Karayılan: Yenilmezliği zaferle taçlandıracağız

Karayılan: Gerilla yenilmezdir, ancak artık yenilmezlik yetmiyor, zafer gücü olmalıdır. Yeniden yapılanma projemiz tamamlanıyor, bu da gerillayı zafer gücü haline getirecektir.

15 Ağustos Diriliş Bayramı vesilesiyle Stêrk TV’deki özel bir programa katılan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 15 Ağustos Atılımı'nın öncesi ve sonrasıyla birlikte bugüne taşıdığı değerler bütününü anlattı. Karayılan, güncel askeri-siyasi durumla ilgili de önemli mesajlar verdi. İşgalci Türk devletinin Kürt halkına karşı giriştiği savaştan ötürü askeri, siyasi ve ekonomik kriz ve kaosu yaşadığını vurgulayan Karayılan, Kürtlerin ulusal birliğini sağlaması için tüm Kürt yapılarından beklentileri olduğunu söyledi. “Gerilla yenilmezliğini ispatladı, ancak artık bize gerekli olan zaferdir” diyen Karayılan, gerillada köklü değişim hamlesi yapmak istediklerini kaydetti. Kürdistan gerillasının yeniden yapılanma projesinin tamamlanmak üzere olduğunu aktaran Karayılan, “Zafer gücü haline gelen gerilla ve özgürlük yürüyüşümüz tecridi kıracak, Önder Apo’yu fiziken de özgürleştirecektir” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan'ın uzun ve kapsamlı değerlendirmelerinden öne çıkan bölümler şöyle:

ZİFİRİ KARANLIĞA KARŞI IŞIK

Bakûrê Kurdistan, 1938 Dersim Soykırımı sonrasında uzun bir süre boyunca beyaz soykırıma maruz kaldı. Kürt toplumu bu süreçte fiziki, kültürel baskı ve soykırım kıskacı altında ölümün eşiğindeydi. 1970’li yıllardan sonra biraz nefes alır gibi oldu, ancak 12 Eylül 1980’de askeri cunta yönetime el koydu ve faşist bir rejim geliştirdi. Büyük bir vahşet yürütülen Kürdistan, adeta zindana çevrildi. İşte tüm bu uygulama, zulüm ve baskılara karşı 15 Ağustos çıkışı, zifiri karanlığı aydınlatan bir ışıktı. Kürt halkının var olma çığlığıydı.

SADECE ASKERİ HAMLE DEĞİL

15 Ağustos Hamlesi'nin askeri bir eylem olduğu doğrudur, fakat sadece bununla sınırlı değildir. Kürt toplumunun var olması için geliştirilen çok yönlü bir hamledir. Direnişin, kendine sahip çıkmanın hamlesi başladı. Kuşkusuz bu atılımın temelinde her şeyden önce esas olan Önder Apo’nun ideoloji ve felsefesi, Amed'deki zindan direnişidir.

GRUP KÜÇÜK AMA YÜREĞİ BÜYÜKTÜ

15 Ağustos Hamlesi, Komutan Egîd arkadaş öncülüğünde geliştiğinde grubun kendisi küçüktü, fakat yüreği büyüktü. Toplumumuz ilkin kaygı ve kuşkuyla yaklaştı. Çünkü o güne kadar kim bu devlete karşı ayağa kalkmışsa kırıma uğramıştı. Bu nedenle toplumda kaygılı yaklaşımlar vardı. Soykırımcı Türk devleti çok vahşi ve kapsamlı saldırılar geliştirmişti.

TÜM KÜRDİSTAN AYDINLATILDI

1980’li yıllarda Başûrê Kurdistan’da Enfal vardı. 1988’de Halepçe Katliamı gerçekleştirildi ve Başûr'daki savaş durdu. Rojhilatê Kurdistan’daki mücadele geri çekilme safhasındaydı. Tam da böylesi bir dönemde o güne kadar sessizlik içinde olan Bakurê Kurdistan’da kapsamlı bir gerilla savaşı başladı. Bu, tüm Kürdistan’ı aydınlatan bir çıkıştı. Özellikle Bakur için bizzat dirilişin kendisi oldu.

YENİDEN UMUT VE İNANÇ

Bakur halkımız bu tarihi atılımla kendine geldi, canlandı ve 1990’dan sonra sokaklara döküldü. Bu yıllardaki toplumsal gelişmelere Diriliş Devrimi diyoruz. Çünkü Bakur'da 1938’den itibaren 46 yıl boyunca yürütülen asimilasyon ve soykırım siyasetinin yarattığı sessizlikten sonra böylesi bir çıkış, başkaldırı ve gerilla direnişi, toplumumuzda yeniden umudu ve inancı geliştirdi; Kürt toplumunu baştan aşağı değişime uğrattı. 15 Ağustos Hamlesi, Diriliş Devrimi'ne dönüştü. Bu nedenle Diriliş Bayramı olarak da tanımlıyoruz. Çok yönlü etkileri olan tarihsel bir başlangıçtı.

