Silah yakma töreninden

Silahlarını yakan 30 kişilik gerilla grubu, aynı zamanda topluma sorumluluk yükledi. Bundan sonrası mücadeleyi büyütmekten geçiyor.

TÖRENDEN İZLENİMLER

Tarih 11 Temmuz, Süleymaniye’nin Dukan kasabasındayız. Büyük bir heyecan ile buraya geldik. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı, PKK’nin 5-7 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdiği kongresi sonrasında günlerdir, bir grup özgürlük gerillasının silahlarını yakacağı konuşuluyor. Amaç süreci ileri bir aşamaya taşımak ve sürece dönük samimiyeti göstermek. Fakat temkinli dilden de vazgeçilmiyor “Bu adımın devam etmesi için devletin yasal zeminde hukuki adımlar atması gerekiyor.” Biz de gelişmeleri takip etmek için Özgür Basın olarak günler öncesinden Süleymaniye’ye geldik. Burada dünyanın dört bir yanından gelen uluslararası heyet gerillanın bu adımını takip edecek. Biz de bu isimler ile birlikte gelişmeleri takip edip kamuoyuna duyuracağız…

 Dün Dukan Gölü’nün kıyısında bulunan Ashur Otel’e geldik. ‘Yarın büyük gün erken uyanacağız’ diyerek odalarımıza çekildik. Dinlenelim istiyoruz ama uyumak da zor. Pencereden görünen dağlarda da hummalı bir hazırlık olduğunu biliyor ve heyecanı paylaşıyoruz. Zaman neredeyse akmıyor, ‘Yarın törene katılan bir gerillaya mikrofon uzatabilir miyim?, Fırsat bulursam ne sorarım?’ diye düşünerek uykuya dalıyorum. Çok sürmüyor kurduğum alarm çalmadan erkenden uyanıyorum. Otelin lobisinde basın emekçisi arkadaşlarla buluşuyoruz.

Bir yandan da Kuzey Kürdistan’dan yola çıkan ve bir gece önceden Hewlêr’e ulaşan konvoydaki arkadaşlarımız ile görüşüyoruz. Onlar da erkenden yola çıkmışlar tören alanına gidiyorlar.

DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAN AKIN VAR

Sabotaj ihtimali sebebiyle törenin nerede nasıl ne şekilde düzenleneceğini bilmiyoruz. Soruyoruz fakat cevap alamıyoruz, en sonunda sormamaya karar verip, yola çıkacağımız anı beklemeye başladık. İlk kez hedefini bilmediğim yolculuk için bu denli heyecanlıyım. Sevdiğim bir dostumun önerisi ile protokol konvoyundan önce alana ulaşmak için erkenden yola çıkmaya karar veriyoruz. Aracımızın plakası önceden yetkililere verilmiş, yolda veya alana girerken bir sorun yaşamayacağız. Sırtımızda çantamız aracımıza atladık fakat otelin dış kapısında büyük bir sürprizle karşılaştık. Dünyanın dört bir yanından onlarca basın mensubu yüzlerce araç ve mahşeri bir kalabalık otele giden yolu tamamen kapatmış durumda. Yüzlerce araç ile dar bir yolda kafa kafaya kaldık, çıkış mümkün değil! Üzerimize çevrili onlarca kamera ve meraklı gözler arasında geri otele dönüyoruz. Protokol ile birlikte gitmeye karar vererek konvoyun çıkışını bekledik.

NİHAYET ÇIKIYORUZ

Lobide bu bekleyiş sürerken heyecanlı bir sesin ‘çıkıyoruz’ demesiyle hareketlendik. Yeniden otelden çıkıyoruz ama bu kez kapıda bir kez daha şaşırıyoruz. Devasa 54 arazi aracı kapıda konvoy oluşturmuştu. Hepsi sıfır kilometre bayiden yeni çıkmış, koltuklarındaki naylonlar dahi çıkarılmamış, hiç birisinin plakası yok ve camlardan içerisi görünmüyor. Araçlar için beyaz rengin günün anlam ve önemine uygun olarak seçildiğini düşündüm. Çünkü beyaz barışın sembolüdür. Raperin bölgesindeyiz, organizasyon YNK ev sahipliğinde yapılıyor. YNK ve KDP arasındaki rekabette hemen göze çarpıyor; ‘Misafirleri kim daha iyi ağırlıyor ya da gösterişli ağırlayacak? yarışı.

