‘İktidar deprem bölgesinde tehlike yaratıyor’

HDP Ekoloji Komisyonu Eşsözcüsü Menekşe Kızıldere, iktidarın, deprem bölgesinde hem enkaz kaldırmayı gelişi güzel yöneterek hem de hızlı inşaatla tehlike yarattığını söyledi.

Uyarılara rağmen depreme karşı önlem almayan, geç ve yetersiz müdahale eden, temel ihtiyaçları karşılamayan iktidarın, sel uyarılarını da umursamadığını kaydeden HDP Ekoloji Komisyonu Eşsözcüsü Menekşe Kızıldere, aynı tutumun enkaz kaldırma ve dökme ile yeni inşaatlara başlama konusunda da gösterildiğini vurguladı. 

ANF’ye konuşan HDP Ekoloji Komisyonu Eşsözcüsü Menekşe Kızıldere, 99 depremi sonrası uzmanların uyarılarına rağmen iktidarın deprem gerçeğine uygun adım atmadığını söyledi. Kızıldere, depremden hemen sonra Erdoğan’ın “yıkılan binaların çoğu 99 depremi öncesi yapılmış” açıklamasının, TÜİK tarafından yalanlandığını hatırlatarak, “Asbest denilen malzemenin yasaklanması 2010’da. Öncesinde bir izolasyon malzemesi olarak kullanılan bir asbest var ve asbest depremin gerçekleştiği 10 bölgede de çıkarılan bir madendi. Asbest çok yüksek bir kanserojen madde, solunumla insan vücuduna geçiyor, gıdaya yapışma ihtimali var, suya karışma ihtimali var, yani her türlü birkaç sene içerisinde çok ciddi kanser vakasını arttırma imkanı olan bir madde. Depremin vurduğu 10 ilde 2010 öncesi yapılan bina sayısı da fazla. Hepsinin yapıldığını söyleyemeyiz ama özellikle eski binalarda asbestin kullanıldığını gördük” dedi. 

ENKAZ YÖNETİMİ GELİŞİGÜZEL

Sadece asbestin değil, bir çok uçucu ya da uçucu olmayan maddenin canlı sağlığını çok ciddi şekilde etkilediğini söyleyen Kızıldere, şöyle devam etti: “Fakat her ilde, her ilçede gördüğümüz manzaralar, bu enkaz yönetiminin gelişigüzel yapıldığı, hatta yer üstü sularına yakın yerlere döküldüğüydü. İskenderun’da tarım alanlarına, zeytinliklere; Adıyaman’da yer üstü sularının hemen yanına. Dolayısıyla asbest tehlikesi olan malzemeleri tarım alanlarına ve suya karışacak şekilde, doğru düzgün kontrol edilmeden yapıldığı gözlemlendi. Şunu da gördük; ihtilaflı olan yıkıntılar, mesela İSİAS otel gibi, bu enkazlar hızla kaldırılmış durumda. Bazılarına gizlilik getirilmiş durumda. Bu hukuki ihtilafları bertaraf etmek için. Onların davaları da devam ediyor. Yani hukuku da ekoloji ve insan sağlığı gibi ayaklar altına alınarak afet yönetimi yapılıyor.” 

DEPREM SONRASI UYARILARI DA DİNLEMEDİ

Depremin üzerinden 38 gün geçtikten sonra yaşanan sel felaketinin, iktidarın uyarıları dikkate almamasından kaynaklı olarak büyük bir sonuç yarattığını belirten Kızıldere, özellikle bilim insanları ve meteorologların deprem sonrası kararsız hava olaylarının deprem bölgesinde yaşanacağı şeklinde defalarca uyarılarda bulunduğunu söyledi. Kızıldere, şunları söyledi: “İşte Amed’de depremzedelerin barınma alanlarının nehir kenarında olması; İskenderun’da deniz kenarında olması… Defalarca sivil toplum ve siyasi partiler tarafından iktidar uyarıldı. Buralara yaparsanız su basma ihtimali çok yüksek diye. Maalesef tam da uyarıların yapıldığı gibi çok ciddi bir yağış gerçekleşti, bu yağıştan sonra sel oldu. Başta Urfa, Adıyaman, Malatya, Amed’i de etkileyecek şekilde güneyden yavaş yavaş kuzeye taşındı. Yer yer etkileri oldu, mesela Doğanşehir, Malatya’dan daha fazla etkilendi, çünkü bu kararsız hava olayları böyledir. Mikro ilerler, mikro etkiler. Deprem travmasını daha atlatmayan ve temel ihtiyaçları karşılanmayan afetzedelerin bir de sel afetzedesi olması sürecini yaşadık. Mesela Urfa’da yaşanan can kayıpları, iktidarın rant hırsından kaynaklıdır.  Dere kenarına yapılan kavşak, hiçbir biçimde kentin dokusuna uymayan bir mezardı. AKP’li Urfa Büyükşehir Belediyesi’nin suyu tahliye edecek araçlarının bile olmaması, hiçbir şekilde iktidarın bunları düşünmediğinin göstergesidir.”

