Kav: Hayri Durmuş’un mahkemedeki konuşması bir manifestoydu!
14 Temmuz 1982 ölüm orucu eylemcilerinden Fuat Kav, M. Hayri Durmuş’un mahkeme salonundaki konuşmasının manifesto niteliğinde olduğunu belirterek, “O çıkış bir milattı” dedi.
14 Temmuz 1982 ölüm orucu eylemcilerinden Fuat Kav, M. Hayri Durmuş’un mahkeme salonundaki konuşmasının manifesto niteliğinde olduğunu belirterek, “O çıkış bir milattı” dedi.
12 Eylül askeri cunta rejiminin Diyarbakır zindanındaki işkence ve baskılarına karşı, 14 Temmuz 1982’de PKK’li tutsakların başlattığı büyük ölüm orucu 43’üncü yılında.
M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’in ölümüyle sonuçlanan bu ölüm orucu, sadece zindanda değil, dışarıda da ciddi bir etki yarattı. Kürt toplumuna direniş ruhu ve özgüven aşılayarak, serhildan fitilini ateşleyen bu eylem, kesintisiz özgürlük mücadelesinin mihenk taşlarından biri olarak değerlendiriliyor.
14 Temmuz Ölüm Orucu direnişçilerinden yazar Fuat Kav, o günlerde yaşananları ve etkilerini ANF’ye anlattı.
‘12 EYLÜL ASKERİ DARBESİNİN HEDEFİ PKK’YDİ’
12 Eylül 1982 askeri darbesinin amacının PKK hareketini bitirmek olduğunu belirten Fuat Kav, “Yaptıkları planlara göre PKK bitecekti. O dönemde hareketin önderi ve öncü kadroları Ortadoğu ya çekilmişti. Bir kısım kadro ise tutuklanmıştı. Mazlum Doğan, Hayri Durmuş ve Kemal Pir olmak üzere birçok bölge sorumlusu Amed zindanında tutuluyordu. Burayı pilot bölge olarak seçmişlerdi. İnanılmaz bir işkence ve imha planı devreye girmişti. Tam bir vahşet yılları yaşanıyordu” diye hatırlattı.
Kav, zindandaki işkence ve yaşanan vahşete karşı Mazlum Doğan’ın kendini feda ettiğini; Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in bedenlerini ateşe vererek bu vahşeti protesto ettiklerini, ancak tüm bunlara rağmen baskıların devam ettiğini söyledi.
Kav, 14 Temmuz 1982 Ölüm Orucu kararı ve sürecini ise şu sözlerle anlattı:
“Yapılan bu eylemlere rağmen işkence tüm hızıyla sürüyordu. Onun için yeni bir eyleme ihtiyaç vardı. Bu eylem, daha kapsamlı, uzun vadeli ve kitlesel olmalıydı. Ancak böylesi bir eylem hem içeride hem de dışarıda etkili olur ve uygulamaları sonlandırabilirdi. Bundan dolayı de ölüm orucu başlatma kararı alındı.
Bu kararın öncüleri de Kemal Pir ve M. Hayri Durmuş’tu. Kararın duyurulması ise mahkeme salonunda yapıldı. Aslında ölüm orucu daha önce başlatılacaktı ama mahkeme heyeti bir türlü M.Hayri Durmuş’a söz hakkı vermediği için 3-4 ay sonraya uzatıldı. Söz hakkı verilseydi, belki Mart ya da Nisan’da başlardı. 14 Temmuz’a ertelenmezdi. Ancak M. Hayri Durmuş, söz hakkını geç alabildiği için duyuru o tarihe kaldı. M. Hayri Durmuş duyuruyu mahkeme salonunda yaptı.”
‘HAYRİ DURMUŞ’UN KONUŞMASI TARİHİYDİ’
Fuat Kav, M. Hayri Durmuş’un yaptığı konuşmanın manifesto niteliğinde olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Hayri Durmuş, o gün mahkeme heyetine yönelik şunları söyledi: ‘Biz PKK’liyiz; bu hareketin kadroları ve öncüleriyiz. İstem ve talebimiz, Kürdistan’ın bağımsızlığı ve halkımızın özgürlüğüdür. Biz, Kürdistan’da sosyalizmi kurmak istiyoruz. PKK, bunun için kuruldu. Mücadele yöntemi ve stratejisi bunun üzerine kurulmuştur. Biz de buna göre kendimizi örgütledik.
Bundan dolayı siz burada bizi yargılayamazsınız. Çünkü siz sömürgeci bir devletsiniz. Kürdistan’ı işgal etmiş, dilimizi ve kültürümüzü yasaklamışsınız. Türk devletinin Kürdistan’dan çıkmasını istiyoruz. Biz burada siyasi savunma yapmak istiyoruz ama siz bu hakkı elimizde aldınız; sistematik olarak bize işkence ediyorsunuz.
