PKK ve kültürel devrim

27 Kasım günü Bir dilimizin olduğu, bir tarihimizin olduğu, türkülerimizin olduğu, kültürümüzün olduğunu ve Kürt olmaktan utanmanın hiçbir haklı gerekçesinin olmadığını en tok bir şekilde söylemenin ve haykırmanın günüdür.

Kürdistan kültürü zengin bir kültürdür. Bunun böyle olması doğaldır da. Çünkü Ortadoğu’da tarihin en eski kadim halklarındandır.

Ne var ki Kürt kültürü yıllardır baskılandığı için gün yüzüne çıkmayı bırakalım her geçen gün biraz daha kaybolmayla yüz yüze kalmış bir kültür olarak adeta ölüm çanları onun için çalar.

Dünyada en büyük felaketlerin başında gelecek olan bir durum, kültürünüzün başka uluslarca- siz buna bunların egemenleri ve ezenleri diye alın -genişleme, yayılma alanı olarak ele alınmasıdır. Hele birde sizler sömürge statüsüne alınarak yasaklı hale getirilmişseniz, hele birde sizler uluslar arası antlaşmalarla yok sayılmışsanız bu olup bitenler bir o kadar daha büyük bir felakettir.

Soykırımlar vardır fiziki olarak sizleri götürür ancak tarih bu olup biteni unutmaz, ya da unutturmaz. (Gerçi bu kapitalist sistemde unutturmak ya da unutturmamak sadece ve sadece insan emeğinin bir sömürüsü olan kar ve çıkarlar belirler ya!)

Ancak soykırımlar vardır ki hiç kimse bunları yazmayı bile düşünmez. Ve böylesine soykırımlar sadece o dönem yaşayanları fiziki olarak götürmez, hayır on yıllar sonra yaşayacak olanları dahi felçli kılar. Ve işte böylesine bir soykırıma tabii kılınmak, böyle bir soykırımın mağduru olmak çok ciddi bir duruma yol açar. Yok olmaya…

Kürdistan’ın adeta üstü betonlanırcasına kapatılmıştır. Daha dün Ağrı Dağı’nın bir resmini çizerek ve neredeyse yedi kat dünyanın altına bir mezar çizerek üstüne de “Muhayyel Kürdistan burada meftundur” demek tarihin derinliklerine gömmektir. Bitirmektir. Yok etmektir.

Ve sonrasında gelecek olan yasaklamalar, isim değiştirmeler, sürgünler, vurmalar, horlamalar, askere almalar, kışla kültürünü verecek olan yatılı okulların mantar bitercesine Kürdistan’a yaymalar, Kürt kültürünün imha buldozerleri olan öğretmenleri Kürdistan’a boydan boya yaymak sadece ve sadece bir imha planıdır. Ancak bilinen kanlı bir jenosit değil, hayır çok daha tehlikeli olan beyaz jenosittir. Çünkü kanlı olanı daha önce Şeyh Sait’te, Mutki’de, Sason’da, Ağrı’da, Zilan’da ve en son Dersim’de çok vahşice yapılmıştır. Artık buna ihtiyaç yoktur, birde bir halk böyle bitirilemez. Bitirilmesi için öncelikle beyinlerinin yıkanması, çalınması gerekir. Öncelikle dönüştürülmeleri gerekir. Yani devşirilmelidirler. Mangurtlaşma sağlanmadan Kürt kültürü bitirilemez. Bir de Mangurtlaşma yaratılmadan tarihi kökleri olan bir kültür kendi milliyetçi kültürün genişleme ve yayılmacı politikalarına faydaları olmayacaktır. Bunun için ilk elden Mangurtlaştırma başarılmalıdır.

Bunun başarılması için ise bir halkın yok edilmesi için uygulanacak tüm yöntemler mubahtır. Ve yapılanlar da bunlar olmuştur. Bir halk kendisinden kaçar hale getirildikçe onun bin yıllara dayalı kültürü yok olmayla karşı karşıya kalacaktır. Ve daha da beteri ise bin yıllara dayalı derin, köklü kültürünüzle alay edilmesidir.

Çünkü dil ise dilinizi konuşan yoktur, türkü ise türkünüzü söyleyen yoktur, yazı ise kültürünüzü yazan yoktur. Sanat ise sanatınızı icra eden yoktur. Yoktur çünkü dıştalanmıştır, yasaklanmıştır, ötekileştirilmiştir. Bu dediğim gibi yetmezcesine peşinden de “kart kurttan ne zamandan beri bir dil yaratılmıştır. Parçalıdırlar, bölünmüşler, üç yüz kelimesi olmayan bir dil dil mi olurmuş, bağırmalar ne zamandan beri türkü sayılırmış” gibi insana dokunan, rencide eden bir sürü hakarette cabası.