ACELE İNŞAATLAR, YENİ TEHLİKEDİR

İktidarın aceleyle deprem bölgesine inşaatlara başlamasının yeni yıkımları da beraberinde getireceğini söyleyen Kızıldere, devam eden ve bilim insanlarının bir yıl sürecek dedikleri sarsıntılardan dolayı temellerinin bile yerlerine oturmadığına dikkat çekti. Kızıldere, şöyle konuştu: “Sarsıntının ciddi şekilde devam ettiği, bu kadar büyük bir alandan bahsediyoruz. Bu afetin sonuçları beklenmeden neden hızla inşaata başlanıyor? Afet bölgesinde şu an devam eden inşaatların bile durdurulması lazım. Depremin yaklaşık 17. gününde Malatya ve Hatay arasında, çok ciddi bir zemin değişikliği gerçekleşmiş, sarsıntı bile olmadan. Zeminde sıvılaşma ve kumlaşma görülmüş. Sarsıntıya gerek kalmadan. Bu afetin ardından zemin halen değişiyor, hiçbir inşaat başlayamaz. Bu yapılan inşaatlar, hele ki tarım arazilerinin ortasına dikilen inşaatlar, kesinlikle hızla, göstermelik, büyük ihtimalle başka bir rant sağlamak için yapılan şeylerin bitirileceğini de düşünmüyoruz.”

Yaklaşık 15 milyon insanın depremden etkilendiğini belirten Kızıldere, deprem sonrası üç aşamalı sürecin dikkate alınması gerektiğini söyledi. Akut süreç ve rehabilitasyon sürecinin ardından inşaat sürecinin başlayabileceğini kaydeden Kızılırmak, bölgede yaşanan kararsız hava geçişlerinin devam edeceğini, yeni felaketlerin olma ihtimalini olduğunu vurguladı. Kızıldere, şu andaki önceliğin depremzedelerin çadırlardan çıkartılarak konteyner kentlere yerleştirilmesi, bölgede yaşamın yeniden kurulmasına çalışılması, insanların kendi mahrem alanlarına kavuşması, esnafın yeniden iş yerlerini açması olduğunu söyledi. 

YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKİR

Deprem ve sel felaketlerinin sorumlularının sorumsuz iktidar ve yerel yönetimler olduğunu belirten Kızıldere, Türkiye’de yerel yönetimlerin çok merkeziyetçi bir şekilde örgütlendiğini, kendi özgünlükleri üzerinden değil, Ankara’dan yönetildiklerini belirterek, bunun sorunun temeli olduğunu belirtti. Kızıldere, “Belediyelerde afet acil eylem planı ya da son moda bir iklim eylem planı vardır ama bunların kopyalanarak, firmalardan alınarak yapılan şeyler olduğunu biliyoruz. Bu kadar afet ihtimali olan bir ülkede, bu afet yönetim meselesinin, afet önleme meselesinin bu kadar az ciddiye alınmasının bence politik bir sebebi var. Bu, AKP’nin 20 senede gerçekleştirdiği kötülüklerden bir tanesi aslında. Kötülüklerin başında geliyor“ dedi. Kızıldere, ekolojik dengeyi gözeten, ekolojik varlıkları yok etmeyen, doğayla uyumlu, güvenli kentler oluşturulabileceğini, bunun ise yerel yönetimlerin özerkleşmesiyle mümkün olabileceğini vurguladı. Kızıldere, şunları dile getirdi: “Yerel yönetimlerle ilgili bir değişikliğe ihtiyaç var ve bu değişikliğin Ankara’dan değil, mahalle mahalle, köy köy olması gerekir. Her mahallenin, her köyün kendi afetine hazırlıklı olması gerekir. Belki de mahalle meclisleriyle, köy meclisleriyle, halkın iradesinin bire bir yansıdığı, halkın o yönetimde söz sahibi olduğu, karar verici olduğu ve işin içerisinde olduğu çözümler gerekir. Örneğin bir yerde bir deprem gerçekleşti, o köyde afet yönetim planı var, herkes ne yapacağını biliyor, nerede toplanacağını biliyor, toplanacak yer var, malzeme var. Bu olursa her yerelde parça parça, o zaman afetle baş edebilirsiniz fakat bu kadar valinin Ankara’dan telefon beklediği, böyle üst üste berbat yapılmış kentlerde tabii ki karşılaştığımız tablo bu olur. O yüzden yerel yönetimler değişmeden, böyle bir değişiklik mümkün değil.”