MAHŞERİ KALABALIK ÇIKIŞIMIZA İZİN VERMİYOR

Neyse bugün Kürtler için tarihi bir gün… ‘Kürtlerin kazanımları için rekabet ediyorlar’ diyelim. Biniyoruz araçlara her araca iki kişi… Yanımda bir gazeteci arkadaş ile protokol gereği arka koltuğa yerleşiyoruz. Her şey bir film sahnesini andırıyor. Nihayet konvoy hareket ediyor. Az önce denediğimiz yoldan çıkıyoruz. Kalabalık artmış ama YNK Asayişi yolu açtığı için çıkabiliyoruz. Yarıya kadar indirdiğim camdan sıcak hava ve onlarca gazetecinin haber merkezlerine geçtiği anonslar yüzüme çarpıyor. ‘Tarihi gün… Konvoy yola çıktı… Tören alanına ilerleyiş başladı’. Özel savaş aparatlarının anonslarını seçiyor beynim duymamazlıktan geliyorum. Tüm yollar bizim için kapatılmış rahat bir şekilde ilerliyoruz.

DAĞ BİZE GELMİYOR, BİZ DAĞA GİDİYORUZ

Arkadaşım Soranca da biliyor. Aracı kullanan YNK’li ile sohbet ediyorlar. Dedim ya rekabet diye, hemen Hewlêr ile Süleymaniye karşılaştırması yapılıyor. Bilindik tekrar; ‘Hewlêr Dubai’nin kopyası Süleymaniye ise 90’lar Diyarbakır’ı gibi daha otantik ve gerçekçi…’ Sohbet yerini yolun heyecanına bırakıyor. Dukan’dan Süleymaniye’ye giden yolda dev bir yılan gibi kıvrılan konvoyumuz sola sapıyor. Nispeten düzgün Dukan-Süleymaniye yoluna göre daha bozuk bir yolda ilerlemeye başlıyoruz. Dakikalar geçtikçe rakım artıyor, asfalt kötüleşiyor, virajlar sertleşiyor, küçük tepeler yerini heybetli kayalıklara, dağlara bırakıyor. Yol boyu sağlı sollu YNK’ye bağlı asayiş birimleri, özel güvenlik ekipleri önlem almış durumda, tırmanmaya devam ediyoruz. Her tepe, her taş, her ağaç 100 yıllık statüsüzlüğün acısını taşıyor gibi. Fakat son 50 yıllık mücadele bu coğrafyaya yeni bir anlam katmış: Umut! Bizde duygu karmaşası yaşıyoruz temkinli iyimserlik, umut, hüzün…????

KUZEY KÜRDİSTAN’DAN GELEN HEYETLE KARŞILAŞIYORUZ

Bu duygularla ilerlerken zamanın farkında değiliz ama takriben 15-20 dakika virajlı bir tırmanışın ardından Kanî Xan Köyü’nün asfalt yolunu bitirince, toprak yola ulaşıyoruz. Yolun sağında bekleyen yaklaşık 50 siyah araçtan oluşan konvoyu görüyoruz. Evet gelmişler, Kuzey Kürdistan’dan gelen heyeti görüyoruz. Böylece tören alanına birkaç kilometre kaldığını anlıyoruz. Siyah camlardan araçlarda kim var, kim yok diye seçmeye çalışırken önümüzdeki ilk virajda Hewlêr konvoyu gözden kayboluyor. Onlar da hemen arkamızdan hareket ediyor. O viraj sonrası artık törenin yapılacağı alan da görüş alanımıza giriyor. Heyecan bir kez daha artıyor ve dev bir kaya önündeki boşluğa kurulmuş bir platform, büyük bir ekran, beyaz bir çadıra yaklaşıyoruz. Alana yaklaşık 100 metre mesafede iniyoruz. Çekim yasak! Kontrol noktasından geçerken telefon ve bilgisayarlarımızı bırakıyoruz. Artık sadece gözümüzün gördüğü ve çektiği, aklımızın tuttuğu notlarla tarihe tanıklık edeceğiz.

