Phillips: Efrîn’de yaşananlar insanlık suçudur

Uluslararası Efrîn’de Demokratik Değişim ve Etnik Temizlik Forumu’nda söz alan ABD’li David Phillips, Türk devletinin Efrîn’de insanlık suçu işlediğini belirtti.

Efrîn’deki etnik temizlik ve demografik değişikliğin ele alındığı uluslararası forum, Qamışlo’nun Amûde ilçesinde devam ediyor.

Foruma Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Kurucu Meclisi Eşbaşkanı Hediye Yusif bir mesaj gönderdi.

Yusif mesajında, Efrîn işgalinin bölgesel ve küresel güçlerin ittifakı sonucu geliştiğini belirtti.

Efrîn işgalinin Suriye krizinde yeni bir dönemi başlattığına dikkat çeken Yusif’in mesajında şunlar dile geldi: “Savaş silahlı gruplara ya da kendilerini muhalif olarak adlandıran gruplarla savaş şeklinde başladı, ancak bir ülkeye yönelik savaşa dönüştü. Efrîn Suriye’nin bir parçası olmasına rağmen, Suriye işgale sessiz kaldı.

Türkiye işgalciliği amacına ulaşmak için Efrîn halkına yönelik politikalarını sürdürmektedir. Efrîn halkına yönelik birçok katliam gerçekleştirildi. Savaş suçuna ve etnik soykırıma varan Türkiye işgalciliği, asıl amacı olan Osmanlı dönemini canlandırmak için uluslararası hukuk ve ilkeleri ihlal etmektedir. Büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Sorun şudur ki terör sistemi ve hücrelerinin yerleştirildiği ülkemiz insanlık için büyük bir tehlike yurduna dönüştürülmüştür. Krizin çözümü için demokratik kanallar açılmadığı için ülkemizde şiddet ve savaş devam etmektedir, ancak özgürlük ve barış isteyen Suriye halkı bu savaşın bedelini ödemektedir.

Suriye halkının, özellikle de Efrîn halkının yaşadığı tüm acılara rağmen yeni bir gelecek, özgür bir halk ve demokratik bir sisteme inancımız var ve bu inancımız özgür iradeye dayanmaktadır.”

PHILIPS: KUZEY VE DOĞU SURİYE ÖZERK YÖNETİM DENEYİMİ OLUMLU VE ÖNEMLİ

Forumun ilk oturumunda sunum yapan Kolombiya Üniversitesi Barış İnşası ve İnsan Hakları Programı Direktörü ve ABD Dışişleri Bakanlığı Dış İlişkiler eski Uzmanı Prof. David Philips Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi deneyimini olumlu ve önemli bulduğunu söyledi.

“Buraya sadece Rojava’yı tanımaya gelmedim. Bölge halkına yönelik katliamları dünyaya duyurmaya da geldim. Demokratik bir tecrübe, kadın özgürlüğü Suriye ve tüm dünya için önemli. Tüm dünyaya tanıtmak için mücadelemizi sürdüreceğiz. Karanlığa karşı başımızı eğmemeliyiz” diyen Philips, Efrîn’de yaşananların insanlık suçu olduğunun altını çizdi.

Efrîn’de yaşananların filmler yoluyla anlatılması gerektiğini vurgulayan Philips şöyle konuştu: “Tüm dünya buradaki mücadeleyi görmelidir. Yaşananlardan Suriye hükümeti sorumludur, bunun için de soruşturma başlatılmalıdır. Çünkü Suriye topraklarının ihlali var ve eğer kendi topraklarını koruyamıyorsa, bunda Avrupa ülkelerinin de payı var demektir. Avrupa Birliği var. Bu konuda inceleme yapmalıdır. Ama aynı zamanda BM güvenlik konseyi duruma müdahale etmek durumundadır. Diğer yandan, Efrîn’de işlenen insanlık suçlarını belgeleyecek görüntü ve fotoğraflara da ihtiyaç var.”