İLK KEZ MEYDAN OKUNDU

Birçok Kürt isyanında ilkin düşman başkaldırının üzerine geliyordu ve Kürtler de buna karşı direniyordu. İlk kez 15 Ağustos’ta sömürgeci Türk devletinin Kürdistan ve Türkiye’de yürüttüğü zorbalık ve faşizme karşı meydan okundu, hesap soruldu ve yüksek fetih ruhuyla saldırı gerçekleşti. Bu açıdan da bir ilki teşkil eden çok anlamlı bir hamledir.

KÜRDİSTANİ RUH VE KARAKTER

15 Ağustos Atılımı, sadece bir başkaldırı ve klasik isyan değildir. Her şeyden önce temelinde yeni bir yaşam fikrinin, devrimci demokratik ideolojinin, ulusal düşüncenin olduğu bir hamledir. Bilindiği üzere yörecilik, lehçecilik, parçacılık, mezhepçilik, farklı dinlerden olma, Kürdistan’ın ayrı parçalarından olma, dört devlet tarafından işgal ve sömürüye maruz kalmaktan dolayı toplumumuzda çok parçalı olma durumu son haddine varmıştı. PKK’nin çıkışı herhangi bir aşiret, parça, bölge veya mezhebi esas alan değil de yeni bir söylemle Kürdistani ulusal ruh ve karakterdeki bir çıkıştı.

Kuşkusuz böylesi anlamlı bir çıkış Kürdistan’ın dört parçasında etkisini gösterdi. İlkin Rojava, sonra da Başûr ve Rojhilat, bu atılımı yakından tanıdı ve böylelikle etkisi giderek gelişti. 1990’larda Bakur’daki kitlesel başkaldırı ve serhildanlar, Başûrê Kurdistan’a birebir etkide bulundu. 5 Mart 1991'de Başûr'da gelişen ayaklanmayı, Bakur’daki serhildanlardan, Diriliş Devrimi’nden ayrı ele alamayız, birbirine doğrudan etki etmektedir.

TOPLUMSAL ZİHNİYET DEVRİMİ

15 Ağustos Hamlesi ile birlikte Kürdistan’da bir yenilenme oluştu. Kadın özgürlük çizgisini, demokrasi çizgisini geliştirdi. Çağdaş devrimci düşünceyi geliştirerek klasikliği, gerici feodal özellikleri eleştirdi, aştı. Bu da kendisiyle beraber toplum zihniyetinde bir gelişme yarattı ve ulusal bir ruh oluşturdu. Oysa düşmanın, işgalcilerin hesabı Kürdistan’ı her türden gericiliğin merkezi haline getirmekti.

Önder Apo’nun 1973’teki çıkışı ve 1984’te herkese sesini duyuran 15 Ağustos Hamlesi'yle Kürdistan’da çağın devrimci düşüncesi hakim oldu. Kürdistan gericiliğin değil, ilericiliğin, demokrasinin, özgürlüğün, demokratik sosyalizmin merkezi haline geldi. Bu da tüm Ortadoğu’yu etkiledi.

ORTADOĞU DEVRİMİ'NE DOĞRU

Hareketimizde ulusallık, demokratik ulus anlayışı vardır, lakin milliyetçiliğe yer yoktur. Enternasyonal bir zihniyeti vardır. Daha ilk başlarda Türkiye halkıyla, Filistin ve Lübnan’da Arap halkıyla geliştirilen ilişkiler PKK’nin bölgesel, enternasyonal karakterini ortaya koyan önemli hakikatlerdir. Gelinen 34. yılda bu hakikati daha somut bir şekilde görüyoruz. Eğer mücadelemiz 35. Hamle Yılı'nda önündeki görevleri başarıyla gerçekleştirirse sadece Kürdistan devrimini gerçekleştirmekle kalmaz, Ortadoğu Devrimi’nin kapısını da açar. Bu gerçeklik ilk gün de bugün de böyledir.

HALKLARA GÜÇLÜ ALTERNATİF

Reel sosyalizmin çöküşünden ve dağılmasından sonra halklar kapitalist moderniteye karşı çaresiz haldeydi. Önder Apo’nun kadın özgürlüğüne dayalı geliştirdiği demokratik ekolojik toplum paradigması, halkların alternatif demokratik modernitesini geliştirdi. Bugün dünya çapında halkların ilgisini çeken, merakını uyandıran bir alternatiftir. Çünkü kapitalist moderniteye karşı yeni bir çıkıştır, halkların özgür tercihidir. Demokratik ulus perspektifi, cins eşitliği, insan ve ekoloji eşitliği, bütün halkların eşitliği, doğru temellerdeki özgürlük ve eşitliğin esas alınması herkesin ilgisini çekmektedir.

ÖZ SAVUNMASIZ OLAMAZ

Şüphesiz elde edilen haklar ve özgürlük olgusu, savunmasız olmaz. Demokrasinin karakteristik temel bir özelliği de öz savunmadır. Çünkü savunmasız varlık olamaz. Toplum, kadın, gençlik kendini savunmalıdır. İnsanlık değerlerinin korunabilmesi için savunma şarttır. Savunmasız olursa bu değerler heder olur. Bu nedenle halkımız her türden öz savunmasını güçlendirmeli, temel öz savunma gücü olan gerillayı büyütmelidir.

