14 yarasıyla gözü cephede

Kobanê direnişinden Şengal’e, Girê Spî ve Minbic’ten Reqa’nın ilk aşamasına kadar hemen hemen her hamlede yer almış. 10 defa Kobanê’de olmak üzere toplam 14 kez yaralanmış ama kendine geldiğinde Yaralılar Evi’den firar ederek cepheye kaçmış.

Rojava’ya geçtiğim ilk gece tanıştım Zinar Agirî ve Berxwedan ile. Şakalaşmaları, rahat hareket etmeleri ve sıcak yaklaşımlarından dolayı çok kısa bir süre içinde yıllardır tanışıyormuşum gibi kaynaştım. Zinar Agirî ben dahil gelen misafirlere sormadan önce su getirdi, sonra çay, daha sonra tekrar su ve kahve. Orda misafirlerle ilgilenmenin, görevi olduğunu düşündüm, sonra kendisinin de misafir olduğunu arkadaşları ziyarete geldiğinde öğrendim. Sırt ve boyun ağrısından şikayet eden Berxwedan’a tüm itirazlarına rağmen bir saate yakın masaj yaptı. Berxwedan’ın inlemeleri ve küfürle karışık şakaları ve Zinar’ın kahkaları bir birine karışıyordu. Arkadaşın canını acıtmamasını ve biraz yavaş olmasını öneriyorum Zinar’a. Zinar ise “Bir kere elime düşmüş. intikamımı alıyorum, bana yaptıklarını anlatsam bu çok azdır diyeceksin” karşılığını veriyor. Masaj bitince Berxwedan rahatlamış bir şekilde teşekkür etti, Zinar ise onu canını acıtmaktan memnun olmuş gibi gülüyordu. Sabaha kadar uzanan sohbette Zinar’ın intikam dediği şeyin aslında Berxwedan’ın 6 ay boyunca genç yoldaşı için yaptıklarına karşılık küçücük bir jest olduğunu anlayacaktım.

BAŞTAN AYAĞA KADAR KURŞUN İZLERİ

Zinar Agirî, sürekli gülen genç ama birkaç ömüre sığdırılacak tecrübeler yaşamış bir YPG savaşçısı. Mütevaziliği ve sürekli gülen yapısıyla kısa sürede çevredekilerle bağ kuruyor. Kobanê direnişinden Şengal’e, Minbiç’ten Reqa operasyonun ilk aşamasına kadar hemen hemen her hamlede yer almış. Üç yıllık bir savaş pratiği sonucunda 10 tanesi Kobanê’de olmak üzere toplam 14 kez yaralınmış. “Başımdan ayak parmağıma kadar yaralar var” diyen Zinar’ın kafasından aldığı darbe sonucu saplanan mermi çekirdeği kimi zaman hareket ediyor ve yoğun bakıma girmesine neden oluyor. Her yaralanmadan sonra kendine gelir gelmez firar edip cepheye, savaş alanına koşan ‘kuralsız’ Zinar’a, onun deyimiyle şimdilerde “Örgüt el koymuş” ve Reqa’ya gitmemesi için tecrübeli arkadaşlara teslim etmiş.

2014 yılında DAİŞ saldırısı başladığında Kobanê’ye geçtiğini söyleyen Zinar, “Kobanê’ye çete saldırısını Kürtlerin ölüm kalım meselesi gibi algıladım ve Amed’den yola çıkarak bir grup arkadaşımla Kobanê’ye geçtik. Kobanê’ye ulaştığımda şehrin büyük bölümü DAİŞ’in eline geçmişti, çok küçük bir alanda arkadaşlar üstün bir irade örneği göstererek direniyordu. Biz de hemen direniş cephesine katıldık” diyor.

ZAFERİ MÜJDELEYEN EYLEM

Zinar’a göre hem Kobanê direnişi hem de Rojava Devrimi’nin bugünlere gelinmesinde Arîn Mirkan’ın eylemi, önemli bir dönüm noktası. “Şehit Arîn Mîrkan, eylemi ile Kobanê’de fedaice direnen ve şehit düşen kahramanların sembolü oldu ve bize zaferi müjdeledi” diyen Zinar Agirî, Arîn Mirkan’ın fedai eylemi aslında dişiyle tırnağıyla direnenler için yeni bir moral ve motivasyon oluşturduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Arîn Mîrkan’ın eylemi ile birlikte her arkadaşta, tek kişi kalana dek, son mermimize kadar direneceğiz, ne olursa olsun Kobanê düşmeyecek kararlığı daha da pekişti. Savaşın seyrini değiştirdi bu eylem. Elimizde neredeyse Kobanê’nin bir mahallesi kalmışken orda Arîn Mîrkan ve şehitlerden alına feyzle direnenlerin kararlılığı mücadeleyi bugünlere getirdi. Yani Girê Spî, Minbic, Reqa gibi yerlerin özgürleştirmesinin adeta mayasını oluşturdu.”