Buna karşı, Mazlum Doğan, Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık , bu işkencelerin durması için bedenlerini ateşe vererek protesto ettiler. Ancak buna rağmen işkenceler devam ediyor. Bütün bu uygulamalara karşı çıkmak için ben bugünden itibaren ölüm orucuna başlıyorum’ diyerek ölüm orucunu başlattı.
Mahkeme heyeti, ‘Hayri acele etmeyin. Sizin sorunlarınızı çözeceğiz ve savunma hakkınızı vereceğiz’ demesine rağmen Hayri Durmuş, ‘Siz yalan atıyorsunuz, burada çok defa söz verdiniz ama yerine getirmediniz. Onun için ben size güvenmiyorum’ dedi.
Ardından, Kemal Pir ve Ali Çiçek başta olmak üzere bir grup arkadaş da greve başlayacağını söyledi. Akşama zindana geldiklerinde biz de duyduk. Zaten o altı arkadaşı bizim yanımıza getirmediler; başka bir yere götürdüler.
Ben o zaman mahkemede değildim, Akif Yılmaz da mahkemede değildi. İkinci gün, iki arkadaş daha gruba dahil oldu. Ertesi gün bir arkadaş daha greve girdi. Daha sonra sırayla birçok arkadaş ölüm orucuna katıldı. Bu sayı yakın zamanda 20-30 kişiye ulaştı.”
‘ARKADAŞLAR GERİ ADIM ATMADI’
Ölüm orucu direnişinin yaz aylarına denk geldiğini ve bu süreçte işkencelerin de devam ettiğini dile getiren, dönemin ölüm orucu eylemcilerinden Fuat Kav, şunları söyledi:
“Ölüm orucu dönemi sıcaktı. Su vermiyorlardı. O ortamda işkence hiç eksilmeden tüm hızıyla devam etti. 50’nci güne kadar hiçbir yetkili gelip ‘Siz ne istiyorsunuz, neden açlık grevindesiniz?’ diye sormadı; hatta oralı olmadı.
Ancak 50’nci günden sonra durum kötüleşti, ölüm tehlikesi yaklaştıkça gelmeye başladılar. M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Kemal Pir ve diğer bazı arkadaşları hastaneye kaldırdılar. Hem ikna etmeye çalıştılar hem de tıbbi müdahale yapmak istediler. Amaçları, arkadaşların zindanda şehit düşmelerini engellemekti.
Ama bütün bunlara rağmen arkadaşlar geri adım atmadı. Kemal Pir, 57’nci gününde şehit düştü. Ardından M. Hayri Durmuş, sonra Akif Yılmaz ve Ali Çiçek şehit düştü.”
Fuat Kav, yaşanan ölümlerin ardından cezaevi yönetiminin tutuklularla diyalog kurduğunu ve işkenceleri durdurma ile savunma hakkı gibi taleplerini kabul ettiğini söyledi.
‘BUGÜNÜN GELİŞMELERİNDE 14 TEMMUZ ŞEHİTLERİN PAYI BÜYÜKTÜR’
14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin etkisinin zindanlarla sınırlı olmadığını, dışarıdaki gelişmeleri de etkilediğini dile getiren Fuat Kav, şunları ifade etti:
“Hayri ve Kemal arkadaşlar şehit düştükten sonra Önder Apo, Ortadoğu’da olağanüstü bir toplantı yapıyor. Toplantıda, ‘Bu bir mesajdır ve bundan sonuç çıkarmamız gerekiyor’ diyor. Bu sonuç ise 15 Ağustos Atılımı’dır. Bunun üzerine Kürdistan’a dönüş ve atılım başlatılıyor.
Bu etki sadece gerilla ve parti kadrolarıyla sınırlı kalmıyor, toplum üzerinde de bir etki yaratıyor. Özellikle gençlik bundan etkileniyor. Belki ilk yıllarda bu etki hemen kendini göstermiyor ama bir uyanış başlıyor. 1990’lı yıllara gelindiğinde üniversite gençliğinden ciddi bir uyanış başlıyor ve yönlerini Kürdistan dağlarına veriyor. Tabii bu gittikçe toplumsallaştı.
Eğer Kürt özgürlük mücadelesi bugünlere gelmişse, binlerce gerilla bu savaşı veriyorsa, dünyanın her yerinde Kürtler kendi kimliğine sahip çıkıyor ve özgürlükten bahsediyorsa, kuşkusuz bunda 14 Temmuz Ölüm Orucu şehitlerinin payı büyüktür. Bugün halkımızın sesi ve direnişi olmuşlardır. Bugün İmralı’da kurulan çözüm masasının oluşmasında pay sahibidirler.
İmralı Adası bugün bir akademiye dönüşmüştür. Önder Apo, İmralı’yı zindan olmaktan çıkarıp bir çözüm ve ideolojik akademiye çevirmiştir. Kuşkusuz bu, Önder Apo’nun emekleri,14 Temmuz direnişçileri ve diğer şehitlerimizin emeğiyle ortaya çıkmıştır.”