Sanatçı Rotinda'dan Rojava izlenimleri

Rojava izlenimlerini anlatan Sanatçı Rotinda, devrimin topraklarında büyük bir gurur duyduğunu söyledi. Rotinda, kültür-sanat alanına dair eleştiriler de getirerek, arabeskten kopulması gerektiğini belirtti.

Uzun soluklu devrim mücadelesinde birçok şehitle beraber şarkılar söylemiş ve halkları okuduğu şarkılarla direnişe davet etmiş bir isim. Rotinda, ANF'ye Rojava izlenimlerini anlattı. 

30 yıllık devrim yaşamında Kürt kültür sanatına büyük katkılar sunan ve direniş parçalarıyla tanıdığımız Rotinda, devrim sahası Rojava’ya 22 yıl aradan sonra ilk kez gelmenin heyecanıyla bizleri karşılıyor. Rotinda, halkların gücü ve iradesinin karşısında hiçbir gücün duramayacağını YPG-YPJ ve QSD’nin zaferiyle bütün dünyanın gördüğünü belirtti. 

‘SANATÇI VE AYDINLAR DEVRİME FARKLI BİR GÖZLE BAKIYOR’

“97-98 yıllarında devrimden önce bu topraklara gelmiştim ve Rojava’ya devrimden sonra ilk gelişim. Bütün Kürtler gibi benim için de farklı bir heyecan tabii bu toprakları devrimden sonra tekrar görmek. 

Rojava’da verilen mücadele, direnişle gökyüzündeki yıldız gibiydi. Bütün dünyanın gözü kulağı buralardaydı. Özelde de Kobanê’deki savaşta binlerce arkadaşın direnerek şehit düştüğü ve yaralanıp gazi olduğu bir savaş olması itibarıyla benim için ayrı bir öneme sahiptir. Ve şehitlerimizin kanıyla sulanmış bu toprakları görmek bende çok farklı bir hissiyat yaratmıştır. 

Rimeylan şehrine vardığımda her şeyin bize ait, bizim renklerimizi temsil ettiğini gördüm. 30 yıllık mücadele yaşamımda Avrupa, Kürdistan ve Medya Savunma Alanları'nda her alanda çalışma yürütme şansım oldu. Buralarda hep adımızı, kendimizi ve çalışmamızı gizler bir şekilde çalışmalarımızı yürütüyorduk. Şehitlerimizin kanı ve Önder Apo’nun felsefesiyle özgürleştirilmiş bu topraklarda özgürce yaşamak, yürümek, bütün kurum ve kuruluşların Kürtçe olması ilk kez yaşadığım ve çok güzel bir duygu.

Mesela trafiği denetleyen polis seninle Kürtçe konuşuyor, kimliğini soran arkadaşlar seninle Kürtçe konuşuyor, bu çok güzel, çok sıcak bir his ve bir sanatçı için ise çok daha farklı bir mutluluk kaynağıdır. Sanatçı olaya daha derinlikli bakandır, belki birçok insan sadece silahlı bir devrim olarak bakıyor ama sanatçı, aydın ve topluma öncülük eden kişilikler daha detaylı derinlikli bakıyor bu devrime. Topraktan tutun da insana, insandan tutun da burada verilen emeğe kadar her şeyi farklı ele alıyor."

'KÜRT KIYAFETLERİNE SAHİP ÇIKMALIYIZ'

Rojava topraklarına yıllar sonra gelmiş olmanın heyecanının yanı sıra kimi gözlem ve eleştirilerinin de olduğunu belirten Rotinda, şunları söyledi:

“Tabii burada kimi eleştirilerim de olacaktır. Mesela bu topraklarda bir devrim oldu ve benim hayalimdeki Rojava’da 40 yaşı üzerinde olan insanlar, anne ve babalar düşmanın yaşattığı zorluklarla birebir yüz yüze kalmış, Kürt oldukları için zulüm görmüş kesimin kesinlikle ulusal Kürt kıyafetlerini giyip öyle sokaklarımızda dolaştığını hayal etmiştim. Bunda biraz eksik kalınmış. Tabii devrim hâlâ devam etmekte, en etkili devrim toplumsal devrimdir ve bu da derinlemesine devam etmektedir. 

