Yeni ajan: Sinan Selen

Tarihçi ve yazar Nick Brauns, Türk devleti ile istihbarat ortaklığı sonucu iç istihbarat örgütü Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı başkan yardımcılığına getirilen Sinan Selen üzerine Yeni Özgür Politika'ya yazdı.

Basında “terör uzmanı” diye övülen hukukçu Sinan Selen, Federal Almanya Anayasayı Koruma Dairesi’nde (İç İstihbarat) başkan yardımcılığına getirilmek isteniyor.

Bilgiyi veren Focus dergisi, Türk asıllı eski polis Sinan Selen ile ilk kez göçmen kökenli bir kişinin istihbarat biriminde üst düzey bir pozisyona atandığına dikkat çekti. Taz gazetesinin vermiş olduğu bilgiye göre ise 12 Aralık Çarşamba günü Sinan Selen’in ataması Bakanlar Kurulu’nda duyurulacaktı.

İstanbul’da doğan ve 4 yaşında işçi ailesi olarak Almanya’ya gelen 46 yaşındaki Selen, basında “oldukça seküler” olarak tanımlanıyor. Ancak bu durum aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ve İslam düşmanı PEGIDA hareketi çevrelerinde büyük tepkiye yol açtı.

Aşırı sağ popülist çevrelere göre Müslüman birinin hükümetin ikinci adamı olması İslamlaşmaya yol açar ve Batı’nın çöküşünün yaklaştığını gösterir. Sürgündeki Kürt ve Türk muhalifler ise farklı bir endişe içinde: Muhalefetin üzerinden yapılan kirli pazarlıklar sonucunda, Alman ve Türk güvenlik makamlarının işbirliği artacak.

ANKARA'YA JEST

2000’de Federal Kriminal Teşkilatı’nda görev alan Selen, 2009’da görev değişikliği yaparak Federal Polisliğine atandı; 2011’de ise Uluslararası Terörle Mücadele Birimi Başkanlığı’na getirildi. Avrupa Birliği ve Erdoğan arasında gerçekleştirilen mülteci müzakereleri esnasında Almanya ve Türkiye’nin içişleri bakanları Ocak 2016’da yeni bir ‘terörle mücadele’ mekanizması üzerinde anlaştı.

‘Terörle mücadele’ işbirliğinin koordinasyonunda iki ülke için serpalar (arabulucu) atandı. Almanya adına atanan Selen’in Türk olması ise Ankara’ya jest oldu. Alman hükümeti, bu jestin karşısında Türkiye’nin, AB ile yapılan mülteci anlaşması çerçevesinde taviz vereceğini umdu.
Selen, daha sonra yapılan anlaşma planlandığı gibi yürüyünce de arabuluculuğu bırakıp özel sektöre geçti.

TUI turizm şirketinin yöneticiliğine geçiş yapan Selen, yeniden ‘devlet adamlığı’ için teklif aldı. Artık iç istihbaratın ikinci adamı olacaktı. İç İstihbaratı Başkanı Hans-Georg Maassen’in Chemnitz’teki sağcı ayaklanmalara ilişkin koalisyondan farklı olarak yaşananları daha ılımlı gördüğünü belirttiği açıklamalardan sonra yerini başkanvekili Thomas Haldenwang aldı ve iç istihbaratın başına geçti.

SELEN'İN ATANMASIYLA İKİ ŞEY HEDEFLENİYOR:

– İlki; göçmen kökenli vatandaşların güvenlerini tekrar kazanmak. Özellikle İç İstihbarat’ın neonazi çevrelerinde bulundurduğu muhbirlerin daha çok sağı güçlendirmesi, NDP gibi sağ örgütlenmeleri ile yeraltı örgütü NSU’nun cinayetlerinde oynadığı rol nedeniyle göçmen halkın güveni oldukça sarsılmıştı.
–  Diğeri ise daha önce seçilen Türk “Sherpa” ile Türkiye’ye bir sinyal verildi. İki ülke arasında zedelenen güven onarılacaktı.
Gönderilen sinyalin doğru yere ulaştığı AKP’nin gazetesi Sabah’ın Almanca sitesindeki haber başlığından anlaşılıyor: “İç istihbarat başkanı Maassen skandalı ve NSU davalarından sonra Selen’in atanması önemli bir adım olarak görülüyor.”

Türk politikasını sürekli eleştiren eski İç İstihbaratı Başkanı Maassen, bunu İslam düşmanı bir pozisyonda yapıyordu.

Ağustos 2016’da, Sol Parti’nin soru önergesine cevap veren İçişleri Bakanlığı, Türkiye’nin Müslüman Kardeşler, Hamas ve Suriye’nin diğer silahlı İslamcı muhalif örgütlerle olan ilişkilerini özellikle yoğunlaştırdığının altını çizdi. Bakanlık, şu açıklamada bulundu: “Özellikle 2011’den bu yana Ankara’nın adım adım İslamlaştırılan iç ve dış politikası, Türkiye’yi Yakındoğu ve Ortadoğu’da bulunan İslamcı terör örgütlerinin merkezi eylem platformu haline getirdi.”

Kamuoyuna kapalı verilen cevap, daha sonra basına sızdı.

ALMANYA'DEKİ TÜRK AJANLARA TOLERANS MI TANINACAK?

