Karasu, Sara'nın rolünü anlattı

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Karasu, Sakine Cansız'ın (Sara) PKK'de olması, zindanda direnmesi ve son anına kadarki mücadelesiyle PKK'nin karakterinde belirleyici olduğunu söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ile yaptığımız söyleşinin birinci bölümünde daha çok PKK’nin 39 yıllık mücadele karakterini, bu günlere nasıl geldiğini, zindan direnişlerini ve zindan direnişlerinin PKK’ye kazandırdığı karakteri konuşmuştuk. Söyleşimizin ikinci ve son bölümünde ise Sakine Cansız’ı, Sakine Cansız’ın PKK’ye kazandırdığı kimliği ve PKK'nin nasıl okunması gerektiğini konuştuk.

Zindan direnişinde Sakine Cansız’ın (Sara) nasıl bir etkisi oldu, nasıl bir rol oynadı?

Elazığ cezaevindeydi. Elazığ cezaevinden Amed’e geldiler. Ben Sara yoldaşı dışarıdayken tanımıyordum. Dersim’den katılmıştı. Ankara’ya gelmiş ama görmüş olsam da hatırlamıyordum. Amed'e getirilmesi de şunun içindi; bütün tutsaklar aslında buradaki cezaevine getirilecekti. Orada hepsi ezilecekti, teslim alınacaktı. Zindanlar, toplumun sindirilmesi için zemin yapılacaktı. 'Bakın işte bütün direnişçiler, PKK direnişçileri tasfiye oldu, teslim oldu' deyip oradan başlayarak Kürdistan’da yılgınlığı ve pasifikasyonu sağalayacaklardı. Onun için Elazığ’daki tutsakları da Amed’e getirdiler. Amed’e getirildikleri zaman zaten direniş başlamıştı ve saldırılar artmıştı. Tabi o dönemde de PKK mücadelesi ile birlikte belli bir kadın militanlığı ve kadın örgütlenmesi ortaya çıkmıştı. Bu yönüyle 5 Nolu'da kadınlar koğuşu da vardı. Kadınlar koğuşunun varlığı ve direnişçi karakterde olması, düşmanın kadınlar koğuşunda amaçlarına ulaşmaması başlı başına önemli bir duruştur. İlk defa 12 Eylül’de bu düzeyde kadınlar zindanlara düşmüştür. Bu koşulda gerçekten zindanlarda ayakta kalmak, inançlarını korumak, duruşunu korumak çok çok önemlidir. Çünkü koşullar gerçekten çok zordu ve bu koşullar kadınlar için daha da zordu. Zindanlarda cinsiyetçiliğin en yoğun hali vardır. En baskıcı ve en kaba hali... Bu koşullarda Sara yoldaş kadınlar koğuşunu ayakta tutan temel aktördü.

DİMDİK, HEYBETLİ YÜRÜRDÜ

Kadınlar koğuşunun tümden teslim alınmaması; kadınlar koğuşunda o inancın, iradenin, direnişin ortaya çıkmasını sağlayan kesinlikle Sara yoldaştır. Duruşu, bütün kadınları düşman karşısında dik durmaya itmiştir. Şunu da söyleyeyim; Sara arkadaşın duruşu da dikti. Fiziki olarak da hep dik durur ve dik yürürdü. Yürürken dimdik, heybetli bir biçimde yürürdü. Zindandaki direnişi ve duruşu da hep böyle oldu. Gerçekten zindanda olduğu müddetçe hep moral ve güç kaynağı oldu. 12 Eylül koşullarında kadınlar koğuşuyla ilişkilerimiz yoktu ama kadınlar koğuşunun olduğunu biliyorduk ve kadınlar koğuşunun direnişi çok önemliydi. Çünkü kadınlar üzerinde özel baskılar vardı. Bu yönüyle o baskı ortamında duruşuyla, kararlığıyla, devrimci iradesiyle kadınlar koğuşunun iradesini temsil ettiği, kadınlar koğuşunun o devrimci duygularını ayakta tuttuğu gibi zindandaki direnişe de moral kaynağı olmuştur, güç vermiştir. Zaten daha sonra '83 direnişine katıldıklarında biz onları gördük. Direnişlerin tümünde yer aldılar. Sara yoldaş gerçekten de düşman karşısında tavizsiz bir duruşa sahipti. Bu yönüyle şunu söyleyebilirim; direniş anlarında, çok önemli direnişlerde her zaman bazı duruşlar çok önemlidir. Bazı duruşlar birçok şey verirler. Sara yoldaş da bütün direniş anlarında, zorluklarda toplumu, o direniş grubunu ayakta tutan, direnişe moral veren aktörlerden biri olmuştur. Böyle önemli bir rol oynamıştır.

