Kürtlere bir soykırım planı devreye konuldu. Yanı başındaki Antep'de ise daha farklı organizasyonlarla Kürtlerin önüne ya katliam ya da asimile olma seçeneklerini koydu. Bu politika sadece bu iki il için geçerli değil elbette. Kürdistan'ın Türkiye ile sınır olan Erzurum, Sivas, Erzincan, Malatya, Adıyaman gibi kentleri için de geçerliydi.

OSMANLI BAKİYESİ OLARAK GÖRÜYORLAR

Suriye iç savaşın başlamasıyla Türk devletinin Osmanlı'nın bakiyesi olarak gördüğü Halep başla olmak üzere Kuzey Suriye'yi ele geçirme emelleri yeniden hortladı. Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu, neo-Osmanlıcı hayallerini hayata geçirmek için dünyanın değişik yerlerinden radikal grupları silahlandırıp Suriye'ye ihraç etti. Önce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), daha sonra El Nusra, ardından DAİŞ ve bunların başarısız olmasından sonra da Türk devleti kendisi sahaya indi.

İSKENDERUN REFERANS ALINDI

Türk devletinin buradaki en büyük referans kaynaklarından birisi de İskenderun Livasi (Antakya, Hatay) örneğiydi. Türk devleti 1938 yılında olduğu gibi karışıklık çıkaracağı Kuzey Suriye kentlerinde uluslararası hukuku da kullanarak girebileceğini ve buralarda gerekli teşkilatlanmayı sağladıktan sonra referandum yoluyla kendi topraklarına katabileceğini hesapladı. Ancak Türk devleti önünde büyük bir engel çıktı: Rojava Devrimi.

KUZEY SURİYE'DE TÜRKLEŞTİRME

Rojava Devrimini boğmak için her türlü yolu deneyen Türk devleti, taşeronlar üzerinden çıktığı her seferden bozgunla döndü. ÖSO, El Nusra ve büyük yatırım yapılan DAİŞ bir bir yenildi. Yenilgi üzerine yenilgi alan Türk devleti, 24 Ağustos 2016 tarihinde Cerablus, Ezaz ve Bab'a yönelik bir işgal harekatı başlattı. Bu işgal harekatında bölgedeki DAİŞ'lilerin değimiyle "sakalları kesilerek" ÖSO'cu yapıldı. Türk devleti çok kısa sürede bu bölgedeki Kürt köylerini bombalayarak boşalttı. Kendilerine karşı çıkan Arap köylüleri sürgün etti, direten Arap örgütlerini ise Sultan Murad Tugayları gibi MİT oluşumu çeteler eliyle tasfiye etti.

ERDOĞAN: LOZAN GÜNCELLENMELİ

Türk devletinin bölge üzerindeki emellerini ise Türk yetkilileri defalarca kendi ağızlarıyla itiraf etti. Erdoğan, sık sık "Lozan güncellenmeli" sözleriyle bunu dile getiriyor. Erdoğan son olarak 21 Şubat günü Bursa İl Kadın Kolları Kongresi'nde yaptığı konuşmada "Afrin'de harekatımız devam ediyor. Bütün mesele şu: Afrin yüzde 55'i ile Arapların. Yüzde 6-7 civarı Türkmen ve sonradan gelen Kürtler var. Bütün mesele Afrin'i gerçek sahiplerine teslim etmek. 3 buçuk milyon Suriyeli bizim topraklarımızda. Biz Suriyeli kardeşlerimizi kendi topraklarına bir an önce göndereceğiz" diyerek, emelini bir kez daha itiraf etmişti.

ASYA EBDULAH'TAN ERDOĞAN'A YANIT

Erdoğan'ın bu sözlerini ANF'ye değerlendiren Rojava Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Eşbaşkanı Asya Ebdulah, Türk devletinin temel amacının bölgeyi boşaltmak ve kendisine bağlı çeteleri yerleştirmek olduğunu söyledi. Asya Ebdulah, "Bugün burada kaç Kürt, kaç Arap, kaç Süryani, kaç Türkmen varsa Erdoğan'ı ilgilendirmez. Bizler hepimiz Suriye yurttaşıyız ve birlikte yaşıyoruz. Erdoğan'ın böyle bir konuda konuşma hakkı bile yok. Erdoğan'ın uçakları burada Ermeni aileyi de, onlarca Arap yurttaşı da katletti. Erdoğan'ın işgaline karşı direnirken şehit düşenler oldu ve burada, Efrîn'de son yolculuğuna uğurladık. Erdoğan'ın tek derdi bölgeyi boşaltmak" diye konuştu.

'2 BİN YILDIR BURADAYIZ'

Türk devletinin asıl hedeflerinden birinin Kürt jenosidi olduğunu dile getiren Efrîn Üniversitesi Rektörü Dr. Ehmed Yûsif ise bunun için her yola başvurulduğunu kaydetti. Dr. Ehmed Yusif, "Eğer Efrîn'de bir Türkmen de olsa, bir Arap da olsa ya da bir Çerkes de olsa o kişi bizim eşit ortağımızdır. Bizim felsefemiz bunu öngörüyor. Ama tarihe dönüp baktığımızda en az 2 bin yıldır Kürtlerin Efrîn'de yaşadığı sabittir. Efrîn'in yüzde 92'si de Kürttür. Türk devleti böyle oyunlara başvurmasın; amacını açıkça söylesin. Kürt katliamı yapmak istediklerini, Kürtleri sürgün etmek istediklerini dile getirsinler" diye konuştu.

SİVAS'LA BAŞLADI

Uzun yıllardır bölgede gazetecilik yapan Aziz Köylüoğlu ise Türk devletinin eskiden beri "Fırat'ın batısı ve Fırat'ın doğusu" diye bir söyleminin olduğunu ve Fırat'ın batısını Kürtsüzleştirme projesinin Kuzey Suriye'de hayata geçirildiğini şimdi ise bu planın Rojava'ya taşınmak istendiğine dikkat çekiyor. Türk devletinin bu planı Sivas, Malatya, Antep ve Maraş'ta kısmen başardığını kaydeden Köylüoğlu, "Demografya oyunları Osmanlı'da her zaman vardı. Ama özellikle Fransız Devrimi'nden sonra milliyetçilik akımlarının gelişmesiyle Osmanlı tedbir olarak bu oyuna daha çok ağırlık verdi. Asıl ağırlığı da Kürdistan'a verdiler. Kürdistan'daki asıl demografya değişimi ise Sivas'ta başladı" dedi.

FIRAT'IN BATISI İLE DOĞUSU

Türk devletinin Sivas'ta Koçgiri'yle başlattığı nüfus değişiminin Şêx Seîd İsyanı, Ağrı ve Dersim isyanlarıyla devam ettiğini dile getiren Köylüoğlu, bu politikanın Maraş katliamıyla sürdürüldüğünü kaydetti. Köylüoğlu, şunları dile getirdi: "Mesela Kürdistan'a baktığımızda çok sayıda Kafkas halkı, Afgan, Karadeniz'den getirilen aileler yerleştirilmiş. Bulgaristan ve Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesinin ardından birçok aile getirilip Amed'e yerleştirildi. Türk devleti bunu çok sistematik olarak uyguluyor. Ama bu politikada Fırat Nehri esas hattır. Şimdi bu sistematik soykırım politikasını Rojava'ya taşırmaya çalışıyorlar."

YARIN: Cerablûs-Ezaz-Bab'ın işgali, bölgede boşaltılan Kürt ve Arap köyleri, bölgedeki Türkleştirme faaliyetleri ve Efrîn işgal girişimi ve Suriye'yi parçalama planları.