ERDOĞAN KÜRTLERİ YOK ETMEK İSTİYOR

Önder Apo üzerinde mutlak bir tecrit ve psikolojik işkence var. Önderlikten ve yanındaki arkadaşlardan hiçbir haber alınamıyor. Böylesi bir uygulamanın dünyada eşi benzeri yok. Fakat AKP ve Erdoğan’ın sisteminde yeri vardır. AKP öncesi devletin geliştirdiği İmralı sisteminin en azından hukuku gözeten bazı yanları vardı. Avukatlar çoğunlukla gidebiliyordu, gazete, kitap veriliyordu. Her ne kadar düşman olarak görse de devlet hukukunda bir tutsağın kimi hakları vardır. Fakat Türk devletinde Erdoğan’ın hakimiyeti geliştikçe ve her şeyi ele geçirdikçe İmralı’daki her şeyi Erdoğan belirler hale geldi. Bunu iyi biliyoruz. Oradaki sistemin tümünü Erdoğan belirliyor. Erdoğan’ın nazarında Kürtler olmamalıdır, Kürtler olmayacağına göre Kürtlerin bir önderi de olmamalıdır. Önder Apo şahsında Kürtleri bitirip, yok etmek istiyor. Önder Apo’ya, Kürt halkına ve Kürt varlığına karşı kindardır.

TESLİM ALMA HESABI YAPIYOR

Önderliğin, halkın ve Hareketin ilişkisini kopartırsa o zaman umutsuzluğu ve çok başlılığı geliştirip, topluma baş eğdirerek teslim alacağını hesaplıyor. AKP-MHP sisteminin hesabı budur. Hareketimizi ve halkımızı zayıflatmak uğruna kendi hukukunu ve ahlaki ölçüleri ayaklar altına almaktadır. Zaten hiçbir ahlaki ilkeleri yoktur. Herkes bilmektedir ki; Önder Apo üzerinde bir zulüm vardır ama bu zulüm her şeyden önce Kürt halkı üzerindedir. Önderliğimize bu kadar işkence ve tecridin uygulanmasının temel amacı halkımızı teslim almak, çok başlı hale getirmek ve dağıtmak içindir. Halkımız Önderlik üzerindeki zulmü kendine yapılan bir zulüm olarak görmelidir. Halkımız bunun çeşitli için eylemselliklerde bulunmakta, bu gerçeği bizzat kendisi ifade etmektedir. İmralı zulmü Kürdistan halkı üzerindeki soykırım siyasetidir. Bu çok iyi bilinmelidir. Halkımız bu nedenle Önderliğini daha güçlü sahiplenmelidir. Çünkü Önderliğe sahip çıkmak kendine, geleceğine, özgürlüğüne sahip çıkmaktır.

Önderlik üzerindeki ağır tecrit Kürdistan üzerindeki soykırımdır. Bu konuda en büyük sorumluluk bize, yani hareketimizin yönetimine ve partimizin tüm militanlarına aittir. Buna karşı her türden mücadeleyi yürütmeliyiz.

HER KÜRT ÖNDERLİĞİ SAHİPLENMELİ

Bakur'daki halkımız AKP’nin zulüm, şiddet, baskı ve vahşetine karşı duruşundan geri adım atmadığını gösterdi. Bu gerçeklik 24 Haziran seçimlerinde açıkça ortaya konuldu. Halkımız halen aynı noktada durmaktadır ve teslim olmamıştır. Madem gerçeklik böyledir, öyleyse bu tavrını sadece kendisiyle sınırlı tutmamalıdır. Sadece sandığa gidip yurtsever, demokratik bir partiye oy atmakla yurtseverlik görevini tam olarak yerine getirmiş sayılmaz. Yurtseverlik odur ki; risk alırsın, elini taşın altına koyarsın, mücadele edersin ve bu çerçevede en önemli husus olarak Önderliğine sahip çıkarsın.

Belli bir dönem boyunca devlet açık ve resmi bir şekilde Kürt halkının iradesi olan Önder Apo ile masaya oturdu. Bu durum halkımıza bir referans olabilir. Halkımız ‘devlet gidip Önderliğimizle masaya oturdu, üç yıl boyunca müzakere etti, şimdi neden tecrit uygulanıyor ve irademiz özgür değil’ demelidir. Önderliğine sahip çıkmak, siyaset yapmak ve bir partinin mensubu olmak değildir, en meşru insani hakkını kullanmaktır. Bu nedenle her Kürt ve Kürdistanlı, Önderliğine 15 Ağustos’un fedakarlık ruhuyla sahip çıkmalıdır.

PARTİDEN BEKLEMEDE HAREKETLENMELİ

Bu konuda sadece siyaset alanından, siyasi yetkililerden beklenti içinde olmak doğru değildir. Dipten, yani halktan, sokaklardan, gençlerden ayağa kalkış, sahiplenme dalgası gerçekleşmelidir. Adım adım, grup grup geliştirilmelidir. Nasıl ki 1990’larda mecliste, legal siyasette herhangi bir parti olmamasına rağmen Kürt halkı sokaklardan serhildana başladı ve ayağa kalktıysa bugün de aynı şekilde meclisten, partilerden beklenti içerisine girmeden harekete geçilmelidir.