KENDİ ROLÜNÜ GÖRMÜŞTÜ

Kendi rolünü kendisi de görmüştür. Kendisinin duruşunun, kadın tutsaklar için ne anlama geldiğini, bütün zindandaki duruş için ne anlama geldiğini ve kendisinin duruşunun bütün Kürdistanlı kadınlar açısından ne anlama geldiğini bilerek o direnişçi karakteri ortaya koymuştur. Kendi şahsında Kürt kadınını temsil etmiştir. Kürt kadının da artık direnebileceğini, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde en aktif bir biçimde yer alabileceğini duruşuyla ortaya koymuştur. Bu yönüyle Sara arkadaşın duruşu önemli bir devrimci duruş olduğu gibi kadının toplumsal gerçeğini, devrimimizin karakterini, devrimimizdeki kadın karakterini, PKK’deki mücadelenin sadece erkeklerin ağırlıkta olduğu bir mücadele değil de kadınların da kadın duruşunun da bu mücadele de rolünü oynadığı bir direniş olduğunu ortaya koymuştur. Gerçekten de zindan direnişindeki duruşuyla zindan mücadelesinde önemli rol oynamıştır. Bugün eğer zindanlarda binlerce kadın varsa bu binlerce kadın direniyorsa bu çok önemli bir olaydır. Dünyada bu kadar kadın siyasi tutuklu yoktur aslında, bu yoldaşlarımız zindanlarda direniyorsa bu sağlam duruşu gösteriyorlarsa tabi ki Sara yoldaşın 1980’lerde 12 Eylül faşizmine karşı gösterdiği o duruşun bir geleneği vardır. O gelenek kadınları direnişçi kıldığı gibi erkeklere de moral veriyor ve onlara da güç veriyor. Bir kadının böyle bir direniş göstermesi Kürtler için de önemlidir. Toplumsal direniş düzeyini gösteriyor. Bu yönüyle genel direnişi anlamlandırıyor.

BÜTÜN DİRENİŞİ ETKİLEDİ

Şimdi de öyledir. Kadınların direnişi dağlarda, şehirlerde mücadelenin karakterini özgürlükçü kılıyor, demokratik kılıyor ve daha direnişçi kılıyor. Bu kesinlikle böyledir. Kadın duruşu, kadın direnişi, bugünkü toplumsal direnişte ve gerillada rolü çok önemli, belirleyici ve etkileyicidir. Daha o yıllarda Sara yoldaşın duruşu da genel direnişi etkileyen, genel direnişin özgürlükçü, devrimci karakterini etkileyen; bu yönüyle bölünmez kılan, iradeli kılan temel bir aktör olmuştur. Sara yoldaş belki bir kişidir, kadınlar koğuşu 30 kişidir ama onların o duruşu bütün direnişin karakterini etkileyen, bütün direnişte kırılmaz irade ortaya çıkaran bir rol oynamıştır. Bu temelde de Sara yoldaşı zindan direnişindeki bu duruşu ve bütün mücadele içindeki duruşu nedeniyle bir daha saygıyla, minnetle anıyorum.

PKK'Yİ BİLEREK KATILDI

Sakine Cansız’ı yakından tanıyan mücadele arkadaşlarından birisi olarak hem PKK’nin kurucularından olması hem zindan direnişinde büyük rol oynaması hem de kanının son damlasına kadar kesintisiz bir şekilde mücadele etmesi, PKK’yi nasıl etkiledi?

Sara yoldaş en başta da PKK’yi anlayarak, PKK gerçeğinin farkına vararak katılmıştır. Ailesini, bütün yaşamını bırakmıştır. Yani geçmişle, eski ilişkileriyle köprülerini atmıştır. Saçından tırnağına kadar bütün ömrünü özgürlük mücadelesine veren bir katılım gerçekleştirmiştir. PKK’lilik katılımları biraz böyleydi. Okulu, arkadaşlarını, ailesini bırakıyordu; halktan, ülkeden başka bir şey düşünmüyordu. Sara arkadaş da öyle katılmıştır. Ve bunu görerek katılmıştır. Diğer hareketleri de tanımıştır. Türk solunu da tanımıştır, Kürt örgütlerini de tanımıştır ve bu farkı görmüştür. Devrimci ruhuyla, coşkusuyla, inancıyla, militanlığıyla PKK’nin farkını görerek katılmıştır. Bu çok önemlidir. Bir kere Sara arkadaş ilk katıldığından son nefesine kadar PKK’nin devrimci bir hareket olduğunu, farklı bir örgüt olduğunu, önderliğiyle, yoldaşlığıyla çok farklı olduğunu görmüş ve böyle katılmıştır. Bütün yaşamında da PKK’ye katılımı böyle olmuştur.

SOYKIRIM ÖNCESİNİN DERSİMLİSİYDİ

Gerçekten Sara yoldaşın Dersim’in o toplumsallığından gelen çok özgün özellikleri vardı. Bir Dersim var 1938’e kadar, bir de soykırımcı sistemin yaratmak istediği bir kişilik var. Sara yoldaş '38 öncesinin, o soykırım öncesinin toplumsal gerçeğini taşıyan, karakterini taşıyan bir Dersimlidir. Dersim’in o toplumsal karakteri, o yenilmez, iradesi kırılmaz, asi ve kendi gerçeğini taşıyan karakteri her zaman taşımıştır. Bu da çok önemlidir.

PKK'NİN KİMLİĞİNİ ETKİLEDİ

PKK’ye böyle bir kadının katılması, PKK’de daha başından itibaren böyle bir kadının var olması, PKK’nin tüm karakterini, kimliğini etkilemiştir. Bütün mücadelesi boyunca da bunu temsil etmeye çalışmıştır. Her yerde Sara yoldaşın duruşunda herkes bir kararlılığı görmüştür. Özellikle de bir kadın olarak, kendi özgünlüğünü koruyarak o militanlığı ortaya koymuştur. Bunu da her zaman korumuştur.

Genelde erkek egemenlikli bir yaklaşım vardır örgütlerde. Hareketimizin de ağırlığı buydu. Erkek egemenlikli zihniyete yamanan bir duruşu yoktu. Kendi özgünlüğü, kadın özgünlüğü temelinde militanlığını hep korumuştur. Bu da tabi bugün Kürt kadının mücadelesinde Sara yoldaşın rolü çok çok belirleyicidir. Zaten daha zindandan çıkmadan zindanda ismi ortaya çıkmıştı. Sakine Cansız ismi bütün kadınları etkiliyordu. 80’li yıllarda kadınların saflara katılması, genç kızların saflara katılması, serhildanlara katılmasında Sara yoldaşın duruşu etkileyici olmuştur. Sara yoldaş bu yönüyle bir sembol olmuştur. Sembol olma durumunu da son ana kadar sürdürmüştür.

KATILMASI BÜYÜK ŞANSTIR

Duyguları çok yüksek ve öndeydi. Bu anlamda yoldaşlık ilişkileri, halkla ilişkileri hep böyle duygusal karakterdeydi. Sara yoldaşın bu yönleri güçlüydü. Herkesle ilişkilenen, pozitif enerji katmak isteyen bir yoldaştı. Zaten mücadelenin her yerinde yer aldı. Sadece siyasal mücadelede yer alan bir yoldaş değildi. Zindandan çıkar çıkmaz dağlara geldi. Dağlarda kaldı, gerilla komutanlığı yaptı. Bütün mücadele alanlarında yer aldı. PKK’nin kurucusu olduğu gibi mücadelenin bütün kademelerinde yer aldı, görev yaptı. Partinin merkez komitesinde, yürütme komitesinde ve her görev alanlarında yer alarak kadın özgürlük duruşunu örgüt içinde yaymaya, etkilemeye çalıştı. Bu açıdan Sara yoldaşın partiye katılması çok büyük bir şanstır.