Kobanê ve sonrasındaki hamlelerde toplam 14 kez yaralanan Zinar, Kobanê’de 10 kez değişik yerlerinden yara alıyor. Her yaralandığında onu yaralılar için tahsis edilen Yaralılar Evi’ne gönderiyorlar. Ama her seferinde o süreçte direnen bir çok arkadaşı gibi kendine gelir gelmez firar edip cepheye kaçıyor. İnsan yaralıyken hem de defalarca yara alırken nasıl savaşabilir diye soruyorum ve Zinar o günlere gidiyor adeta: “Yanımda şehit düşen arkadaşları hatırladığımda kendi yaralarımı unutuyordum. Yaralanmam üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen diğer yaralı arkadaşlar gibi cepheye dönmem, arkadaşları hem kızdırıyordu tedaviyi bıraktığım için hem de büyük bir güç veriyordu. Sadece ben değil, bir çok arkadaş aynı şekilde Yaralılar Evi’nden firar edip cepheye kaçıyordu. O zaman doktorlar ve sağlıkçı arkadaşlar firar etmememiz için çok uğraşıyordu ancak bir yolunu bulup kaçıyorduk cepheye. 10 kez yaralandım her seferinde cepheye koştum ve Kobanê’nin özgürleşmesini Miştenûr Tepesi’nde arkadaşlarla karşıladık.”

Kobanê’den sonra Şengal’e müdahele ve sivillerin kurtarılması için koridor oluşturulması, Minbic ve Girê Spî’nin özgürleştirilmesine katılan Zinar, “Reqa’nın özgürleştirilmesi hamlesinin başında yer aldım, ancak arkadaşlar bana el koydu ve cepheden uzaklaştırdı” diyor. 8 ay felçli olarak yatalak kalmasına neden olan çatışma ve yaradan bahsediyor: “Girê Spî’nin özgürleştirilmesi hamlesinin başında yaralandım. Daha sonra Girê Spî’de çeteler Türkiye tarafından saldırdı biz de müdahale ettik, Türk askerleri de arkamızdan ateş ediyordu. Orda başımdan darbe aldım. Felç geçirdim. Kurşun kafamın içinde kalmış. Bazen hareket ediyor ve bu yüzden yoğun bakıma giriyorum. Tedavi için arkadaşlar beni Türkiye’ye götürdü, ameliyata hazırlıyorlardı, hastane basıldı; arkadaşlar üzerimdeki ameliyat örtüsüyle polisler, koridor ve odalar arasında adeta saklambaç oynayarak beni kaçırdı.”

Diğer yaralanmalarını sorunca, gülerek, “Başımdan ayak parmaklarıma kadar her tarafta yara izi var. Benimki de bir şey mi, 17 kez yaralanan ve şu anda cephede olan arkadaşlar var” diye geçiştirmeye çalışıyor.

90 KİŞİLİK TABURDAN SAĞ KALAN TEK KİŞİ

'Bunca yara ve ağır süreçlere rağmen nasıl oluyor da dimdik ayaktasın, güç kaynağın motivasyonun nedir' diye soruyorum tekrar, bu sefer duygulanarak konuşuyor: “Kobanê’ye geldiğimizde içinde yer aldığım 90 kişilik bir tabur oluşturulmuştu. 89 yoldaşım şehit düştü. O taburda tek hayatta olan benim. Onlarca arkadaş kolarımda şehit düştü. Bunun ağırlığı ve sorumluluğudur, beni ayakta tutan.”

Üç yıllık süreç içinde en zorlu geçeni ise kafadan aldığı darbeden sonra felç olması. "Kolum, ayağım, gözüm gidebilir ama elim ve ayağımı hareket ettirmeden mücadelenin bu kadar çetin olduğu bir dönemde nasıl dayanırım" diye düşünmüş ve adeta hayata küsmüş. Yoldaşlarının yardımıyla felçten mucizevi bir şekilde kurtulmuş ancak beyinin içinde kalan mermi çekirdeği yüzünden yoğun bakıma giriyor kaç kez. Arkadaşlarının tedavi için tüm şartları zorladığını ancak çok hassas bir noktaya saplanan mermiyi çıkarmada yetersiz kalındığını şu sözlerle hatırlatıyor Zinar: “Arkadaşlar Rojava, Kuzey Kürdistan ve Güney Kürdistan’da tedavi için imkanları zorladılar anca fayda etmedi. Bir çaresini bulmak için uğraşıyorlar. Bu arada da bana el koymuşlar, cepheye kaçmamam için. Çok ağır eleştiride bulundular ve ikna olduğumu sandılar. Yaralılar Evi’nde kaldım ‘kurarsızlık’ yapmaya yani firar etmeye çalıştığımı anlayınca beni arkadaşlara teslim ettiler. Tedavi için bir yöntem bulununcaya kadar bir nevi gözaltındayım.”

Cepheye gitmek için bu kadar ısrar etmemesi gerektiği söylendiğinde ise Zinar Agirî, neden gitmek istediğini şöyle izah ediyor: “Şu anda Reqa’da olmak isterdim. Hamlenin başında yer aldım ancak arkadaşlar beni oradan zorla aldı. Arkadaşlar bana ‘devrimin her çalışması, her sahası önemlidir’ diyor. Biliyorum, yani doğru söylüyorlar. Ancak ben silahsız ve düşmana karşı savaşmadan kendimi eksik hissediyorum. Cephedeyken sıktığım her kurşunla şehit bir arkadaşımın intikamını aldığımı, onlara verdiğim sözü tuttuğumu hissediyorum. Savaşmak çok farklı bir duygu. Ben de silah elimde çatışırken halka layık olduğumu hissediyorum.”

Yaşadığı en ağır sürecin felç geçirdiği süreç olduğunu söyleyen Zinar Agirî, iyileşmenin sırrını yoldaşlık ile açıklıyor ve o günlere gidercesine anlatıyor: ‘’Girê Spî’de yaralandıktan sonra felç oldum. Bir kurşun beni bu hale getirdi diye gururuma yediremiyordum. Hayattan koptum, iki ay boyunca Yaralılar Evi’nde bir odaya kapandım. Çok zor bir süreçti. Sonra bir gün Heval Berxwedan yanıma geldi. Benimle çok ağır konuştu ve artık beni dinlemeyeceklerini ve kendi yöntemlerini kullanacağını söyledi. Kucağına alarak tekerlekli sandalyeye oturttu ve Yaralılar Evi’nin bahçesine çıkardı. Orda felçli, elini, ayağını, gözünü kaybetmiş arkadaşlar duruyordu. Bağırarak onlara iyi bakmamı, yaralanan, felç olan bir tek ben olmadığımı arkadaşları göstererek söyledi. O an oradaki arkadaşlar karşısında büyük bir utanç duydum, yerin dibine girmek diye bir deyim var ya işte tam öyle oldum. Büyük bir mahcubiyet hissetim. Aslında o an yeni bir başlangıçtı benim için ve on itibari ile büyük bir heyecanla doğrulmaya çalıştım. Günlük olarak beni bir kaç kez tekerlekli sandalye ile gezdiriyordu. Oyunlar oynuyordu, espriler yapıyordu. İstisnasız her gün ama her gün saatlerce fizik terapi yapıyordu. Masaj yapıyordu. Sürekli benimle konuşuyor, iyileşeceğimi anlatıyordu. 6 ay sonra felçten eser kalmadı.”

HER ZINAR’A BİR BERXWEDAN!

Zinar Agirî’nin 'örgüt bana el koymuş' demesinin altında yatan gerçek, onun tedavi için bir yol bulunana kadar Berxwedan ile birlikte kalmasıdır. Onun yaşama tutunup toparlanması ve iyileşmesinde belirleyici olan Berxwedan ile birlikte kalması kararı verilmiş. Berxwedan’ın onu zaptedeceğini biliyorlar. Zinar’ın tedavisi ve durumuyla ilgili yaptığımız sohbet sırasında esprileri ve şakalarıyla nam salmış Berxwedan, “Her dinsizin hakkından bir imansız gelir” deyimini duruma uyarlayarak, “Her kuralsız Zinar’ın hakkından gelecek bir Berxwedan vardır bu mücadele içinde” diyor. Zinar ve Berxwedan sürekli birlikteler, beş dakika birisi görünmese diğeri soruyor ve yan yana geldiklerinde ise kavgasız, atışmasız bir anları olmuyor. Berxwedan, “Yaşça ondan çok büyük olmama rağmen ikiz gibi olmuşsunuz, korkarım gideceği yerde o bağırınca ben de bulunduğum yerde bağıracağım, o gülünce ben de güleceğim, o ağlayınca ben de ağlayacağım” diyor.

Mücadele içinde yoldaşlık ilişkisi çok önemli bir olgu, ancak Berxwedan ve Zinar Agirî arasındaki yoldaşlık bağı çok güçlü. Hem de psikolog, fizyoterapist ve fizik tedavi merkezlerine dahi taş çıkartacak derecede sağlam.

Kaynak: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA