Talanın yeni adı: Kaya gazı

Barajlar, orman kıyımı ve tahribatlara eşlik eden kaya gazı çalışması, Kürdistan’da sömürgeci talanın yeni adıdır.

Bugün çok fazla gündeme taşırılmayan ve sessizce yürütülmeye çalışılan gaz üretim sondajı çalışmalarıyla karşı karşıyayız. Kaya gazı, diğer adı Şeyl Gazı da denilen bu enerji kaynağına ulaşmak için kullanılan yol ve yöntem beraberinde ciddi kaygılar uyandırmaktadır. İlk kez üretimi ABD’de, New York’ta 1821'de yapılan, 1970 itibariyle endüstriyel ölçekte üretime geçilen kaya gazı yıllardır Kürdistan topraklarında da çıkarılmaya başlanmış. Kürdistan tarihi boyunca birçok anlamda sömürüldü. Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sömürülürken kadim bir tarihe sahip olan Kürdistanlılar da göç ve açlıkla yüz yüze bırakıldı. Şimdi de Kürdistan’da sömürünün yeni adı Kaya gazı. Peki bu kaya gazı nasıl gündemimize girdi?

1990 - 2010 arasında kaya gazına birincil enerji olarak talep yüzde 45 arttı. ABD’de bugün 34 eyalette toplam 450 bin kaya gazı kuyusu faaliyette. ABD gaz üretiminin yüzde 40’ını kaya gazından sağlayan bir kıta, karlı yanı varmış gibi göstermeye çalışmaktalar. Ancak tercih edilmiyor. Kaya gazı rezervleri dünya genelinde çok fazla olmasına rağmen neden tercih edilmiyor diye bir soru kaçınılmaz oluyor. Sonuçta kaya gazı kayaları dünyanın hemen her bölgesinde mevcut olup ülkeler yıllarca kendi ihtiyacını karşılayabilir, dışardan ihracat almama imkanına sahip iken. Bu yoldan üretime geçebilirler ve bu açıdan kazançlı bir iş gibi de gelebilir. Fakat bu ülkelerin imkanı varken neden tercih edilmiyor? Hatta bazı Avrupa ülkeleri bizzat bu üretim yöntemini yasaklayıp kaya gazı sondaj işlemlerini neden askıya almış bulunuyor? Bunlar düşündürücü noktalar olmaktadır. Bu nedenle biraz konunun özünü irdelemekte fayda var.

KAYA GAZI NEDİR?

Kaya gazı (Şeyl Gaz) kayaç denilen formasyonların içinde sıkışmış olan doğal gazdır. Hidrolik çatlatma ile kaya katmanlarının içinde kırılmalar üretilerek suyun desteği ile açığa çıkması sağlanan bir gaz çeşididir.

Kaya gazı doğal gaz ve petrolün oluştuğu ana kayadan sızarak başka kayalara geçerken o sırada bir miktar fosil yakıt ana kayayı terk etmeyerek ana kayanın gözenekleri arasına sıkışıp kalır. Bu kayaçlara hapsolmuş petrol ve doğal gaza kayaç gazı denir. Dünya da shale (şeyl) gas olarak bilinir. Çıkarılma maaliyeti petrol ve doğal gaza göre daha yüksek olmakta. Bir kuyunun çatlatma maliyeti kuyu başına 200 ile 500 bin dolar arasında değişiyor. Ayrıca gazı çıkarabilmek için her 500 metreye bir kuyu eklemek zorunda olduklarını hesaba katacak olursak bu masrafın pek de küçümsenmemesi gerektiği de ortada.

Kaya gazı hidrolik çatlatma yöntemi ile su ve bazı kimyasallar kullanılarak yerin 2-3 kilometre altında kaya hattında tortullar arasından yüzeye ulaştırılmasıyla gerçekleşiyor.

ABD bu konuda aktif üretim yaparken, kaya gazı kayaçlarının yoğun olduğu diğer ülkelerin sıralaması şöyle;

* Çin

* Arjantin

* Cezayir

* ABD

* Kanada

* Meksika

* Avustralya

* Güney Afrika

* Rusya

* Brezilya

Liste uzayıp giderken sadece Avrupa’daki rezervin ABD’nin 5’te 4’ü kadar olması bile dikkat çekiyor. Ancak Avrupa ülkelerinin bu konuda kaygıları fazla ve Fransa, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti gibi bazı ülkelerde tamamen yasaklanmış bulunuyor. Almanya ise tereddütlü ve bekleyiştedir. İngiltere, İspanya ve Güney Afrika’da sondaj çalışmaları durdurulmuş.

TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN’DA

Bugün Amed-Silvan’ın Konacık bölgesinde Sarıbuğday sahasında kaya gazı kuyuları açılmış ve kuyu sondajları var, hem de birkaç yıldır. Shell operatörlüğünde açılan kuyu ile sonuç alsalar eğer 20 adet daha kuyu açılacak ve sonrasında daha fazla kuyuları açmaya devam edecekler. Daha önce Shell'in sadece bir senede 207 petrol sızıntısından sorumlu olduğu kamuoyuna yansımıştı. Bu sızıntıların yanı sıra kaya gazı çıkarma girişimlerinin yeryüzünde ve yer altında yaratacağı tahribatlar ciddi sorun kaynağı olacaktır.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile Shell el ele vermiş kaya gazı üretiminin yarattığı tüm tehlikelerine rağmen bu çalışmalarını aralıksız devam ederken Lice, Kulp ve Hazro; Dicle vadi havzasında da kaya gazı çıkarma projelerinin olduğunu öğreniyoruz. Hatta Batman, Erzurum’un da yer aldığı şehirlerde hazırlıklarını yapmakta olduklarını da. Bütün bu projelerine dışardan ise ilgi yoğun, ortak olmak isteyen dış ülkelerden şirketler çok. Zaten Türkiye’de Trakya, Konya, Ereğli, Niğde ve Bor havzalarında aynı zamanda Amed’in Dicle havzalarındaki rezervlerin yabancı petrol şirketlerine verilmesi de söz konusudur. Amed havzası Shell’e, Trakya’daki ruhsat da Exxon Mobil’e verildiği kamuoyuyla paylaşılmıştı.

Açıklandığına göre Türkiye ve Kürdistan’da bilinen mevcut rezervlerden en az 14-15 yıllık tüketimi karşılayacak kaya gazı rezervi var. Türkiye’nin kaya gazı rezervleri 680 milyar metre küptür deniliyor. Yani yıllık tüketimi 46 milyar metreküpmüş. Kuyu açma çalışmalarında ağırlığı Kürdistan’a vermişler ancak Türkiye'de fizibilite çalışmaları yapılıyor.

BARAJLAR DA HİZMETİNDE

Sadece Trakya ve Dicle Vadi Havzasında TPAO ve Shell işbirliği ile bin 800 adet kuyu açılması planlanmaktadır. Yüksek basınçla yeraltında çatlatma oluşturan sıvıda 700 civarında kimyasal madde (ki yarısı kanserojen) olmaktadır. Her kuyu için 2 olimpik havuzu dolduracak kadar su verilmektedir ve bu suyun yaklaşık yüzde 40’ı yüzeye geri dönmektedir. Su kaynaklarını böyle zehirlerken sismik olarak da 4 şiddetinde depremlere yol açabilecektir. Bu demektir ki Dicle havzasında yeni depremlere şaşırmamak gerekecektir. Yine oluşan bu çatlaklardan yeryüzüne sızan gazlardan bitki ve canlı yapısı olumsuz etkilenecektir. Hatta ortaya çıktı ki Silvan ve Batman su barajlarının asıl nedeni toplumun tarım alanını sulama sorunlarını gidermeye dönük bir çalışma değildi. Bu su barajların asıl amacı kaya gazı sondajlarına gereken yüksek su miktarı sorununu çözecek bir ön çalışmadır. Özellikle de Batman'da yapılan barajın Kürdistan tarihine ve doğasına verdiği zarar biliniyor. Şuanda Hasankeyfin yıkılması sadece Kürdistan tarihinin yıkılması anlamına gelmiyor, bununla birlikte Kürdistan’daki toplumsal hafıza da yok edilmeye çalışılıyor. 

BÜYÜK TEHLİKE KAYNAĞI

Kaya gazı üretimi, çevre sorunları ve depremler dahil pek çok tahribat sebep olmaktadır. Dünyadaki konvansiyonel gazın 60 yılı ömrünün kaldığı söyleniyor. Kaya gazı devreye girerse bu süre 250 yıla çıkabilir ancak ciddi bir sorunumuz var; küresel ısınma sorunu. Kaya gazının yüzde 10’unu bile çıkarmanın dünyayı küresel ısınma anlamında geri dönülmez tahribatlara sürükleyeceği tartışmasızdır. Bu daha çok sel, deprem, toprak kayması demektir ve tüm dünyayı tehlikeye sokmaktadır. Bu sorunlar dünya genelinde ortaya çıkarken bir de kaya gazı üretiminin yapıldığı yerel bölgelerde yaratacağı sorunlar ve tahribatlar bu gidişatın yıkım tablosunda en önemli yeri almaktadır.

HİDROLİK KIRMA

Şeyl gazı bilinen dikey sondaj yöntemiyle çıkarılamıyor. Yatay sondajla, yüksek basınçlı kimyasallı su ve kum kullanılarak çatlatma/kırılma (İngilizce: Hydraulic fracturing veya Fracking) denen yöntemle çıkarılabiliyor. Bu yönteme hidrolik kırma yöntemi deniliyor. Belli bir hidrolik sıvının yerin binlerce metre altındaki tabakalara tazyikli bir biçimde pompalanarak, daha önce mümkün görülmeyen kaya gazı ve türevlerinin çıkarılmasını esas alan mevcut bir tekniktir. Bu teknik çoğunlukla kömür gazı, kum gazı, kaya gazı ve kaya petrolü gibi kaynakları çıkarmak amacıyla kullanılmaktadır. Fakat bu teknik çok ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz.

