Dicle iki bin yıldır böyle bir manzarayla karşılaşmadı!

Dicle Barajı'nda bir kapağın kopmasının ardından su seviyesinin yükselmesine ilişkin konuşan ekolojist Güner Yanlıç, Dicle'nin 2 bin yıldır aktığını ama daha önce bu manzarayla hiç karşılaşmadıklarını söyledi. 

Amed'ın Eğil ilçesinde bulunan Dicle Barajı'nda bir kapağın kopmasından sonra su akışına paralel olarak Dicle Nehri’ndeki su seviyesi yükselmeye devam ediyor.

Su seviyesinin 6 metre yükseldiği Dicle Vadisi’nde, UNESCO Dünya Kültür Miras Listesinde bulunan Hewsel Bahçeleri'nin bir kısmı başta olmak üzere birçok tarım arazisi sular altında kaldı. 

Sular bazı noktalarda insanların yaşadığı evlerin yakınına kadar ulaştı. Amed’ın tarihi Ongözlü Köprü çevresinde bulunan işletmeler de su altında kaldı.

Konuyla ilişkin ANF'ye konuşan ekolojist Güner Yanlıç, Dicle Nehri'ne yapılan müdahalenin bu sonuçları doğurduğunu ifade etti. 

‘DİĞER KAPAKLARDAN DA ENDİŞELİYİZ’

"Siz doğaya hakim olacağım derseniz, her yere HES kurarsanız, baraj kurarsanız işte bu manzarayla karşılaşırsınız" diyen Yanlıç, "Dicle 2 bin yıldır akıyor, bu manzarayla karşılaşmadı. Suyu kendi haline bırakırsanız, su adaletiyle akar gider ancak önüne set kurarsanız adaletten yoksun bırakırsınız. Biz doğanın parçasıyız hakimi değiliz. Doğayla uyum içerisinde yaşamalıyız. Doğanın bütün kullanım hakkı bizimdir dersek yanlış yapmış oluruz" şeklinde konuştu.

Barajın diğer kapakların durumunun kendilerini endişelendirdiğini dile getiren Yanlıç, devamla şunları belirtti:

"Bizi rahatlatan kısım, şimdiye bir can kaybının olmayışıdır. Ancak diğer kapakların durumu bizi endişelendiriyor. Diğer kapaklar ne kadar güvenli, bilmiyoruz. Onlar da bir tehlike oluşturabilir. Bu durum ciddi anlamda maddi zarar verdi. 

Hewsel Bahçeleri ciddi anlamda zarar görmüş. Bismil, Batman ve Cizre taraflarında da muhtemelen maddi zararlar görülmüştür. İki kapak olsaydı görünen görüntünün iki katı su olacaktı. Şu an 4 ile 6 metre arası bir su yüksekliği var deniliyor, o zaman 8 ile 10 metre arası dere yatağında bir su yüksekliği olacaktı. Bu da daha büyük zararlara, hatta can kayıplarına neden olabilirdi."

'BARAJLARLA BİRLİKTE VADİ YATAĞI DEĞİŞTİ'

Su akışının üç gün daha süreceğine kaydeden Yanlıç, beş ilçe ile 11 mahallenin etkilendiğini belirterek, şunları ifade etti:

"Elbette nehir ekosisteminde yaşayan sucul yaşam, vadi yatağında inşa edilmiş yapılar ve tarım alanları da bu tahribattan nasibini aldı. Barajların yapılmasıyla birlikte vadi yatağı da değişti, bu değişim ile birlikte birçok canlı türü de vadi yatağında yuva yaptı. Basına yansıyan tilki ve bilmediğimiz onlarca türün yaşam alanları bu sorumsuzlukla beraber yıkılıp yok oldu. Vadi yatağında özellikle ekimi yapılan pamuk tarlalarının kimyasal gübreleri nehre dolmaya başladı. Çınar, Bismil, Çarıklı ve Hewsel bahçelerindeki bostancılar bu selden zarar görüyor. 

Aslında bu taşkın ortaya çok önemli bir şey çıkaracak. Bizlerin yıllardır vadi yatağı dediğimiz ama sermayeye ve ona biat eden kurumların kabul etmediği alan doğa eliyle bir kez daha çizilecek. Dicle Nehir olduğunu ispatlarcasına akıyor. Dicle barajından Bismil girişine kadar olan bu alanda baraj yapıldığından beri isimsiz-tanımsız su olarak geçen Dicle Nehri tüm asaleti ile akıyor ve sisteme inat nehir olduğunu hınçla anlatıyor. Yaz aylarının başlarına kadar  bu kapakları yapması mümkün değil ve nehir gürül gürül akmaya devam edecek."

DEVASA BARAJ YAPMAYI MARİFET SAYIYORLAR

Güvenlikçi politikalar üzerine kurulu olan DSİ suyun doğru kullanılması ile alakasız olarak barajlar inşa ettiğini dile getiren Yanlıç, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Kendinden çok emin ve devasa ölçekte barajları yapmayı marifet saymaktadır. Bu ölçekte yapılan barajların bu kadar zayıf ve teknikten yoksun yapılması açıklanabilir bir durum değildir. 

DSİ’nin taşkın koruma müdürlükleri ve noktaları kapatması da yetersizliğiyle açıklanabilir. 2014 yılında Siirt’te sermayeye ait bir barajda uyarı yapılmaksızın halkın yoğun olarak bulunduğu bir zaman diliminde su bırakılmış onlarca kişi sele kapılmış ve 6 kişi yaşamını yitirmişti. Hiçbir ikaz tabelası, uyarı ve koruyucu tedbir alınmamışken hukuki olarak verilen mücadele de sonuç vermemiştir."