Mesela Kobanê çok hoşuma gitti çünkü o dünyayı sarsan savaşla beraber, şehrin hepsinin bir anda yıkılmasına karşın insanlardaki o umut, sadakat o savaşı hiç yaşamamışlar gibi sıcak ve yürektendiler ve bu çok dikkatimi çekti. Savaşın yaralarını çok erken bir zaman diliminde sarmış, kentin sokakları, yolları çok güzel yapılmıştı. Hatta Kobanê, Qamişlo Kantonu'na nazaran hem mimari hem de toplumsal olarak Kürt kültürünü daha çok korumuş da diyebilirim."

Kültür-sanat için ise sanatçıların kendi kültürlerini esas alması gerektiğini belirten ve bu noktada da eleştirilerini aktaran Rotinda, şunları dile getirdi:

‘ARABESK KÜLTÜRDEN KOPALIM'

“Kültür ve sanat anlamında gördüklerim benim için sürpriz değildi, tabii ki takip ediyordum. Bu noktada ise temennim eğitimlere daha çok önem verilmesi ve mevcut kültür gruplarının Kürt kültürüne daha fazla yer veren çalışmalar yapması yönündedir. Görüyorum ki arabesk kültürün etkileri çok fazla. Arabesk kültür aslında kaybedilmiş, ölmüş bir ruh halidir. Halbuki dünyada devrimci, sosyalist, demokrat, hümanist bütün insanlar için bu devrim kızıl bir yıldız gibi öncüdür. Bu anlamda herkesin daha fazla kültür noktasında kendini sorgulaması gerekmektedir. 

Ortadoğu merkezinin belki arabesk kültürün çok etkisinde kaldığı gibi bir gerçekliği var. Ama sonuçta 11 bin şehit, 20 bin gazisiyle bir devrim yaşanmıştır. Onları tek tek hatırlamalı ve kültürde hangi alanda olursa olsun sinema, tiyatro, müzik olsun, bunları icra ederken o şehitlerin, Önder Apo’nun, yoldaşlarımızın emeklerini ve direngen halkımızı da unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Bu emeklere layık bir şekilde eserler üretebilmeliyiz, sloganları çok kullanmaya gerek yok bence. Zaten bu halk çok güzel slogan atıyor, bazen yürüyüşlerde o kadar güzel sloganlar duyuyorum ki devrim, Önder Apo, gerilla ve YPG-YPJ için çok güzel sloganlar atıyorlar. O sloganları toplayıp şarkı, şiir ve tiyatro yapmanın gerekli olmadığını düşünüyorum. 

Bizler halkın acısı ve kederini de sanatsal, estetik bir şekilde yansıtalım tabii. Mesela bir şehit üzerine bir şarkı söylenecekse o şehidin bu mücadelenin içerisine bile isteye geldiğini unutmamamız gerekmektedir. Özgürlük yürüyüşüne katıldığın zaman artık fedai olduğunu bilerek, halkın için canını feda edeceğini bilerek gelmişsindir. Şehit düşersin ya da düşmezsin, bu ayrı bir nokta tabii ki. Bu bilinçle katılmış ve mücadele eden bir insan şehit düştüğünde bir şarkı, şiir ya da tiyatro yaparken arabesk, kaybetmiş bir ruh haliyle dile getirmeye hakkımız olmadığını düşünüyorum. Zaten o insan bilerek isteyerek, yüreği rahat ve fedai bir şekilde bu mücadeleye katılmıştır. Bir gün şehit düşeceğini de biliyordur ve onu 'eyvah eyvah neden şehit düştüm' diye verirsek şehitlerin anısına büyük bir haksızlık yapmış oluruz.”

‘HAYALİM ÇOCUKLARIN KÜRTÇE EĞİTİM GÖRMESİYDİ’

Rotinda, Rojava ve Ortadoğu’daki sanatçılara arabesk kültürle yenilginin dayatıldığına dikkat çekerek, şöyle devam etti:

“Mücadelemiz devam etmekte ve sıcak savaş daha durmuş değil, her gün şehit haberlerini izliyoruz, arkadaşlarımız hâlâ savaştalar, bir parça Kürdistan’da askeri devrim yaşandı belki ama diğer üç parça hâlâ sömürge ve baskı altında. 

Çocukların ana dillerinde Kürtçe eğitim görmeleri beni çok heyecanlandırıyor. Kobanê’de misafir olarak gittiğim bir ailenin çocuklarına kitaplarını getirmelerini söyledim, çok sevinerek getirdiler. Çocuk yaklaşık 8 yaşındaydı ve Kürtçeyi çok güzel okudu. Bu benim 20-25 yıldır hayalini kurduğum Kürdistan’daki çocukların kendi ana dillerinde kitap okumalarıydı. Bu çok güzel bir başarıdır. Buradaki insanlara sıradan gelebilir ama bu sıradan bir şey değildir. Çünkü Kürdistan 1500 yıldır belki daha da fazladır kendi dilinde eğitim görmemiş, kendi diliyle kültürünü sunmamış, kendi dilini rahatlıkla, özgürce sokaklarda konuşamamıştır. Ve bunların hepsi devrimin ürünleridir ve bu değerlerin karşısında saygı ve hürmetle eğiliyorum.

Özellikle müzikle uğraşan arkadaşlar köy köy dolaşıp bu güzel ve zengin kültürden çok şey alabileceklerini söylemek isterim. 10 bin yıldır Kürdistan’da bir kültür var ve yeni oluşmuş değil. O köylere gidip yaşlı kadın ve erkeklerde şarkıları, hikâyeleri yeniden derleyip halkımıza sunmanız bu halk için en büyük hizmettir.”   

'HALKIMIZ AÇLIK GREVCİLERİNİ SAHİPLENİRSE KAZANIRIZ'

Rotinda son olarak açlık grevi direnişlerine vurgu yaparak, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Devrim her haliyle devam etmektedir. Leyla Güven ve Nasır Yağız’ın başlatmış olduğu açlık grevi dünyanın her yerine yayılmış durumda. Kanada, Avustralya, Avrupa’nın bütün şehirlerinde, her dört parça Kürdistan’da yayılmış durumda. Başur'da Nasır arkadaşı gördüm mesela, o nasıl bir moral, nasıl bir irade dedim... Hem bu duruma üzülüyordum hem de bununla gurur duyuyordum. Çünkü bir insan düşünün ki her gün bedeni günden güne eriyor ve büyük bir moralle direniyor. Ben 'nasılsın' demeye utandım. Bu soru o direnişi ve güzel yüreği karşısında gerçekten de anlamsız kalıyordu. Yine cezaevlerinde olmalarına, düşman esareti altında olmalarına rağmen 7 bin arkadaşımız bedenlerinden başka verebilecekleri bir şey olmadığından bedenlerini açlığa yatırmış durumdalar. Burada sanatçı, basın emekçisi arkadaşların yanı sıra en büyük rol halkımıza düşmektedir. Eğer halkımız bu direnişi sahiplenirse düşman bu gücümüzün karşısında duramaz ve direnişleri kazanacaktır, ben buna inanıyorum. Tekrar özellikle açlık grevi direnişçilerine özel selamlarımı iletiyorum. O çelikten iradeleri karşısında saygıyla eğiliyorum. Buna içten içe üzülsem de gurur duyuyorum. Bu direniş bayrağını Mazlum, Kemal, Xeyri’lerden almış olan direnen arkadaşlarımız aynı misyonu üstlenmiş ardıllarıdır.”