2017’de Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından hazırlanan yıllık raporlarında DİTİB ve AKP’nin yurtdışı lobi örgütü UETD ile bağlantılı olarak MİT’in faaliyetlerinin ilk defa açıkça belirtilmişti. Genellikle ‘haydut devletler’ olarak görülen Rusya veya İran’ın ajanlık faaliyetlerini açıkça ilan eden raporda bu sefer dost olan bir NATO istihbaratının faaliyetlerini açık etmesi, bir uyarı olarak görülmelidir.

Aynı şekilde paramiliter örgüt olan Osmanen Germania’nın yasaklanması da Ankara’ya Alman iç politikasından uzak durması için bir uyarıdır. Haldenwang ve Selen’in ortak yürüteceği iç istihbaratının Almanya’da yürütülen Türk ajanlık faaliyetleri karşısında nasıl bir tutum sergileyeceği merakla bekleniyor.

Şu bir gerçektir ki, Türkiye ve Almanya’nın egemen sınıfları, ilişkilerinde birincil görülen ekonomik ve jeopolitik çıkarıları doğrultusunda Türkiyeli devrimci ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne yapılan baskılar artacak.

ALMANYA, GÜLEN'İ DESTEKLEMEYE DEVAM EDİYOR

Türk hükümeti, Berlin’den Gülen Hareketi’nin kadrolarının iadesini talep ediyor; eski savcı Zekeriya Öz ve Temmuz 2016 darbesinde Hava Kuvvetleri İmam’ı olarak yer aldığı söylenen Adil Öksüz’ün de yer aldığı onlarca kişinin iadesi talep ediliyor.

Der Spiegel dergisi, Alman hükümet yetkilileri arasında Gülen ağı ve emekli imam Fetullah Gülen’e yönelik iddialarda bulunsa da Alman hükümetinin, terör örgütü olarak görülmeyen Gülen Hareketi’ni koruması altına aldığını yazdı. Spiegel, Ankara’da bulunan Alman Büyükelçiliği’nin Şubat 2018’deki iç raporuna ulaştı. Gülen Hareketi’nin Türkiye’de emniyet, yargı ve diğer devlet kurumlarına sızdığı ifade edilen raporda, “Hareketin komplocu kısmı sıkı bir hiyerarşi ile kendini gösteriyor ve yapısı organize suç oluşumlarını andırıyor” ifadesi yer aldı.

Geçtiğimiz Kasım ayında koalisyon hükümetinin verdiği kararda, Fetullah Gülen’in onur başkanlığı yaptığı Forum für Interkulturellen Dialog (FID) tarafından başlatılan “Haus of One” adlı din evi projesine 10 milyon euro ile destek verecek. Buradan anlaşılıyor ki, yapılan olumsuz değerlendirmeye rağmen Alman hükümetinin Gülen Hareketi’ne sergilediği tutum değişmedi.

TÜRKİYE, DAİŞ VE EL-KAİDE'YE ÜS HİZMETİ VERİYOR

Aynı şekilde Türk hükümeti de Alman hükümeti tarafından birincil terör tehlikesi olarak görülen DAİŞ ve El Kaide’ye dokunmuyor. Söz konusu İslamcı savaşçılar, Erdoğan’ın Suriye’deki neo-Osmanlı fetih planları için paralı asker olarak hizmet ediyor.

Hollanda İstihbarat Ajansı (Genel İstihbarat ve Güvenlik Servisi) AIVD’nin web sitesinde yayımlanan bir araştırmaya göre, Türkiye’nin DAİŞ ve El Kaide’ye “bölgedeki yeraltı savaşını düzeltmek, yeniden örgütlemek ve savaşmak” için stratejik bir üs olarak hizmet etmeye devam ettiğini belirtti. Haberde, Türk hükümetinin DAİŞ ile El Kaide’yi güvenliği riske atmadığını düşündüğü ve “PKK’ye karşı mücadele”ye öncelik tanıdığı için söz konusu İslamcı örgütler Türkiye’de meydanı boş bulmuş durumda olduklarının altı çizildi.

ANAYASAYI KORUMA TEŞKİLATI SAYGIN BİR KURUM DEĞİL

Türk Alman anti terör işbirliği, Gülen Hareketi, El Kaide ve DAİŞ dışında Anadolu ve Kürt solunda kesişiyor. Ankara’nın gönlünü hoş etmek için PKK, DHKP-C ve TKP/ML ve Almanya’da bulunan diğer sol örgütlere karşı baskının artacağı yönündeki tehlike, Selen’in kişiliğine bakılmaksızın öngörülüyor.

Selen, ilk olarak Alman güvenlik makamının tepesindeki adamdır. Memleketinden önce bununla ölçülecektir. Bir kişiye yapılan eleştirileri etnik kökenine bağlamak, ülkücüler, AKP, AfD ve PEGIDA gibi milliyetçi/sağcıların metotudur.

Zaten toplum içerisinde saygın bir yerde olmayan Anayasayı Koruma Teşkilatı, yeni bir başkanvekili ile değişmeyecek. Politikasını kapitalist-burjuva düzenden yana oluşturan ve demokratik denetimden muaf olan bir istihbarat örgütüne anayasayı koruma görevinin verilmesi çelişkidir.

Dolayısıyla hizmette personel veya yapısal reform, bir şey değiştirmeyecek. Bu nedenle Sol Parti ve parlamento dışı faaliyet yürüten Interventionistische Linke (IL), Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın iç istihbarat faaliyetinin feshini talep ediyor.