Kuzey Suriye Özerk Yönetimine, Efrîn’de yaşanan katliamların belgelerini toplayarak müzeye dönüştürmeleri çağrısı yapan Phillips, “Türkiye Efrîn’de insanlık suçu işliyor” dedi.

Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in maddi ve manevi haklarını ihlal ettiğini de dile getiren Phillips şunları belirtti: “Efrîn’de yaşananlara sessiz kalamayız. Türk devletinin doktorları ve gazetecileri sivillere yönelik hak ihlallerini meşrulaştırıyor, diğer yandan da Türkiye planlı bir şekilde farklı inançlardaki Kürtleri zorla Müslümanlaştırıyor ve asimile ediyor.

Sesli bir şekilde Türk devletinin terörist olduğunu haykırıyorum. Türk devleti planlı bir şekilde suç işliyor. Rojava halkı ilkeli ve kendini savunan bir halktır. Bunu artık kabul etmek gerekir. Rojava bölgesel yönetimi Türk devletinin saldırılarına mağdurlarına ilişkin gerekli belgeleri toplamalıdır.

Kürdistan’ın işgal altındaki tüm parçaları da Kürt halkı da artık özgürlüğüne kavuşmalıdır. Demokratik projelere sahip olan Kürtler, sadece kendileri için değil, tüm dünya için bedel ödemişlerdir. Bu fedakarlıklarının belgesi de elimizde mevcuttur ve asla unutulmamalıdır. Bu söylediklerimizi herkesi bilmesi için tüm dünyaya duyuracağız.”

XELÎL: PROJEMİZE İNANIYORUZ

TEV-DEM Diplomasi Komitesi Sorumlusu Aldar Xelîl de konuşmasında Kuzey Suriye’deki demokratik devrimin bölgedeki halklar ve bileşenler arasındaki bağları güçlendirdiğini belirtti.

Demokratik projelerine olan inançlarının tam olduğunu ve bunun için mücadele edeceklerini, özgür yönetim ve demokratik amaçlarını gerçekleştirmek için çabalayacaklarını dile getirerek bölgedeki krizin ve parçalanmanın devam etmesini isteyen ülkelerin, demokratik projeleri kendi varlıkları için tehlikeli gördüklerini, bu yüzden de demokratik projeleri hedef aldıklarını söyledi.

Efrîn'de yaşananlara dikkat çeken Xelil, “Orada yaşananlar sadece Kuzey Suriye değil, tüm Suriye’de geliştirilmeye çalışılan demokratikleşme projesine saldırı niteliğindedir” dedi.

İşgalci Türk devletinin, demokratik projeleri yüzyıllık işgal projesi üzerinde tehlike gördüğü ve Efrîn’den korktuğunu vurgulayan Xelîl, Türk devletinin Efrîn işgalindeki amaçlarını ise maddeler halinde şöyle sıraladı:

1)Etnik soykırım politikaları ve sivillere yönelik terörle soykırım projelerini devam ettirmek.

2)Suriye’deki terörü bitirme konusundaki rolünün azaldığını gördüğü için DAİŞ çetelerine alternatif oluşturmak.

3)Ortadoğu ve Suriye krizine çözüm için geliştirilen demokratik projeler, İslam adını kullanan faşist Erdoğan’ın projelerine engel olduğu için, Kuzey Suriye’de demokrasi ve ortak yaşam ilkelerine dayalı projelerin gelişimine izin vermemek.

4) Suriye topraklarını işgal etmek. Efrîn de Türk devletinin işgali altında bulunan diğer alanlar gibi Fırat’ın batısında yer almaktadır.

5)Türkiye’de gerçekleşen 24 Haziran erken seçimlerinde, faşist ve şoven kesimlerden oy almak.

6)Suriye’nin geleceğinde daha çok söz sahibi olmak isteyen Türkiye’nin yöntemleri, Rusya ile NATO arasında birçok gerginliğin çıkmasına sebep oldu. Bununla birlikte Halep ve Musul’u işgal etmek istedi. Bölgedeki işgalini devam ettirmek isteyen Türkiye için Efrîn, stratejik bir hedef haline geldi.