TÖREN YERİ DE ÖZEL OLARAK SEÇİLMİŞ

Bu tarihte Casene Mağarası Kürtler için büyük öneme sahip. Neden mi? İngilizlerin saldırı tehdidine karşı, Şeyh Mahmud Hafid halkı bu bölgeye taşımış. Daha sonra bu mağarada Bangî Heq Gazetesi basılmış bu yüzden mağaraya aynı zamanda Basın Mağarası anlamına gelen ‘Şikefta Çapamenî’ de deniliyor. Belli ki tören yeri bu anlamda özenle seçilmiş.

 

Henüz mağarayı görmemize imkan yok (sonrasında göreceğimi bende henüz bilmiyordum) çünkü silahlarını imha edecek gerilla grubu burada bekliyor. Mağaranın ve alanın etrafında üst düzeyde güvenlik önlemleri alınmış. Bizler ise bu mağaraya 150-200 merdiven mesafede düz bir alanda kurulmuş çadırın altındaki sandalyelere oturuyoruz. Hava 45 derecenin üzerinde çadırın iki tarafına misafirler için büyük soğutucu fanlar konulmuş. Çadırı geçince solda gerillaların açıklama yapacağı platform, onların karşısında ise protokol için hazırlanmış görece daha küçük ikinci bir çadır var. Yani oturduğumuz yerden hem gerillaların açıklama yapacağı platformu hem de protokol çadırını profilden görebiliyoruz.

SAVAŞIN YÜKÜNÜ OMUZLARINA ALAN ANNELER

Bizde haliyle yerimizi alıyoruz. Kendi ülkesinde sürgünde yaşayanlar, sivil toplum örgütü temsilcileri, gazeteciler, yazarlar, Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri var. Savaşın ve şiddetin tüm yükünü omuzlarına alarak gelmişler. O yüzden bu tören aynı zamanda sürgün sebebi ile yıllardır birbirini görmeyen dostları da bir araya getiriyor. Herkes hem hasret gideriyor hem de heyecanla töreni bekliyor. Bu hasret yıllardır verilen mücadeleyle bu törende barış adına anlam kazanıyor.  

İKİ FARKLI ÇADIR, İKİ FARKLI ATMOSFER

Protokol çadırında ise atmosfer biraz daha farklı… MİT mensupları, sivil giyimli askerler, yurt dışından gelen gözlemci heyet, DEM Parti yöneticileri diğer çadırda oturuyor. Platformun hemen sol tarafında ise silahların yakılacağı büyük bir kazan kurulmuş.

CANLI YAYIN YAPMASI YASAK CANLI YAYIN ARACI

Alanın hemen girişinde sol tarafta ise canlı yayın yapması yasaklanan bir canlı yayın aracı var. Kameralar, kameramanlar, fotoğrafçılar her şey hazır ancak canlı yayın yapmak yasak. Tören kaydedilecek, ardından görüntüler tüm dünyaya servis edilecek. İkinci bir seçenek ise herkesin kafasından silmek istediği bir seçenek. Kırılgan bu sürecin yarattığı iklim kimi pratik krizler ve bu krizleri çözmek için koşturan insanlar da gözden kaçmıyor. Her şeye rağmen organizasyon büyük bir titizlik ve özveri ile sürüyor.