* Sismik Faaliyet; Hidrolik kırılma deprem riskini arttırıyor, bu da sızıntı, patlama ve zarar riskini artırıyor.

* Hava Kirliliği; Gaz sondaj işlemleri kurum(iz), hava kirliliği, parçacıklı madde, metan ve doğal gazı üreterek havayı kirletiyor.

*  Su Kirliliği; Hidrolik kırılma sırasında kullanılan toksik (zehirli) kimyasallarla yeraltı ve yüzey suyunu (içme suyu dahil) kirlenmesine yol açıyor. Ayrıca radyoaktif maddelerin suda artmasına neden oluyor.

* Su kullanımı; hidrolik kırılma, çoğu zaman telafi edilemez hale gelen ya da kirlenen büyük miktarda yeraltı suyunun derinlere pompalanmasıdır. Büyük miktarlarda taze su, kırılma işlemlerinde gerekli. Bu durum yerel ve bölgesel seviyede, özellikle de su kıtlığı yaşayan bölgelerde önemli sosyal ve çevresel baskılar yaratır ve ciddi hastalıklar geliştirir.

*  Toprak Kirliliği; Tortu havuzlarından sızıntı atık su ve kaya patlamaları riski taşıyor.

* Arazi kullanımı; Hidrolik kırılma arazinin bozulmasına sebep oluyor. Kırsal alanlara ve kuruma alanlarına zararlı etkileri oluyor.

* Gürültü; kaya gazı gelişiminde kullanılan ekipman ve nakliye doğal hayatı etkileyecek düzeyde gürültü meydana getiriyor.

* İşçiler üzerinde biriken sağlık ve çevre etkileri; özellikle geleneksel olmayan gaz endüstrisinde çalışan işçiler, hidrolik kırılmanın fazladan salınmasına yol açtığı toksik kimyasallara maruz kalarak sağlık sorunları yaşayabiliyor.

* Topluluklar üzerinde sosyo-ekonomik etkiler; hidrolik kırılma yerel ekonomilerde ani yükseliş ve düşüşlere sebep olabilir, sürdürülebilir tarımı olumsuz etkileyebiliyor.

ASLINDA DEĞMİYOR

Gerçek veriler gösteriyor ki kesinlikle o kadar masrafla o kadar hasar ve tahribata neden olacak bu üretim biçimine hiç değmiyor aslında. Çünkü uzmanlar 1 ton petrollü şeyl kayasından sadece 60 litre petrol elde edilebileceğini belirtiyorlar. Yani 1 otomobilin 1 deposunu bile ancak doldurabilecek miktardaki gaz için yerin altında 1 ton büyüklüğünde kaya parçalanmaktadır. Kullanılan su kum ve kimyasalların nereye gittiği konusunda ise hala ulaşılan yeterli bir bilgi olmazsa da uzmanlar bir noktada hemfikirler; ortaya çıkacak kimyasallar ve deprem riski ile tarıma artık el vermeyen araziler gerçek sonuçları.

Kürdistan ve Türkiye bölgelerini nasıl bir tehlikeyi beklediğini de gösteren bu kaya gazı projeleri ve hazırlıkları endişe vericidir.

DEPREM TEHLİKESİ

Kürdistan ve Türkiye’de kaya gazı üretimiyle en büyük tehlikenin deprem fay hatlarını tetiklenmesinde olduğuna dikkat çekiliyor. Türkiye ve Kürdistan gibi deprem kuşağında olan alanlarda tektonik plakalarda ki sıradan seansla yapılan kırılmalar bile 4 şiddetinde depreme neden olmaktadır. Bu nedenle kaya gazı çıkarma çalışmalarıyla Dicle vadisi havzasında depremler başlayacaktır ve diğer bölgelere yayılacaktır. Zaten deprem yüzünden kaç yılda bir zor dönemler geçirilen Kürdistan ve Türkiye’de depremlerin çok daha sık görüleceğine dair bir riski içermektedir bu proje. Yine yer altı su kaynaklarının kirletilmesi ciddi boyutlarda olacaktır.

Ayrıca oluşan bu çatlaklardan yeryüzüne sızan gazdan; bitki ve canlılar yaşayamayacak hale gelecektir, yani tarımsal araziler çoraklaşacak, yüzlerce yıl hiçbir canlı yaşayamayacak hale gelebilecektir. Göçü getireceği gibi büyük metropollerde aç-işsiz gerçekliği ile yüzleştirecektir.