HEP İNANARAK GELECEĞE BAKTI

Böyle bir kadının partinin kurucu üyesi olması, 1970’li yıllarda katılması ve son nefesine kadar hiçbir tereddüt göstermeden yaşaması çok önemlidir. İlk katılımında hep geleceğe bakmıştır. PKK’nin bu ülkeyi özgürleştireceğine inanmıştır. Önder Apo’nun önderliğinde bu özgürlük mücadelesinin başarılı olacağına inanmıştır. Yine Kürt kadının PKK şahsında, Önderlik şahsında bütün dünya kadınlarının özgürlüğünün öncülüğünü yapacağına inanmıştır. Bu yönüyle de mücadelesinde her zaman aktif olmuştur. Zaten hiperaktif bir arkadaştı. Durağan, atıl ve ağır bir arkadaş değildi. Önderlik kendi çocukluğunu anlatırken cıva gibiydim der ya Sara arkadaş da öyle bir arkadaştı. Gerçekten çok akışkan, dinamik, yerinde duramayan bir kişiliğe sahipti. Günleri kesinlikle dolu geçerdi. Mutlaka bir şeyler yapardı. Arkadaşlarıyla, halkla ve eğitimle ilgilenirdi. Onlarla zamanını geçirirdi. Yaşamı ve mücadelesi her zaman akışkandı.

SARA YOLDAŞ ÖRNEK ALINMALI

Şunu da söyleyeyim; her zaman belirtiyorum ve onu her zaman bu yönüyle sembol ediyorum. Her zaman dik bir duruşu vardı ve fiziken de bu böyleydi, heybetliydi. Bütün mücadelesi de hep heybetli oldu. İdeolojik duruşu heybetli oldu, mücadele duruşu dik oldu. Her konuda duygularıyla, devrimci kişiliği ile fiziğini bütünleştirmiş devrimci bir yoldaşımızdı. Bu açıdan tabi ki Kürt kadınları ve genç kızları Sara yoldaşı örnek almalılar. Özelliklede Dersim'den çıkmış bir kadın olarak, Dersim'in o toplumsallığını koruyan bir kadın olarak ve Dersim’deki o zulme öfke duyan bir yoldaş olması itibariyle bunu da çok önemli görmek lazım.

KÜRT, ZULME ÖFKE DUYMALI

Yani Kürt zulme öfke duymalı. Zulme öfke duymadan, bu soykırımcı zulme öfke duymadan Kürt özgürleşemez. Kürt demokratik yaşam kazanamaz. Sara yoldaş 1938’deki o zulme öfke duymuştur. Mücadelesini hem bilinçli yürütmüştür hem de o öfkesini sonuna kadar sürdürmüştür. Dersim’deki o soykırımın, o zulmün intikamını almak; şehit düşenlerin, zulüm görenlerin anısına bağlılığın gereği Kürdistan’ı, Dersim’i özgürleştirmek için yaşamıştır. Bugün bütün Kürtler için bu geçerlidir. Yakın zamanda öz yönetim direnişlerinde bu kadar zulüm oldu. Her yer yakıldı, yıkıldı. Sara yoldaşın duygusu ile hareket edilmesi lazım. Kadını ve erkeği ile düşmana öfke duyarak mücadelenin geliştirilmesi lazım. Bu yönüyle de Sara yoldaşın bir yönüyle zulme karşı öfke duyan, zulmü kabul etmeyen, haksızlığı kabul etmeyen, zulüm ve haksızlık karşısında devrimci duruş gösteren bir kadın gerçeği olarak görmek gerekiyor.

