'Erdoğan’a destek DAİŞ’e destektir'

Kürt siyasetçi Hemo: Dünya şunu bilmeli; Efrîn, Kürt’tür fakat büyük insanlığın savaşını veriyor. Erdoğan’a destek, DAİŞ’edir; karşı durmak, tarihi görev ve sorumluluktur.

İnsanlığın başına bela olan Erdoğan ve DAİŞ yapısına karşı direnen Efrîn'in insanlık değerlerinin koruyuculuğunu yaptığını belirten Kürt siyasetçi Dozdar Hemo, "Halklar, Hitler Mussolini ve Saddam'ı tarihin çöp sepetine attığı gibi DAİŞ ve öncüsü Erdoğan’ı da ait olduğu yere gönderecektir. İnsan olma sıfatını benimseyen ve insanlık ailesine mensup olan herkes, bu işgal girişimine karşı durmalı, sesini yükseltmeli. Çünkü yarın geç olabilir. Bu soykırım saldırılarının kırılması tüm insanlığın görevidir. Efrîn direnişinin başarısı, tüm insanlığın başarısı olacaktır" dedi.

Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Dozdar Hemo, ANF'nin sorularını yanıtladı.

Öncelikle Suriye’de iç savaştan önceki durum ve krizi/savaşı tetikleyen koşullar neydi?

BAAS rejimi, Suriye toplumuna uyguladığı baskılarla siyasete izin vermedi. İsmi Suriye Arap Cumhuriyeti'ydi ama topluma bu şekilde hiç yansımadı. BAAS, sosyalizmi kullandı; demokratik ve sosyalist bir toplum amaçladıklarını söylüyor, Sovyetlerden destek alıyordu. Sadece Suriye’de değil Irak, Mısır ve Libya gibi birçok Arap ülkelerinde de bunu yaptılar. Milliyetçilik şerbetiyle sosyalizmi kullandılar. Fakat gittikçe baskıcı bir yapı olarak toplumu ezmeye çalıştılar. 'Tehdit altındayız', 'İsrail baskısı var' gibi nedenlerle toplumu nefes alamaz hale getirdiler. Hatta Suriye toplumu için 'biz bir demir yumruk gibi olmalıyız ve demir yumruk hazır olmalı' dediler. İç ve dış güçlerin saldırıları karşısında durmak için bunu kullanacağız, diyorlardı. Hafız Esad siyaseti böyleydi. Her şey BAAS'tı; hem devleti hem de toplumu yöneten tek güçtü. Bazı formalite partiler oluşturdular ve kendilerine bir kalkan olarak kullandılar. Sosyalist söylemlerini ayaklar altına alıp baskıcı bir rejim oldular. Suriye Cumhuriyeti, bir grup BAAS’çının denetimine girdi. Öyle bir duruma getirdiler ki artık çete oldular. Ne parlamentoya ne de kanunlara saygı gösterdiler. Bir zümre, bir grup mafya ve BAAS'ın çıkarları doğrultusunda hareket etti.

Kriz çıkmaya başladığında bu grup hep öyle devam ederiz mantığında olduğu için herhangi bir hazırlıkları da yoktu. Boşluklar oluştu. İktidarcılık gözlerini köreltmişti. Suriye’nin tüm zenginliklerini yedikleri için böyle bir durumun çıkmasına ihtimal bile vermiyordu. Bu hayalle yaşıyorlardı. Halklar da bu durumdan yıllardır özlemini çektiği özgürlük hayallerini gerçekleştirmenin çabası içine girdi. Kendini yönetecek ve siyaset yapacak bir olanak bırakılmamıştı bu topluma.

Suriye krizi nasıl başlayıp gelişti ve dış güçlerin müdahalesi görünür olmaya başladı? 