27 Kasım günü tüm bunlara bir ret çekmenin miladı olarak anılmaya değerdir.

Bir dilimizin olduğu, bir tarihimizin olduğu, türkülerimizin olduğu, kültürümüzün olduğunu ve Kürt olmaktan utanmanın hiçbir haklı gerekçesinin olmadığını en tok bir şekilde söylemenin ve haykırmanın günüdür.

Belki de daha önemlisi de bu kadar jenosit uygulamasına rağmen bu halkın halen atar damarlarında kan akıyorsa, kalp atışları cılız da olsa atıyorsa ve de gözleri dumanlı da olsa görüyorsa, kulak zarları patlamışta olsa duyuyorsa, dili kesilmesine rağmen bir şeyler söylemek için dönüyorsa, bu halka sonuna kadar sahip çıkmak dünyanın en kutsal çalışması olduğunu söylemenin de adıdır 27 Kasım günü.

Bir halkın bu kadar kendi faşizan kirli emellerine, yok etme emellerine alet etmek sadece ve sadece insanlık adına ne kadar duygular varsa, yaşayan organlar varsa hepsinin şaha kalkmasının da adıdır 27 Kasım günü.

Ve eğer bugün Kürdistan’da herkes anadili için sokaklara dökülüyorsa ve eğer bugün türkülerimiz dillerden dillere dolaşıyorsa, Sezen ablamız gibi çok değerli dost sanatçılar bu dille türküler söylüyorlarsa, betonlanmış ve yasaklanmış tarihimize ilişkin bugün binlerce tarihi kitap gün yüzüne çıkıyorsa, Kürdistan’ın her yerinde boydan boya bir kültürel gelişme ve etkinlikler yaşanıyorsa, bunların hepsinin yaratıcısı, start vereni 27 Kasım günüdür.

İşte bunun için diyoruz ki; 27 Kasım günü kültürel olarakta Kürtlerin yeniden doğuş yapmalarının da günüdür.

Yaşasın kültürel yeniden yaratılış günümüz olan 27 Kasım günü.

“ONUR SAVAŞÇILARI”

Zamanında 27 Kasım PKK’nin kuruluş yıldönümüne dönük yapılan bir tartışmayı TV’de izlemiştik. Bir genç 27 Kasım PKK’nin yıldönümünü kutlarken, PKK’lileri-gerillaları-“Onur Savaşçıları” olarak selamlıyor.

Kürdistan tarihinin bol ihanet ve kahramanlıklarla dolu olduğunu yazılarımızdan birinde yazmıştık. Ancak ihanet ve işbirlikçilik kendisini kurumlaştırarak Mangurtlarla bugüne kadar getirirken, kahramanlık sadece ve sadece bireyler bazında kendisini yaşatabilmiştir. O da münferit olarak. Böyle olunca da kahramanlık bir kültür olarak bugüne taşınamamıştır.

Kürtlerin tarihinde Gılgamış ve Enkidu’ya karşı bir Humbaba direnmiştir, ancak sonu hem hüsran olmuş hem de tarihe-egemenlerin tarihine-vahşi, cin olarak geçerek bugünlere gelmiştir. Bir Medli Key Akser vardır, egemenlerin ve sömürgeci işgal güçlerinin tüm devşirme istemi ve girişimlerine rağmen kısmen Kürt olarak kalabilmiştir. Demirci Kawa diye bilinen mitolojik kahraman olmalıdır. Belki de Kürtlerin tarihinde yaşamış neredeyse tek isim. Sonralarında tarihe damgasını vuracak bir Kürt’le karşılaşma olmayacaktır. Ta ki Seladdin Eyubi’ye kadar. Seladdin Kürt olsa da Araplar adına İslamiyet adına hareket eden biri olmasından dolayı uzun yıllar hem de çok uzun yıllar Arap ve kimi yalan dolanla Türk yapılmıştır. Son yıllarda daha gerçekçi ve doğru bilgiler gün yüzüne çıksa da, Kürtlere bir miras olarak çok bırakılmamıştır. Savaş arenasında daha ileri olan bir Şergo ya da Şerkoy’u yeni yeni gün yüzüne çıkıyor ki bu da bir miras olamamıştır.

Devam edersek; yıllarca kahramanlık diye ele alacağımız destanlar yaratsalar da kahramanlar ve kahramanlık bugüne kadar kurumsal bir kültür olarak gelememiştir. Bunun acısını en iyi Ahmede Xani “derdimiz” adlı şiirinde dile getirir.

Çok sonraları İhsan Nuri Paşalar, Rındaxanlar, Ali Şerler ve Zarifeler, Nuri Dersimiler ve isimlerini veremeyeceğimiz nice isimsiz kahraman. Yakın tarihte ise bir Ali Asker, Sait Kırmızıtoprak, Faik Bucak, Suleyman Muini, Aram ve yine nice isimsiz kahraman.

Hepsinin ortak kaderi bir kahramanlık geleneği yaratamamaları. Kahramanlık geleneği yaratamadılar çünkü tüm bu kahramanların direnişçilerin-görkemli direnmişte olsalar-bastırıldılar, ezildiler. Ve onlara ilişkin yazı yazanlar başkaları oldu. Sömürgeciler oldu, işbirlikçiler oldu, ihanetçiler oldular.

27 Kasım gününün başka bir anlamı da tüm bu tarih silmelere, belleksizleştirmelere dur demenin de başlangıcı olmasıdır. Kahramanlıkları bugüne sadece taşımak değil, ölümsüzleştirmenin de dili oldu 27 Kasım günü.

Yazılmamış olanları yazan, gün yüzüne çıkmamış olanları gün yüzüne çıkaran, hak ettikleri yeri almayanları hak ettikleri yere yerleştirirken de, hak etmeyenleri de deşifre ederek teşhirini iyi yapan bir gün olmuştur 27 Kasım günü.

Kim Humbaba’yı, kim Key Akser’i, kim Şergo’yu, kim Ahmed’e Xani’yi ve nice bugünlerde isimleri ağızlarımızda düşmeyenleri gün yüzüne taşırarak tüm dünyaya, tüm Kürtlere götürdü diye soracak olursak, 27 Kasım günüyle başlayan bir süreç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Denilecek ki bunlar eskiden de biliniyordu. Evet, bunlar eskiden de biliniyordu. Ama tarihin karanlık ve tozlu raflarında bu tarihi belgeleri indiren 27 Kasım günüdür. Bu unutulmayacaktır.

Geçmişte Kürtler kıymetsizlendirilmişlerdi. Düşmanlar, sömürgeciler Kürt’le o kadar alay etmiş ve rencide etmişlerdi ki, Kürt bizatihi kendisiyle alay eder ve Kürtlüğünden kaçarak aslında kendinden kaçardı. Ancak 27 Kasım günü ile başlayan Kürd’ün kıymetlenmesi söz konusudur.

27 Kasım ile giderek gelişen PKK mücadelesi kendisini dağlara çıkararak dağlarda bir direniş kültürünü yeniden yaratmıştır. Kürt özgürlük savaşçıları dağlarının doruklarında tüm zorluklara inat bir halkı yeniden yaratırlarken elbette onlar kıymetleneceklerdir.

Elbette kıymetlendirileceklerdir çünkü insanın en önemli varlığı olan yaşamını feda etmeyi görkemli başardılar. İnsanın en sevdiği canı bir halk için müthiş bir özveri ile ortaya koyarak vermesini -hem de hiç bir şey istemeden- bildiler. Hem de yaşamı uğruna ölecek kadar sevdiler. Bunu yapanların ağırlıklı bir bölümü bu halkın bağrından çıkan, en seçkin evlatlar olmalarından kaynaklı da, halkımız onları yaratanların nasıl bireyler olduğunu bilerek kıymetlendirmiştir.

Dahası, 27 Kasım günü ile başlayarak gelişen kendisini bir halkın derdine derman etme girişimi giderek gürbüzleşerek Kürdistan tarihinde olmayan bir kültürü kalıcılaştırdılar. Kahramanlık kültürünü…

Halkımızın diliyle; Onur Savaşçıları Kültürünü.

27 Kasım günü bu bağlamda harcanan emeklerinin boşa gitmediğini, her kendini feda edenin, her kahramanın tarihte artık isminin altın harflerle yazılacağını ve bu kahramanlık kültürünün bir gelenek olarak ebedileşerek gelecek kuşaklara taşırılarak Humbabalara, Key Akserlere, Şergolara, Ahmede Xanilere, Rındaxanlardan Zarifelere, Ali Şerlerden İhsan Nuri Paşalara, Nuri Dersimilere, Dr. Şıvanlardan Ali Askerlere ve nice kendisini halk için feda eden isimsiz kahramanın yazılmamış istemleri ve vasiyetlerine de cevap verilerek ONUR SAVAŞÇILARI olmasını bilen günün de adıdır 27 Kasım günü.

BİRİNCİ BÖLÜM:

İKİNCİ BÖLÜM

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM