Cemal Kaşıkçı’nın ölümünde MİT ve CIA’nın kirli ortaklığı!  

Neredeyse dünyanın gündemi Cemal Kaşıkçı. Öldü mü, yaşıyor mu, ne oldu, nasıl oldu derken Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Konsolosluğunda vurulduğu netleşti.

İlk etapta bakıldığında failleri belli olan bir öldürme olayı. Kısa yoldan, ilk tespit Suudilerin Cemal Kaşıkçı’yı vurduğu.

Ancak istihbaratçılar; “bir olay yaşandığında, kimin yaptığına değil yani tetiği çeken değil kimin yapılanda yarar sağladığına bakmak gerekir” derler.

Cemal Kaşıkçı’nın kim olduğu kim olmadığının da ötesinde, Suudi’nin karşısında TC’nin daha doğrusu Erdoğan’ın yanında yer alan öyle ki Erdoğan’a “dostum” diyecek kadar yakın. Suudiler Vahabi, Erdoğan ise Sünni daha doğrusu İhvancı-Müslüman Kardeşlerden. Yani, Rabiacı. Vahabiler ile İhvancılar siyasal sahada birbirine karşıt. Her ne kadar DAİŞ’i desteklemekte önceleri ortak olsalar da, esasta karşıt, hem de kanlı bıçaklı. Nedeni ise: Erdoğan kendi cephesinde yeni bir Osmanlı Sultanı. Osmanlılar malum Ortadoğu’nun tüm imparatoru ve işgal eden gücüydü. Suudiler ise kendi cephelerinde Arap camiasına önderlik etme iddiasında. Özcesi, birbirine karşı iki karşıt güç.

Bu durumda, Cemal Kaşıkçı gibi Suudi karşıtı ve Erdoğan dostu birinin Suudi Konsolosluğunda vurularak öldürülmesi anlaşılır! Ancak, bu işin başka yönleri de var. Bir müddettir ABD ile Erdoğan kılıç-kalkan. Benzer bir şekilde Suudi ile Erdoğan da kılıç-kalkan. Erdoğan’ın Türkiye’si ise giderek Rusya’nın kucağına oturuyor. ABD’nin hedefinde olan İran’la da Erdoğan ilişkilerinin can ciğer, kuzu sarması olması da cabası. İran ile Suudi ise malum, dost olmayacak kadar birbirine düşman.

Erdoğan’ı Rusya ve İran’da uzaklaştırmanın en iyi yolu, yeniden Erdoğan’a destek vererek güçlendirmekten geçiyor. Limoni olan ilişkileri düzeltmenin yolu -hırpalanmış olan Erdoğan’a-yeniden suni teneffüs ile yaşatmaktan geçiyor. Yani, yanisi şu: Olan, Erdoğan’ı birkaç ekonomik operasyon ve hamle ile ne hale getirildiği gösterildikten sonra, düşür ve kaldır yöntemiyle yeniden ABD’ye bağlamaya çalışmadır. Bunun da yolu belirtildiği gibi, Ortadoğu’da Erdoğan’ın elini güçlendirmektir. Bunun da en iyi yolu Suudi’ye birkaç fiske vurup, Türkiye’ye yakınlaşmasını sağlatarak, ilk elden İran’dan uzaklaştırmasını başarmaktır. Ardından ise Rusya’dan adım adım uzaklaştırmak için muhtemelen Kürtlere Minbiç kartını göstereceklerdir. “Afrin bizi ilgilendirmez, sahamız değil, sahamız Fırat’ın Doğu’sudur” diyen ABD, ne olduysa söz konusu çetelerin Idlib’ten çıkartılmasına dönük bir operasyon dile geldiğinde birden bire sözde Doğu Fırat’a kadar yetkisinin olduğunu unutup tüm Suriye’ye dönük politikalar yapmıştır. Malum Idlib operasyonunu -şimdilik de olsa- Erdoğan durdurduğunda Erdoğan’a ilk teşekkür eden, Erdoğan’ın ne kadar büyük politikacı olduğunu söyleyen ABD’nin Trump’ı olmuştur. Kürtleri ise belirttiğimiz gibi Minbiç ile tehdit eden yine ABD olmuştur. Biz ABD derken, buna Almanya, Fransa ve herkesten önce de İngiltere’yi de siz ekleyin. Efrin’de gıkları çıkmayan Almanya ve İngilizler söz konusu Idlib olduğunda ise birden bire aslan kesilmişlerdir. İstikrarın ne kadar fazla bozulacağı, Idlib ile birlikte ne kadar fazla insan dramın yaşanacağını hep bir ağızdan söyleyerek, Erdoğan’ın yanında durmaya başlamışlardır. Theresa May adındaki hanım Erdoğan’ın faşizmini açıktan desteklerken, Merkel ise Almanlara “Hitler ve Nazi” diyen onca protestoya rağmen Berlin’de en üst perdeden ağırlayarak ne kadar faşizmin yanında durduklarını göstermişlerdir.

Şimdi de söylenenlere Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Konsolosluğunda öldürülmesini ekleyin. Buna birde Cemal Kaşıkçı’nın ABD’de yapabileceği kimi bürokratik işlem için İstanbul’da bulunan Suudi Konsolosluğuna nasıl geldiğinin milim milim takip edilmesini de ekleyin. Rahip Brunson’u da ekleyin.

Bunların ışığında: Öldürene değil, hem öldürtene bakılması hem de Kaşıkçı’nın ölümünün kime ne yarar sağladığına bakarak, esas katillerin kimler olduğunu görebilmek önemli.

Sonuç olarak: Olay nasıl yapılmış olursa yapılmış olsun, isterse Cemal Kaşıkçı’yi bir Suudili vurmuş olsun, isterse Suudilerin dedikleri gibi “bir Arbede hem de bir yumrukla” ölmüş ya da öldürülmüş olsun, -lami cimi yok- bu ölümü ve öldürmeyi ortak hazırlayanların ABD istihbarat örgütü CİA ile Erdoğan’ın istihbarat örgütü MİT olduğu açık ve nettir.

Geri kalanı ise teferruat ve manipülasyondur.