Özellikle de kadınlar ve gençler bu konuda topluma öncülük etmeli, rolünü oynamalı, görevlerine sahip çıkmalıdır. Bu sadece onların değil, tüm toplumun görevidir. Bakur'da bu konuda yaşanan eksiklikler vardır ve bu eleştiri konusudur. Bunlar görülüp giderilmelidir. Önümüzdeki süreçte bu konuda olumlu gelişmelerin yaşanacağı inancındayız.

EKONOMİK KRİZİN NEDENİ SAVAŞTIR

Bugün Türk ekonomisi neden krize girdi? Efrîn üzerinde her gün 50-60 uçakları dolaşıyordu. Efrîn’de birçok şeylerini kaybettiler. Xakûrkê’de, Zagroslarda, Bakurê Kurdistan’ın her yerinde her gün darbe yiyorlar. Bu durumdan çıkış için her gün keşif ve savaş uçakları, helikopterler kaldırıyorlar. Bunların tümü de parayla, büyük masraflarla oluyor. Bunun yanında giderinin bir kısmını Katar’dan alsa da 50 bin çete elemanın besliyor. Özcesi ekonominin krize girmesinin nedeni Kürt halkına karşı giriştiği savaştır. Dövizin biraz artması veya azalması değildir, bu sadece bir sonuçtur. Bunu toplum karşısında itiraf etmiyor ve gizliyor. Fakat hakikat gözler önündedir ve artık gizlenemez durumdadır.

BAŞÛR'U İŞGALİ HEDEFLİYOR

Seçimlerde esas amaçları HDP’yi baraj altında bırakarak Kürtleri Meclis dışında tutmaktı. Bunda başarılı olamadı fakat tek adama dayalı diktatoryal sistemini kurdu. Yaptığı propaganda ve geliştirdiği konsept temelinde savaşa devam etmesi gerekiyor. Çünkü bu saiklerle seçime gitti, Türkiye’nin kurtuluş savaşını verdiğini iddia etti ve milliyetçi kesimden böyle oy alabildi. Ancak Bakur’da artık sonuç alamaz. Bizden kaynaklı bazı yetersizlikler olsa da artık Bakur’da bir tarz tutturuldu.

Rojava’da direnişin duvarına çarptı. Suriye konjonktürel durumuyla yüz yüze kaldı. Minbic’i, sonra Kobanê’yi alacağını iddia etti ama öyle bir şey olmadı, başaramadı.

Gerçekleştiremediği bu kof vaatleri örtbas etmek için bu sefer Başûrê Kurdistan'da ilerlemek istedi. Biraz da kurnazlık yaparak Xakûrkê kenarından Lêlikan’a geldi. Halbuki arkasındaki tüm Xakûrkê arazisi gerillanın denetimindedir. Esas planları Başûrê Kurdistan'ı işgal etmektir. Öncelikle de Başûr’daki dağları kuşatmak istiyor. Bunu yaparken kuşkusuz PKK’ye karşı yaptığını söylüyor ama Kürdistan geneli için hesapları vardır. Bu nedenle hiç kimse kendini kandırmamalıdır.

BOŞ KALAN TEK ALAN YOK

Oraya buraya gireceklerini söylüyorlar ama her gün Karadeniz’deki gerilla eylemlerinden bahsetmek zorunda kalıyorlar. Kürdistan’ın tümünde gerilla sistemi işler haldedir. Ağır bir savaş var, şehitler veriyoruz ama hiçbir yerde gerilla sistemimizi dağıtamadılar. Boş olan hiçbir mıntıka, bölge yoktur. Gerilla, mevzilerinin hepsinde vardır ve eylemsellik içerisindedir. Düşman ise araziye çıkamamakta, keşif uçağını harekete geçirip bizimle ancak uçak yoluyla savaşabilmekte. Kaybeden Türk devleti teknikle sonuca gitmek istiyor. Bakur’da artık ciddi bir sonuç alamazlar, bunu kendileri de biliyor.