Araplar ancak dış destekle ayakta kalacaklarını ve bu şekilde başarının geleceğini düşündü. Kendi iradesi ile kendini yönetmekten çok farklı yollara girdi. Kürtlerin yaptığını yapmadılar, kendilerini dış güçlere dayandırdılar. Bazı devletler zaten hazır bekliyorlardı. Suriye’de bir karışıklık olsun, müdahale etsinler diye; onlara da bu şekilde gün doğmuş oldu. Başta İhvancı (Müslüman Kardeşler) kafayla düşünenler ve onun zeminini arayanlar meseleye el attı. Katar ve Türkiye, İhvancıların eliyle Suriye müdahale etti. Aynı zamanda Suudi Arabistan da Vahabilik/Sünni mezhepçilikle Suriye’deki durumdan çıkar sağlamaya çalıştı. Uluslararası güçler de aynı mantıkla yaklaştı. Suriye’de ayaklananlar baştan beri özerk değillerdi. Suriye toplumun rengi yoktur. Dış güçlerin çıkarlarına göre oluşumlar ortaya çıktı. Bazı parti isimlerini yaptılar. İsimleri Suriye Ulusal Meclisi yaptılar. Kendini muhalif gören bazı kesimler vardı hem Suriye’de hem de dışarıda bir araya getirdiler. Bunları desteklediler ve maddi destek verdiler. Aynı zamanda 'bu iş sadece siyasetle olmaz silahlı güç olmalı' dediler. Kurdukları askeri gruplara da Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını verdiler. Bunların çoğu rejim ordusunun subayları, istihbarat içinde yer alan kişilerdi. Çoğu kişi Sünni kesimlerdendi. Rejimden kopmuşlardı. Katar, Türkiye, Suudi Arabistan, Batılı devletler bir araya gelip bu grupları destekledi. Bu gruplar da bu güçlerin çıkarlarına göre hareket etti. Zaman geçtikçe bunlar gerçeklerinden uzaklaştı. Rejim de orantısız bir güçle üzerlerine geldi. Devrimi daha ilk günlerinde özünden kopardılar. Halk devrimini anlamından uzaklaştırdılar. Dış çıkarlar devreye girdi. Ortaya çıkan Suriye Ulusal Meclisi ve Özgür Suriye Ordusu halkların bir arada yaşayacağı ve tüm kesimlerin kendini ifade edebileceği bir yapıdan çok dış güçlerin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği için sorun daha da derinleştiren bir yapı haline geldi. Aynı zamanda rejim de insafsızca üzerlerine geldi. Bu şekilde dış güçlerin cirit atacağı bir alan oluştu. Bu kriz 8 senedir devam ede geliyor. 

Özgür Suriye Ordusu nedir, kimlerden oluştu, hangi güçler destek verdi?

Niyetleri iyi olan insanlar da vardı, sonra komutan ve yönetici oldular. Dış güçlere alet oldukları için kendi amaçlarından uzaklaştılar. Türkiye, Katar’ın öncülük ettiği İhvan, bu gruplar eliyle Suriye’ye girdi. 2012’den sonra bu güçler müdahil olmaya başladı. Suudi, Vahabileri/Selefileri destekledi. Amerika ılımlı İslamcıları destekledi. Avrupa, Suriye’de ne kadar muhalif grup ve şahsiyet varsa onları destekledi. İran, Şia kesimlerine el attı. Aynı zamanda Hizbullah da Esad’ı desteklemek için Suriye’ye girdi. Devrim çıkışını başında özünden uzaklaştırıp mezhepçilik geliştirdiler. Şia mezhepçiliğini Hizbullah, İran ve rejim; Sünni mezhepçiliği ise Katar, Türkiye ve Suudi savundu. Sırtını Sünni mezhepçiliğe yani 'cihadizm'e dayandıran Türkiye ve Katar’ın desteklediği İhvan, Mısır’da, Fas ve Tunus’ta hakim olmaya çalıştı. Türkiye ve Katar bu anlayışı yani cihadçı anlayışı destekleyen devletlerdir. Ekonomik desteği Katar verirken diplomatik desteği de Erdoğan verdi/veriyor. Bu anlayışla Suriye’deki tüm grupları örgütlediler. 

Bugünkü isimleri nedir, kimlerdir ve sizce nasıl bir dönüşüm oldu aralarında?

Feyleq El Şam, Sultan Murad, Tugaya Sultan Muhammed Fatih, Tugaya Semerkant, Foç El Mustafa, El Cephe El Şamiye, Ehrar El Şerqiye, Cephet El Nusra (Heyat Tehrir El Şam), Sultan Süleyman Şah Tugayı, 23. Güç, Siqûr El Ceber ve Ceyş el Hûr ve daha çok çeteler var. İsimler farklı olabilir ama hepsi aynı anlayışla hareket ediyor. Hepsinin kökü İhvan'a dayanıyor. Amerika desteği Türkiye’nin öncülüğüyle bu grupların hepsi Suriye’ye yerleşti. Ceyş idi, sonra Nusra, sonra DAİŞ oldular. Aynı kök, sadece isimler değişiyor. Bu grupların oluşumunda tüm istihbarat örgütlerinin eli var; Türkiye, Katar açıkça tüm aşamalarında yer alan ve bir nevi kurucuları durumundadır. Bugün onlara karşı savaşanlar, asıl onları kuran güçlerdir ama sonradan kontrollerinden çıkan yapılar da oldu. Bu yapılar her gittikçe kopmaya başladılar. Koptukça istihbarat örgütlerinin denetimine girdiler. Artık herkes destek aldığı devletlerin çıkarlarına göre hareket etti. Bunların çoğu kuruluş amaçlarından uzaklaştı. Birçok devlet gürdü ki bu grupların gemi ellerinden çıkmıştır. Kullanacaklarına, artık onlara karşı savaştılar. Başta Amerika, Batılı devletler, İsrail ve rejimin kendisi ve hatta Türkiye. Suriye kurtuluşundan çok birer taşeron yapı haline geldiler. Artık onlara kim para veriyorsa onların çıkarına göre hareket ettiler. Bunun için vahşice birbirlerine karşı savaştılar. Sekizinci yılına giriyor. Suriye’de genç bırakmadılar.

Sadece bu gruplar değil, ayrıca bazı uluslararası gizli şirketler kimin bir yakınlığı varsa bunları toplayıp Katar'ın parası ve Türkiye desteği ile onlara vize verdiler ve yol açtılar. Havaalanları açtılar. Kamplar açtılar ve askeri eğitim verdiler; bir nevi Türkiye'yi geri cephe yaptılar. Türkiye’de yetiştirip Suriye’ye gönderdiler. Bu gruplar kimsenin aklına gelemeyecek vahşi yöntemlerini bu devletlerin eliyle yaptılar. Hırsızlık yaptılar, Suriye’nin alt yapısını tahrip ettiler, Suriye toplumunun içinde çelişkiler yarattılar. Halklar arasında büyük mesafeler açtılar. Düşmanlık oluşturdular. Devrim dışında her şeyi yaptılar. Görünürde temizlemiş gibi gösterseler de alt alta farklı isimler ile farklı yerlerde kullanmaya devam ettiler. En son hepsini İdlib’e topladılar. Burada en belirgin olan Türkiye’dir. Türkiye Katar’ın verdiği ekonomik destekle yürütüyor. Suriye’ye yönelik strateji ve sınır güvenliği gibi gerekçelerle bu çeteleri eğittiler. MİT'in eliyle kurulan bu çetelerin sayısı 30’a yakın. Bunların Suriye'de öngördükleri ise mezhepçi ve cihadçı bir sistem kurmak nihai hedefleri budur. Türkiye Katar çıkarları doğrultusunda bir rejim kurmak istiyorlar.

Her şeyden önce Özgür Suriye Ordusu diye bir şey yok sadece isimdir. Bu yapıyı ilk günlerde kuranlardan Riyad Esed şimdi bıraktı, hiçbir şey yapmıyor. Bunu gördüler; mesele gittikçe kirleniyor ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bıraktılar. Bu ordu artık yok, Türkiye bu ismi kullanıyor. Hatta şimdi İstanbul’da bulunan 'muhalifler', Erdoğan’ın sözcüleri olmuşlar. Bir tek onlar söylüyor ama aslında öyle bir yapı kalmamıştır. Ortada olan Erdoğan’ın DAİŞ’ten topladığı kişilerdir. Bunlar şimdi Erdoğan desteği ile bu yapının ismini kullanıyorlar.

Kürtler ne yaptı ve nasıl bir oluşum oldular, bölge halkları açısından ne kadar etkililer?

Kürtler baştan beri belirtiklerimiz içinde kimsenin denetimine girmedi. Bölgesel ve uluslararası devletlerin siyasetine alet olmadı. Kürtler eskiden de BAAS rejiminden zulüm görüyordu. Arap kemeri ile Kürtlerin topraklarını aldı. Kürtlere karşı inkar ve asimilasyon siyasetini izleyerek bölgelerinden çıkarıp Arapları getirdi. Yaptığı her türlü şiddet ve inkara rağmen Kürtler Kürdistan’ın diğer parçalarının da etkisiyle siyaset yapıyorlardı. Kürtler kriz öncesi siyaset yapıyor ve analiz ediyordu bu durumları.

Kürtler çıkan bu boşlukları, önlerini iyi gördü. Toplumsal örgütlemeye el attılar. Toplumun tüm kesimlerini örgütlediler, kadından gençliğe iyi bir toplumsal zemin hazırladılar. Kürtler akılcı bir siyaset izledi. Var olan siyasetin aleti olmadı. Kürtler ne Şia mezhepçiliğin ne de Sünni cihadçılığın tarafı oldu. Bu yüzden iki tarafın da hedefi oldu. Paralı çetelerini Kürtlerin üzerine salarak taraf olmaya zorladı. Kürtler kendi özgür iradeleri ile tüm kesimleri içine alan demokratik bir yol izledi. Kürtler bu duruşlarıyla Suriye halklarının geleceğinin ilham kaynağı oldu. Demokratik toplum çatısı altında sırtını özgür toplumda dayandırarak üçüncü yolu izledi. Suriye'nin toprak bütünlüğünü esas aldıkları için tüm kesimlerin kendi rengiyle kendini özgürce ifade edeceği bir sistem kurdu. Kürtler toplumun çıkarlarını esas aldı. Bu yüzden bölgesel ve uluslararası güçlerin hedefi oldu. Kürtlerin bu gelişimi, Suriye toplumunun gelişimi olduğu için kendi çıkarları için hareket eden tüm güçler, Kürtleri hedef aldı. Bugün Efrîn’de ortaya çıkan durum budur. Halklar kendi özerk yönetimleri ile kendini yönetmesi çıkarlarına ters olduğu için Efrîn'i boğmaya çalışıyorlar.

Türkiye ve DAİŞ saldırılarına uluslararası sessizliği nasıl yorumlamak lazım?

Türkiye’nin öncülüğünde Efrîn’e saldırıyorlar. Efrîn’de insanlık suçu işleniyor. Bunu yapan Türkiye’dir. Dünya da sessiz. DAİŞ'i bitirmeye çalışanların, DAİŞ'i bitirme gibi bir politikaları olmadığı Efrîn saldırısıyla ortaya çıkmıştır. Efrîn’e saldıran çeteler, aslında devletlerin kendisidir. Gizli bir şekilde başta MİT olmak üzere tüm istihbarat örgütleri bunları kullanıyor. Efrîn’e saldıranlar DAİŞ’tir. Erdoğan DAİŞ’tir, bu nettir. Kampları var Türkiye’de, MİT'in nasıl silah gönderdiğinin görüntüleri var, bunlar hepsi belgelidir. Türkler, DAİŞ eliyle yapmaya çalıştıklarını şimdi kendisi yapıyor.

Son günlerde Türkiye’de Musul Konsolosluğu tartışması yapılıyor. Herkesi öldürüp kafalarını kesen DAİŞ, onları Reqa üzeri Girê Spî’de MİT’e teslim etti. Şimdi uluslararası devletlerin bir komisyon kurup Erdoğan’ın DAİŞ ile bağını araştırmasına gerek yoktur, çünkü her şey açıkça ortadır. Tüm dünya şunu bilmelidir; Erdoğan’a verilen destek DAİŞ’e verilen destektir. Kurdukları çetelerin hepsi DAİŞ’tir.

Efrîn direnişi hakkında neler söylemek istersiniz, nasıl bir direniştir, etkisi ne olur?

Efrîn’de büyük insanlık direnişi sergileniyor. İnsanlığın başına bela olan Erdoğan ve DAİŞ yapısına karşı tüm dünya ses çıkarmalıdır. Bugün Kürtlere yapılıyor, yarın başka bir halka yapacaklar. Efrîn insanlık değerlerinin koruyuculuğunu yapıyor. Vahşi, faşist soykırımcı çetelere karşı insanlık değerleri için tarihi bir direniş sergiliyor. Efrîn, Kürt’tür fakat bugün büyük insanlığın savaşını veriyor. Bu katliamlara karşı durmayanlar, buna ortaktır. Erdoğan’a karşı durmak, tarihi sorumluluktur; insanlığın gereği ve verdiği bir görevdir. Efrîn direnişinin başarısı, tüm insanlığın başarısı olacaktır. Sokaklarda yüreğimiz ve düşüncemiz Efrîn’dedir, diyenler doğru söylüyor. Bu sözler inşa edilmiş kurgulanmış sözler değil, ortak mücadele ve özgürlük ruhunun refleksidir. Yenilgi insanlık düşmanlarının olacaktır. Kesin olan budur. Halklar, Hitler Mussolini ve Saddam'ı tarihin çöp sepetine attığı gibi DAİŞ ve öncüsü Erdoğan’ı da ait olduğu yere gönderecektir. İnsan olma sıfatını benimseyen ve insanlık ailesine mensup olan herkes, bu işgal girişimine karşı durmalı, sesini yükseltmeli. Çünkü yarın geç olabilir. Bu soykırım saldırılarının kırılması tüm insanlığın görevidir. İnsan halkları savunucular, insan halkları kurumları, uluslararası mekanizmalar bu soykırıma karşı harekete geçmeli ve insani görevlerini yerine getirmeli. İnsanlık düşmanları cezalandırmalıdır. Kazanan Efrîn şahsında büyük insanlık direnişi olacaktır. Özgürlük ve demokrasiden yana olan tüm kesimler ve halklar, kurumlardan hesap istemeli, kapılarına dayanıp misyonlarına göre hareket etmelerini sağlamalı.