HERKES İLK KİMİN GÖRÜNECEĞİNİ MERAK EDİYOR

Biz de yerimizi aldıktan kısa süre sonra slogan atmanın, fotoğraf ve görüntü almanın yasak olduğu anonsları yapılıyor. Bu arada mağaraya tek tük girip çıkanlar var. Son hazırlıklar yapılıyor, herkes merdivenin başında ilk kimin görüneceğini merakla bekliyor. Tam o esnada kurulan barkovizyonda Önder Apo’nun fotoğrafı görünüyor. Ve anlıyoruz ki birazdan tören başlayacak ve merdivenlerden kimlerin ineceğini göreceğiz.

ORTAK RUHUN BEDENE YANSIYAN BÜTÜNLEŞMESİ

Ve on dakikanın sonunda tüm gözler merdivenlerin en ucuna kilitlenmişken, birazdan ilan edilecek olan Demokratik Toplum ve Barış Grubu’nun sözcülerinden Besê Hozat görülüyor. Büyük bir sessizlikle herkes kilitlenmiş ve o ana odaklanmıştık. Ortak ruhun bedene yansıyan bütünleşmesi ve disiplini varlık mücadelesinde direnişin en somut göstergesiydi. Bu sessiz ve dikkatli izleyiş, son basamağa gelindiğinde alkışlar, sloganlar ve zılgıtlarla tören alanında yerini buldu. Tebessümle aramızdaki mesafeyi adımlayan Besê Hozat’ı Behzat Çarçel, Tekoşin Ozan ve Tekin Muş takip etti. 15’i kadın 15’i erkek 30 gerilla hemen her biri farklı türde silahları omuzlarında alana girdi. Platformun üzerinde 4 sandalye var, grubun sözcüleri Besê Hozat, Behzat Çarçel, Tekoşin Ozan ve Tekin Muş yerlerini aldı. 26 gerilla ise hemen onların arkasında bir anda aynı hizada dizildi.

SÜRECİN İLERLEMESİ İÇİN ADIMLAR ATILMALI…

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat söze “Biz bugün buraya Önder Apo’nun çağrısı üzerine tutumumuzu ortaya koymak için bir açıklama yapmaya geldik” diyerek başladı. Tüm herkesin bittikten sonra izleyebildiği açıklamanın Türkçesini Besê Hozat, Kürtçesini Behzat Çarçel okudu. Açıklamanın ardından 5 saniyelik sessizlik ve daha sonra Besê Hozat, bu sürecin ilerlemesi için hukuki ve yasal adımların atılması gerektiğine işaret etti. Ve ardından yanı başındaki silahını alarak ayağa kalktı ve o sessizliğin içinde silahların yakılacağı alana yürüdü. Ardından tüm gerillalar silahlarını ve raxtlarını dikkatli bir şekilde kazana yerleştirdi. Silahını bırakan herkes protokolün hemen yanında beklemeye başladı. Son gerilla silahını kazana bıraktı.

SESSİZ İLETİŞİM

Beklenen an geldi Besê Hozat ve Behzat Çarçel kendilerine uzatılan bir odun parçası ile silahları ateşe verdi. Ateş aynı zamanda Kürtler için dirilişin sembolü. Mesaj netti: “Bu bir son değil yen bir dirilişin başlangıcı.” Ateş yandıktan sonra kenarda bekleyen gerillalarla Besê Hozat, yan yana geldi. Ardından kısa bir göz teması ile döndüler ve geldikleri merdivenlerden sırayla yukarı doğru hareket ettiler. Bir yanı dağ öteki yanı ova. Aynı zamanda bu gidiş kalanlara özgürlük ve barış mücadelesinin paydaşlığını bıraktı.

CASENE MAĞARASINDA GERİLLALARLA GÖRÜŞECEĞİZ

Son gerilla kaybolana kadar slogan ve zılgıtlar devam etti. Kalabalığın sesine törenin bitiş anonsu karıştı. Bizler şanslıydık. Günlerdir talep ettiğimiz röportaj talebimize onay çıktı. Yani Casene Mağarası’nı ve orda bekleyen gerillaları göreceğim. Herkes alanı terk ediyor bizler silahlarını yakan grupla görüşmek üzere bekletiliyoruz…

Yarın: Gerillalar ile sohbet ve röportajlardan izlenimler…