7)Suriye halkının yaşadığı acıları gözetmeksizin Türk devletinin çıkarlarını elde etmek amacıyla Suriye krizinin sürekliliğini garantilemesi.

Xelil, Türk devletinin Efrîn’i işgal nedenlerini de şöyle sıraladı:

1-Demokratik Özerk Sisteme göre örgütlenen Efrîn, coğrafik anlamda da büyük öneme sahip. Minbic’in özgürleştirilmesiyle her üç birleşmiş olacaklardı.

2-Suriye demokratik güçleri ve uluslararası koalisyonun Ezaz, Bab, Cerablus ve diğer bölgeleri çetelerden temizledikten sonra İdlb’i de çetelerden temizleme olasılığından korktular. Çünkü burada Türk devletine bağlı çeteler vardı.

3-Halep ve çevresi, Fırat Bölgesi, İdlib ve Suriye sahil kentleri üzerindeki saldırı tehlikesi bu şekilde önlenmiş olacaktı.

4-Erdoğan kendisine bağlı El-Nusra, DAİŞ gibi kendisine bağlı çeteler için Efrîn’i kontrolü altına almak istiyor. Bu şekilde Efrîn’i güya kendisi açısından güvenlikli bölge ilan edecek ve Suriye’de planlarını gerçekleştirmek için de kullanacak.

Erdoğan’ın Efrîn’deki uygulamalarının Suriye rejimine karşı bir cephe oluşturma amacı taşıdığını da vurgulayan Xelil, “Tabi aynı zamanda, İran devrim muhafızlarına, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerine, Rusya’ya ve QSD’ye karşı da böyle bir cephe oluşturma amacındadır. Bu görünürde NATO’ya karşı atılmış bir adım gibi görünmüyor. Ancak bu, Türk devletinin genişleme stratejisiyle kendisiyle birlikte hareket eden Rusya’nın hizmetine de girmektedir. Fakat bu durum sonuçta Erdoğan rejimi için de tehlikeli bir sonuç doğurabilir. Aynı zamanda Efrîn’in işgal edilmesi, Güney Kürdistan’ın Türk devletinin hegemonyasından çıkma olasılığını da ortadan kaldırıyor. Öyle ki, Türk devleti güney Kürdistan’ın dışa açılan tüm kapılarını elinde bulunduruyor. Erdoğan bu uygulamalarıyla bölgedeki tüm güçlerin tepkisini de çekebilir.”

Demografik değişimin Efrîn’in Kürt kimliği üzerinde büyük tehlike yarattığına da dikkat çeken Xelil, “Çünkü bu saldırılar halkın fiziki varlığını da hedefliyor ve göçe zorluyor” dedi.

Efrîn’de köklü bir asimilasyon uygulandığını tarihi yerlerin de tahrip edildiğini belirten Xelil, aynı siyasetin Cerablus, Bab ve Ezaz’da da uygulandığını dile getirdi.

Xelil uluslararası güçlerin sessizliğinin de Türk devletinin Efrîn işgaline verdiği destek olduğunu söyledi.

Erdoğan’ın ordusuna, silah teknolojisine ve Ortadoğu’da kendisine bağlı terörist gruplara bel bağladığını kaydeden Xelil, bu çetelerin Grozni, Afganistan ve Irak gibi yerlerde savaşlara katıldıklarını ve artık savaşta uzmanlaştıklarını Erdoğan’ın da bundan kaynaklı bunlara güvendiğini belirterek, Erdoğan’ın bu teröristleri kullanırken de özellikle NATO’nun gelişkin silah teknolojisinden güç aldığının altını çizdi.

Türk devletinin Efrîn’de işlediği savaş suçlarının uluslararası sözleşmelerin ihlali olduğunu da dile getiren Xelil, “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 17 Temmuz 1998 tarihli Roma Statüsü, 1948 tarihli katliamları önleme sözleşmesi, savaş dönemlerinde sivillerin korunmasına yönelik 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre sözleşmesi, 1954 ve 1996 tarihli insanlığa karşı suçlara ilişkin uluslararası sözleşmelere göre yapılanlar savaş suçudur” diye konuştu.