PKK BİR YAŞAMDIR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, ‘PKK sonu gelmemiş bir romandır’ diyor. Bu romanı okuyanlara, bu romanın içerisinde 40 yılı aşkındır mücadele eden birisi ve bu romanın kurucularından birisi olarak neler söyleyebilirsiniz?

Önderliğin dediği gibi gerçekten PKK sonu gelmemiş bir romandır. Biz de PKK’ye katılmaktan, PKK’li olmaktan, PKK’nin acısına ve sevincine katılmaktan onur ve gurur duyuyoruz. Gerçekten sonu gelmemiş bir roman ve bir destan olduğunu biliyoruz ve hissediyoruz. Bunu en iyi bilen biziz. PKK’nin gerçekten de hiçbir imkanı yokken imkansızlıktan bu günlere gelmesi bir destandır. Bu yönüyle PKK’nin her günü bizlere heyecan ve coşku veriyor. PKK herhangi bir parti, herhangi bir örgüt olmadı. Sadece bir siyasal program etrafında birleşen ve mücadele eden bir örgüt olmadı. PKK çıkışından itibaren bir yaşam yarattı. Roman demek yaşam dinamizmini ve yaşam diyalektiğini yansıtmak demektir. Roman budur. Roman demek, yaşam diyalektiğinin ifade edilmesidir. Roman bunu ifade eder. Roman toplumdaki değişimi, dinamizmi, toplumsal gerçekleri yansıtır. Bu bakımdan sadece bir savaş olmadı, sadece bir direniş olmadı, toplumun duygusunu şekillendiren, toplumun duygusunu yaratan, özlemlerini yaratan, yeni yaşamı yaratan bir parti oldu. Tolumla bağı çok güçlü oldu. Roman değişimi de ifade eder. En büyük romanlar devrim anlarında yazılır. Fransız ve Rus devrimlerinde romanlar çok yazılmıştır. Toplumsal dinamizmin en fazla geliştiği dönemlerde güzel ve iyi romanlar yazılır ve ortaya çıkar. PKK bir nevi o toplumsal dinamizmin yaratıcısı olarak aslında kendi gerçeğini ve romanını yazan bir parti olmuştur. PKK kendi mücadelesi ile roman yazmıştır. PKK’nin gerçekten mücadelesi bir romandır ya da roman konusudur. Ya da bütün roman konularını, romana konu olacak bütün değerleri PKK yaratmıştır. Bu önemlidir. Sanat, edebiyat bütün bunların değerlerini PKK ortaya çıkarmıştır. Bir roman okur gibi, bir romanı anlar gibi, bir romanın toplumda yaratılan değişimi yansıttığını hisseder gibi PKK’yi hissetmek lazım.