KANDİL'E TEK BAŞINA İLERLEYEMEZ

Başûrê Kurdistan’da sonuca gidip, Rojava üzerindeki hesabını gündeme koymayı planlıyor. Bu şekilde belli bazı adımlar atmaya çalışıyor. Şu anda tamamen Başûr üzerinde duruyor ve Başûr'daki güçlerden destek istiyor. Türk devleti Lêlikan'daki, Govendê’deki, onun devamı olan Berzan bölgesindeki, Tepê Xwedê ve Adil Beg hatlarındaki, Zap'ta Tepê Koordine ve Xeregol’daki yerlerde biraz öne gelmiştir. Ancak şu andaki bu pozisyonları askeri akla ve mantığa göre onlar açısından ciddi anlamda zararlıdır. Bu tepelerde olmaları onların çıkarına değildir. Çünkü bu tepelerde gerilla onlara her an darbe vurabilir ve şu anda da zaten hep darbe vuruyor. Dikkat edin, bu yerlerde gerillanın onlara dönük her gün sürekli saldırıları olmaktadır. Türk ordusu oralarda ciddi kayıplar vermektedir. Yüzlerce kayıpları olmakta fakat bu kayıplarını basından gizlemektedirler. Oralarda öldürülen askerleri de geceleri helikopterlerle alıp götürüyorlar ki kimse görmesin. Eğer pozisyonları bu şekilde devam ederse daha fazla kayıp verecekler. Türk devleti normal durumda ya bir şekilde oradan çekilecek ya da öne doğru gelecektir. ‘Hep Kandil’e gideceğiz’ diyorlar fakat buna cesaret edemiyor. Tek başına ileri gidemez, bunun için dışarıdan destek alması gerekiyor. Öne doğru giderse bu sefer geri dönmemesi ihtimali de vardır. Türk devleti bu yüzden bir arayış içerisindedir.

İDLİB YÜZÜNDEN BEKLEMEYE ALMIŞTIR

Türk devleti yeni bir sorun ve krizle daha karşı karşıyadır. Suriye rejimi, Rus uçaklarının desteğiyle Suriye'nin güneyindeki bazı alanları kontrol altına aldı, sıra İdlib'e geldi, diyor. Ancak İdlib'de olan Türk devleti ve onun yandaş çeteleridir. Bundan dolayı Türk devleti şu anda korkmuş durumdadır ve Başûr'a yönelik planlamasını bu yüzden beklemeye almıştır. Burada bir temas yaşanırsa daha da zorlanacaklar. Suriye, Rusya ile birlikte İdlib üzerine bir hamle gerçekleştirmek istiyor. Türk devleti ise bunun korkusunu yaşıyor. Çünkü Suriye üzerinde hesapları vardır. Örneğin Cerablus'ta, Bab'da, Efrîn'de bugün sokak ve mahallelerin isimlerini değiştiriyor, demografisiyle oynuyor, yollar yapıyor, Arapça ve Türkçe levhalar yaptırıp bu şehirlere asıyor, her yere Erdoğan'ın fotoğraflarını çiziyor. Yani oradan çıkma gibi bir düşünceleri yok. Erdoğan, Sultan Abdülhamit'in taklidine soyunmuş, eski Osmanlı hayalleri kurmaktadır.

ABD OYNANAN OYUNU GÖRDÜ

Rusya daha önce kendilerine Cerablus, Bab ve Efrîn'e girme izni verdi. Putin'in hesabı Türk devletini NATO'dan çıkarıp kendi yandaşı haline getirmek ama baktılar ki olmuyor ve bir de Türk devleti Suriye konusunda onlara verdiği sözleri tutmayıp, kendine göre davranıyor. Mesela El Nusra'nın oradan tasfiye edilmesi gerekiyordu ama Türk devleti, El Nusra, El Kaide, Ehrar-ı Şam gibi El Kaide kökünden gelen çetelerin hepsini birleştirip, para vererek güçlendirdi. Hatta Erdoğan bu çeteler için ‘Bu güçler Suriye'nin kurtarıcılarıdır, nasıl ki vakti zamanında Türkiye’de Kuvayı Milliye vardıysa bunlar da öyledir’ dedi. Rusya gördü ki işin içinde bir kandırmaca var, El Nusra'nın sadece adını ve tipini değiştirmişler. Şu anda İdlib'de hakim olan El Nusra çeteleri ve El Kaide’nin diğer çeteleridir. Bu iki güç birlikte çalışıyor. Diğer güçlerin herhangi bir önemi yoktur. Suriye’de etkin olan bu iki çete gücüdür. Esas olan El Nusra ve DAİŞ çeteleridir, diğerleri de onların çocukları gibidir.

Tam da Rusya ‘zaman bitti, artık Suriye’den çıkmalısın’ diyecekken Türk devleti kendisi ve ABD arasında suni bir kriz yaratarak Rusya ile yakınlaşmayı hesap etti. Rahip Brunson olayında, önce bırakacağına dair işaretler veriyor, herhalde İsrail'de tutuklu olan bir kız da vardı, ‘siz onu bırakın, biz de bunu bırakırız’ gibi dolaylı da olsa sözler söyleniyor. Ama Brunson bırakılmadı ve ev hapsine konuldu. ABD Başkanı Trump da verilen bu söz tutulmadığı için Türk devletine ceza kesti. Türkiye, Ruslara yakınlaşma hesabıyla ABD ile kontrollü bir kriz yaratmayı hesaplıyordu ama ABD'nin bu şekildeki sert çıkışını beklemiyordu. ABD, yaptırımları da uygulayınca Türkiye'nin zaten krizde olan ekonomisi daha da güçsüzleşti, Türk Lirası düştü. Erdoğan bu sefer durumu düzeltmek için New York Times'a yazı yazdı, ABD'ye acil olarak bir heyet gönderdi, farklı diplomatik girişimlerde bulundu. Ancak ABD kesin bir dille ‘şu gün, şu saate kadar Brunson’ı bırakın’ dedi. Pastör Brunson için de bilmem PKK'ye, Fetullah'a yardım etti gibi şeyler söylüyorlar fakat böyle bir şey yoktur. Herhalde ABD de Erdoğan’ın bu oyununu fark ediyor ve bu yüzden keskin bir tavır koyuyor.

KRİZ SİYASİ VE ASKERİDİR DE

Şimdi Türkiye'nin ekonomisi dibe vurmuş durumdadır. Belki de AKP hükümeti Türkiye tarihindeki en daralmış krizli süreçlerinden birini yaşıyor. Bu kaos sadece ekonomik değil, siyasi ve askeri yönlüdür de. İşte bundan dolayı şu anda Başûrê Kurdistan'da ne yapacaklarını bilmiyorlar. Geri çekilseler esas stratejileri olan Başûr'a yönelik işgal girişimi boşa çıkacak. Fakat öne de gidemiyorlar. Bu nedenle Türk devleti şu anda fazlasıyla sıkışmış, kötü bir pozisyondadır.

BAŞÛR SİYASETİ İDRAK EDEMİYOR

Başûr'un 90'lı yıllarda Türkiye ile ilişki kurmasının bazı sebepleri vardı. NATO o zaman Kürt siyasetine karşı her anlamıyla Türkiye’nin yanındaydı. Başûr'un resmi bir statüsü yoktu. Fakat 2003'lü yıllardan sonra durumlar değişti. Şu anki şartlarda Başûr, Türkiye'ye muhtaç bir durumda değildir. Aksine Türkiye, Başûrê Kurdistan'a muhtaç durumdadır. Başûr, Türkiye ile yürüttüğü ticareti kesse Türkiye'nin geri kalan ekonomisi de çöker. Buna rağmen Başûr yönetimi, özelde de iktidar olan güçleri, sanki 90'lı yıllardaymış gibi yaklaşıyor, kendilerini Türkiye'ye mecburmuş gibi görüyor.

Türk devletinin sadece PKK’ye karşı olduğunu söyleyenler var. Başûr’daki referandumu PKK mi yapacaktı? Şu anda Kuzey Suriye’deki her şeyi PKK yaptığı için mi bu kadar saldırıyor? Hayır, Kürt halkının her şeyine karşıt oldukları için saldırıyorlar. Bu aşikardır.

SADDAM'IN PABUCUNU DAMA ATTI

Başûr’daki iktidar güçleri, Türkiye üzerinde şu anda hakim olan bu faşist MHP zihniyetine rağmen Türkiye'ye muhtaç görüyor ve onlara zemin açıyor. Başûr'da şu andaki temel sorun Kürt siyasetinin nasıl olması gerektiğine ilişkindir. Biz bundan birkaç yıl önce Erdoğan için ‘dönemin Saddamı’dır’ dedik. Şimdi artık Saddam’ın pabucunu dama atmış durumdadır. Saddam Hüseyin’in geliştirdiği Enfal vb. katliamlar sadece Başûr'a dönüktü. Fakat şimdi Erdoğan ‘Afrika’da bile bir Kürt olsa, hakkını almasına asla izin vermem’ diyor. Bu iddiayla yola çıkmıştır. Bu nedenle Kürt halkının kanını dökmeyi bir görev bilmektedir. Kürt güçlerinin, yetkililerinin bu zihniyete sahip birisiyle dostluk kurması asla söz konusu olmamalıdır.

BAŞÛR'UN SİYASETİ DOĞRU DEĞİL

Bir taraftan Türk devletine zemin açıp Başûr topraklarının işgali için izin veriliyor. Bir taraftan da bugün Hewlêr ve Süleymaniye başta olmak üzere MİT’e cirit attırılıyor. Bu siyaseti doğru bulmuyor, kabul etmiyoruz. Tüm Kürtler üzerinde ciddi bir tehlike vardır. Bu tehlike de AKP-MHP-Ergenekon ve El Kaide faşist zihniyetinden ileri gelmektedir. Bunlar birbirleriyle ittifak halindedir ve Kürdistan üzerinde hesapları vardır. Başûr yönetimi, Kerkük'ü artık Başûrê Kurdistan'a bağlayabilir mi? Türk devleti hiç buna izin verir mi? Vermez. Türk devleti şu an Kerkük'te güç örgütlüyor, para saçıyor, MİT orada örgütleme yapıyor ve gözlerini Başûr'a dikiyor. Biz, bugün Başûrê Kurdistanı’n tümünü koruyoruz. Doğrudur, Türk devletinin birinci hedefi biziz ama bilinmeli ki sadece biz değiliz. Esas hedefleri Kürt halkının bütün kazanımlarıdır.

Durumun hakikati budur ve buna karşı bir tavır konulması gerekiyor. AKP-MHP faşist zihniyetinin bu Kürt karşıtlığı görülmediği için kendisine zemin veriliyor. Sopa sallayan birine karşı boynunu eğersen, bağımsız falan olamazsın, bağımsızlıktan bahsedemezsin.

BİRLİKTE ÇOK GÜÇLÜ OLURUZ

Halkımızın Ortadoğu’daki mevcut durumu, pozisyonu zayıf değildir, güçlüdür. Fakat birlik olmayan Kürt siyaseti, Kürt halkının bu güçlü pozisyonunu zayıflatıyor. Eğer Kürtler olarak birlik olursak herkesten güçlü durumdayız. Birlik olursak Başûr güçlenir, Rojhilat güçlenir, Bakur güçlenir ve Rojava da kendini tam inşa eder. Kürt halkının güçlenmesi, kaderi Kürt halkının kendisinin elindedir. Bunun yolu güçlerini birleştirmesinde, birlik olmasındadır. Ancak bugün duyuyoruz ki MİT’in başı Hakan Fidan her gün Başûr'a geliyor, bir gün KDP ile oturuyor, diğer gün YNK ile oturuyor, sonraki gün Goran’la, Yekgurti ile oturmak istiyor. Oysa Başûr’daki tüm güçler kendi aralarında bir olup ortak bir temsiliyetle ‘sen bir istihbaratçısın, burada ne arıyorsun’ demeliydi. Fakat böyle olmuyor, tüm Başûr güçlerini parçalıyor ve her biriyle ayrı ayrı ilişkileniyor. Kimilerini tehdit ediyor, kimileri ile bilmem ne yapıyor. Türk devleti Başûr’da meydanı boş bulduğu için böyle at oynatıyor. Hem de en zayıf olduğu bir dönemde bunu yapıyor. Peki yarın güçlenirse neler yapar?

SORUMLULUK HERKESİNDİR

Tüm Kürtlerin arasında birlik olmak gerektiği gibi, Başûrê Kurdistan siyasetindeki güçler arasında da birliğin kurulması gerekiyor. Tüm Kürtler için ulusal birlik gerekiyor. Şu anda Başûr’da siyaset yapan yetkililer, güçler bu hakikati görmelidir. İçinden geçtiğimiz bu dönemde halk olarak kendimizi esaslı bir güç ve irade yapmamızın imkan ve zemini vardır. Bu nedenle bir olmalıyız. Halkımızın sorumlu bir yaklaşımın gelişmesi yönünde umudu, beklentisi vardır. Halkımız her gün Kürt birliğinin geliştirilmesini talep etmektedir. Ulusal birliğin geliştirilmesinden hepimiz sorumluyuz ve herkes sorumluluklarına sahip çıkmalıdır.

STRATEJİK TEHLİKE GELİŞİYOR

Böylesi tarihsel bir dönemde bu kadar parçalılık ve kendini düşman politikalarına açık hale getirme durumu Kürt halkının geleceği üzerinde stratejik tehlikelerin gelişmesine yol açar. Bu nedenle bir müdahale gerekmektedir. Kürt halkının bu yönlü umut ve beklentileri vardır. Kak Mesud duruma müdahale edebilir. Bu yönlü güçlü beklentiler vardır. Çünkü çok tarihsel fırsatlar vardır ama bu duruş ve tarzdan kaynaklı bu fırsatlar değerlendirilemiyor. Parçalı duruş aşılmalıdır.

Herkes silah alıp Türk devletine karşı savaşsın, demiyoruz. ‘Siyasetle ulusal birliğimizi kurarak, ulus olarak ortak hareket edelim, meşruiyetimizi ve haklılığımızı bu şekilde güçlendirelim’ diyoruz. Bu hususta mevcut gidişatı çok tehlikeli görmekteyim. Başûr’daki kazanımlar üzerinde, Rojava üzerinde tehlike söz konusudur. Biz silah elde savaşmaktayız ve tüm Kürdistan’ı da savunabiliriz. Ulusal birliğimiz olsun, ortak ulusal bir platformumuz olsun o zaman Kürdistan’ın her yerinde Kürt halkının haklarını rahatlıkla savunabiliriz. Bunun imkanı vardır. Bu nedenle sorumlu bir yaklaşım sergilenmeli.

Tekrar belirtmek istiyorum: Türk devleti zayıf durumdadır, halkımız ve özelde Başûr halkı ile Başûr yönetimi Türkiye’ye muhtaç değildir. Eğer Başûr, Türk devletine karşı tavır ve tutum sahibi olursa Türk devleti tümüyle yenilir ve Başûr irade haline gelip kazanır. Bu nedenle ‘90’lı yıllardan beri Başûr’da yürütülen siyaset aşılmalı, gerçekler görülmelidir. Böyle olursa ulusal birliğin zemini daha fazla gelişir ve güçlenir.

35. YILIN SONUÇLARI OLACAK

Bizle Türk işgalciliği arasındaki savaş, zirvesel düzeyde sürüyor. Türk işgalciliği Kürdistan’ın üç parçasında Kürt halkıyla, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ile savaş halindedir. Sadece Rojhilat biraz bunun dışında kalıyor ama Türk devletinin elinden gelse orada da Kürt halkına karşı savaşacak. Zaten her fırsatta İran devletiyle ortak hareket etmeye çalışıyor. Aramızdaki savaş 35. yılda bazı önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır, bu nedenle önemlidir.