SABIR: BİR DİL VE KÜLTÜR JENOSİDİ YAŞANIYOR

Modern Tarih Profesörü ve Ortadoğu, İran, Türkiye Uzmanı Fereh Sabır da konuşmasında Erdoğan’ın uluslararası ölçülere ve komşu ülkelerin haklarına saygılı olması gerektiğini söyledi.

“Belirtmek isterim ki Efrîn’de şu an yaşananlar dil ve kültür jenosididir. Türkiye, ılımlı siyaset uygulayarak bölgede yeni gelişmeler yarattığını iddia etmekte, ancak sahadaki gerçek bunun tam tersini göstermektedir. Açıkça görülmektedir ki Türkiye bölgede sert politikalar yürütmektedir” diyen Sabır, Türkiye’nin işgal ile amaçlarını da şöyle değerlendirdi: “Türkiye’nin gayeleri açık bir şekilde görülmektedir. Türkiye kendine göre güvenlik oluşturmak çabasında olduğunu iddia etmektedir. Ancak herkes bilmektedir ki Kuzey Suriye’nin kurtarılan bölgeleri, Suriye krizinin ilk gününden bu yana güven ortamıyla bilinmektedir. Türkiye’nin müdahaleleri, bölgedeki güven ortamının bozulması ve karmaşa yaratmaya sebep oldu. Ayrıca Türkiye, QSD’yi Fırat’ın doğusundan çıkarmak istemektedir. Bu hattı geçip Fırat’ın doğu bölgelerine müdahalede bulunmak istemektedir. Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen Türkiye, bu sebeple kendi siyasetini bölgeye zorla dayatmaktadır. Görüyoruz ki Türkiye, bu saldırılarla taleplere karşı çıkmakta ve Türkleştirme siyasetini uygulamaktadır.”

Rusya, Türkiye ilişkisini de çıkarlar üzerine kurulu bir ilişki olarak değerlendiren Sabır, “Rusya, Suriye rejiminin meşruluğunu korumak istiyor. Efrîn işgali de Rusya ile Türkiye arasındaki pazarlığın sonucudur. Rusya, rejimin İdlib’deki hakimiyetini arttırmak için Türkiye’nin Efrîn bölgesini işgal etmesine izin vermiştir” dedi.

Türkiye’nin ABD ile siyasi ve askeri işbirlikleri aracılığıyla Kuzey Suriye halklarının Suriye krizini çözmesini engellemek istediğini de sözlerine ekledi.

SHTINDGER: EFRÎN KÜLTÜREL YAPISI İLE SEMBOL ALANLARDAN BİRİSİYDİ

Viyana Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Thomas Shtindger de konuşmasında Efrîn’deki halkların ortak yaşam kültürüne dikkat çekti.

Shtindger, “Efrîn, kültürel mozaik yapısı ve halkların ortak yaşamıyla bölgenin sembol alanlarından birisiydi” dedi.

Efrîn’de yaşayan Êzidîlerin tarihleri boyunca Türk devletinin başrol oynadığı birçok soykırım saldırısına maruz kaldığını belirten Shtindger, “Efrîn’de Êzidîlerin yanı sıra Aleviler de yaşıyor. Ancak Aleviler, yaşam alanlarının ablukaya alınması nedeniyle Türk devletinin işgal saldırılarından kaçamadı. Kentteki Aleviler de artık Êzidîler gibi Türk devletinin soykırım, zorunlu göçe tabi tutma ve demografik yapıyı değiştirme politikalarına maruz kalıyor” dedi.

Efrîn’de Hristiyanların da yaşadığını ve tarihi bin yıllara dayanan kiliselerin bulunduğunu hatırlatan Shtindger, Hristiyanlara ait bu kilise ve tüm kutsal mekanların Türk devleti tarafından hedef alındığını söyledi. Shtindger, Efrîn davasının bir an önce uluslararası alana taşınması ve Türk devletinin bölgedeki işgalinin sona erdirilmesi gerektiğini vurguladı.

Forum yarın sabah devam edecek.