GERÇEK BİR DESTANDIR

PKK’yi sadece bir askeri örgüt, sadece sömürgeciliğe karşı mücadele veren bir örgüt olarak anlaşılırsa yetersiz kalır. PKK zaten çıkışında toplumu değiştirmeyi hedefledi, kendisini de değiştirmeyi hedefledi ve sürekli bir mücadele içerisine girdi. Sürekli bir serüven içerisine girdi. Sürekli bir maceraya atıldı. Bu yönüyle PKK tabi ki devrimci maceracılığı, devrimci romantizmi en yüksek düzeyde temsil eden bir harekettir. Eski devrimciler bunu söylerdi, ‘devrimci romantizm’. Devrimci romantizm olmadan, devrimci maceracılık olmadan büyük devrimleri gerçekleştirmek mümkün değildir. PKK bu yönüyle de devrimci romantizmi ve maceracılığı olan, hayalleri olan, ütopyaları olan bir harekettir. Gerçekten de PKK hayalleri ve ütopyaları olan bir harekettir. Devrim ütopyası olmayan devrimciler, devrimci olamaz. Devrim ütopyası olmayan partiler ve hareketler başarılı olamaz. Bu yönüyle biraz ütopik düşünme, başkalarının inanmadığına inanma devrimciliği yaratır. İşte PKK de başkalarının inanmadığına inandı. Gerçekten de devrimci romantizmi, heyecanı, coşkuyu yaşayan bir parti olmuştur. Bu işi heyecan duyarak yapmıştır. Moral alarak, zevk alarak bu mücadeleyi yürütmüştür. Halkı özgürleştirme mücadelesini, halkı değiştirme mücadelesini hatta kendisini değiştirme mücadelesini büyük bir moral ve güç kaynağı olarak görmüş ve bu günlere getirmiştir. Bu açıdan gerçekten bir destandır. Büyük bir romandır. Bu açıdan şunu belirtebilirim ifade etmek açısından; PKK’yi ilk tanıyan halk ve ilişkilerimiz PKK’yi hiç unutmaz. İçinde yaşadığımız için çok fark etmiyoruz. Fuat arkadaş hep örnek veriyor, ‘o Mahirler ki derya içinde yüzerler deryayı bilmezler’ diye. PKK büyüdükten sonra bu konu belki çok fark edilemedi ama ilk PKK’nin ortaya çıktığı, ilk PKK’nin ilişkilendiği halk da sempatizanlarımız da, dostlarımız da hiçbir zaman PKK’yi unutmazlar. Çünkü PKK ile birlikte bütün yaşamları değişti. PKK’nin yaşamında romanı gördü, romanlar nasıl heyecanlandırırsa PKK’de böyle heyecanlandırdı.

HEYECANINI HİÇ KAYBETMEYECEK

Rojava halkı Önderliğe halk niye bu kadar sahip çıkıyor? Gerçekten PKK bir destan, bir roman, bütün yaşamı değiştiren, toplumu değiştiren, toplumun en güzel duygularını ifade eden bir hareket olduğu içindir. Romanlar nedir? Romanlar toplumdaki duyguları en iyi ifade eden, edebi biçimde ifade eden, sanatsal biçimde ifade eden eserlerdir. PKK’nin mücadelesi bir sanat gibidir. Nasıl ki edebiyat ve sanatçılar için duygu içli ifade eder, PKK’de mücadelesini gerçekten 30 yıldır içli yapıyor. Bu yönüyle de mücadelesini bir roman biçiminde yürütüyor ve bundan sonra da bu heyecanla yürütecektir. PKK hiçbir zaman bu heyecanını kaybetmeyecektir. Devrimci romantizmini kaybetmeyecektir. Bu destanı sürdürecektir. Bu halkların destanıdır. Bu sadece PKK kadrolarının bir destanı değildir. PKK’nin varlığı halkların destanı varlığıdır. Kürt halkı nereden nereye geldi. Ortadoğu halkları nereden nereye geldi. Bunları PKK’nin mücadelesinde görmek gerekiyor. Roman ve destan derken de nerden nereye getirildi, nereden nereye geldi. Bir toplumun duyguları nasıl değişti? Gençliğin, kadınların, yaşlıların duyguları nasıl değişti? Bunları görmek lazım. Eskiden Kürt yaşlıları neydi? Kürt yaşlıları belli bir yaşa geldikten sonra ölümü bekliyorlardı. Şimdi Kürt yaşlıları bu mücadelenin içerisinde coşkuyla serhildanlara, coşkuyla mücadelenin içerisinde yer alıyorlar.

HERKESİ DESTANIN İÇİNE ÇEKECEK

PKK gerçekten herkesi heyecanlandırıyor. Herkesi bu özgürlük mücadelesi içerisine çekiyor. Bu bakımdan da Önder Apo’nun da dediği gibi tamamlanmamış bir romandır, sonu gelmemiş romandır. Ama bundan sonraki mücadelesi de hep bir roman çizgisinde, bu romanı geçmiş tarihine dayalı olarak daha da geliştiren, romanın sonuna doğru gidilirken daha da heyecanlanılır yani final bölümü gerçekten heyecan verir. Bu romanı da sona doğru giderken daha büyük bir heyecan verecek; halkları, bütün devrimcileri, bütün özgürlük savaşçılarını, özgürlükten yana olan insanları bu romanın içine ve bu destanın içine çekecektir.