KÖKLÜ DEĞİŞİME GİDİYORUZ

İddiamız büyüktür. 34 yıldır, grup döneminden itibaren ilk 11 yılı da sayarsak 45 yıllık örgütsel ve askeri tecrübemiz vardır. Hareketimizde korkmayan, cesur, fedai bir ruh vardır. Fakat sadece bunlarla sonuca gidilmiyor. Bu nedenle gerillada köklü değişimler yapmak istiyoruz. Çünkü düşmanımız artık bizimle karadan değil, hava güçleriyle savaşmaktadır. Bu yüzden gerillada yeni bir altyapının oluşturulması, köklü bir değişikliğin yaşanması gerekiyor. İki yıldan bu yana bunun üzerinde duruyoruz. Belli bir düzeye ulaşmış durumdayız. Bu şekilde düşman istihbaratını boşa çıkarıp tekniğine darbe vurmak istiyoruz. Bu da profesyonel gerilla ile mümkündür. Zaten savaş, günümüzde profesyonel insanlarla yürütülmektedir. Eğer profesyonel, gelişkin gücün olursa o zaman istihbaratı, tekniği iyi kullanıp taktik zenginlik yaratabilirsin. Bu konularda köklü hamleler geliştirmek istiyoruz.

TEK BAŞINA YENİLMEZLİK YETMİYOR

Bizimle Türk devleti arasındaki savaş tüm Ortadoğu’yu, hatta kimi yönleriyle dünyayı etkileyecektir. Çünkü gerillanın 21. yüzyılda tekniğe karşı insan iradesini hangi düzeyde ve nasıl kullanacağı, başarıp başarmayacağı kanıtlanacaktır. Bir nevi bunun tecrübe edilmesidir. Bu yüzden çok çok önemlidir. Gerillanın yürüttüğü direniş artık çok bilinçli, incelikli, derinlikli, taktiksel ve tekniği kullanarak geliştirilirse zafer gücü haline gelir. Şu net olarak görüldü: gerilla yenilmezdir. Ancak artık yenilmezlik de tek başına yetmemektedir. Gerilla zafer gücü olmalıdır.

YENİDEN YAPILANMA TAMAMLANIYOR

Kuşkusuz sadece gerilla değil, gerillanın öncülük rolünü oynamasıyla, zafer gücü haline gelmesiyle toplumun da desteğini alıp harekete geçirir ve örgütlerse mutlak zaferi kazanır. Sadece gerilla ile zafere gidileceğini söylemiyoruz. Bugün gerekli olan gerillanın yenilmez bir güç olarak kendini zafer gücü haline getirmesi ve Devrimci Halk Savaşı’na öncülük etmesidir. 35. yılda belli bir düzeyi geliştirmek istiyoruz. Teknik ve taktik hususlarda, insanın uzmanlaşması ve profesyonelleşmesi hususlarında Kürdistan Özgürlük Gerillası çok önemli bir düzeyi yakalamış durumdadır. Şu anda bu dağlarda birçok askeri akademi bu konularda araştırma-incelemeler yapmakta, eğitim görmekte, çalışmalar yürütmekte ve bazı sonuçları açığa çıkarmaktadır. Yeniden yapılanma projemiz tamamlanmak üzeredir, bu da Kürdistan Özgürlük Gerillasını zafer gücü haline getirecektir.

EVDE OTURUP İZLEMEK OLMAZ

Halkımız bilmelidir ki tarihi bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreç evde oturup gelişmeleri izleme süreci değildir. Sorumlulukla sürece yaklaşmanın, mücadeleye katılmanın gerektiği bir dönemdir. Bu çerçevede Kürdistan kadınları, gençleri sorumluluklarına sahip çıkmalı, topluma öncülük etmeli ve gerillaya katılmalıdır. Tüm Kürt kadınlarına ve gençlerine çağrımız budur. Bu tarihi dönemde herkes görevine sahip çıkmalıdır. Bu temelde sorumluluklara sahip çıkılırsa, ülke içinde ve ülke dışında, özellikle de gerillada yürütülen direniş, 35. yılda daha da büyüyecektir.

TÜM TEHLİKELERİ BERTARAF EDECEĞİZ

İnanıyoruz ki, özgürlük yürüyüşümüz tecridi kıracak, Önder Apo’nun, Kürdistan’ın özgürleştirilmesi yürüyüşü olacak, Kürt halkı ve Kürdistan üzerindeki tüm tehlikeleri bertaraf edecektir. Yürüyüşümüz sonuç alma yürüyüşü olacaktır. Bugün tarih, halk olarak bize bir imkan sunmaktadır. Biz, bu imkanı Kürdistan halkları için mutlaka ve mutlaka değerlendirmeliyiz. Halkımızın da bu topraklar üzerinde özgür yaşamaya hakkı vardır. Halkımız mücadele ve direnişiyle bunu herkesten çok hak etmiştir. Kürt halkı göstermiş olduğu direniş ve fedakarlıkla buna layık olduğunu göstermiştir.