Önder Apo’nun çağrısı ile Kürdistan Özgürlük Gerillası tarihi bir adım attı. Başûrê Kurdistan’ın Raperin Bölgesi’nde bulunan Casene Mağarası’nın hemen önünde görkemli bir tören düzenlendi. Törene dair detayları dün yazmıştım. Fakat tören biter bitmez ben ve birkaç gazeteci arkadaşımın heyecanı kat be kat arttı. Anlatması zor ama paylaşmak istiyorum.
DEĞERLİLERİNİ GERİDE BIRAKMAK…
Tören bitince, günler öncesinden ilettiğimiz röportaj taleplerimize onay çıktığını öğrendik. Katılımcılar dağılmaya başladı. Herkesin yüzünde bir hüzün; kucaklayıp memleketlerine götürmek istediği değerlilerini geride bırakıyorlar. Hiç kuşku yok ki, biraz da öfke var, hukuki yasal adımlar atılmamış, atılsaydı hep birlikte ülkeye dönebilirlerdi. Törene katılanlar büyük bir moral almışlardı, zaten demokratik zeminin önünün açılması için çalışmaya, sorumluluk üstlenmeye ihtiyaç var. Demokratik Toplum ve Barış Grubu açıklamasında toplumsal kesimlere sürece daha fazla katılması çağrısında bulunmuştu. E o vakit bir an evvel dönüp çalışmaların ucundan tutmak gerek. Ama yine de yüzlerdeki hüzün gözden kaçmıyor.
ONAY ÇIKTI GERİLLALARLA GÖRÜŞECEĞİZ
Benim durumum biraz farklı. Birazdan silahlarını yakan gerillalar ile görüşeceğiz. İçimi heyecan kaplıyor. Hatta kalabalığın biran önce dağılmasını istiyorum içten içe. Günlerdir heyecanla beklediğim an gelmişti. Fakat gerilimli durum da gözden kaçmıyor. Bilmiyorum neden ama sanırım meselenin büyüklüğünün farkında olan YNK güvenlik birimleri önlemleri abartmış durumda. Gerekli izinler alınmasına rağmen YNK Asayişi bizi alandan uzaklaştırmaya çalışıyor. Sadece beni değil, uluslararası basın kuruluşları da aynı durumla karşı karşıya.
Neyse ki çok geçmeden KCK’li yetkililerin gelişiyle görece uygun bir alana geçtik. Fakat çok geçmeden bir kez daha gerilim yaşandı. Hatta bu durum birkaç kez tekrar etti. Bizim gerillaların yanına gideceğimizi fark eden başka gazeteciler de bizimle kalmak istedi. Hakları da var, böyle bir tören sonrası her gazeteci gerillaların ne düşündüğünü merak ediyor ve ilk elden mikrofon uzatmak istiyor. Fakat çare yok asayiş ikna olmayınca alanı terk etmek zorunda kaldılar.
SARILMAK DA YASAK!
Biz ve 4 farklı basın kuruluşu beklemeye başladık. Öğrendik ki sadece 10 gerilla röportaj için alanda kalacak. Kalabalık dağıldıktan sonra 20 gerilla 4’erli ya da 5’erli gruplar halinde alanı terk etti. Önümüzden geçip alanı terk eden her gerilla sıcak bir tebessüm ve selam ile veda ediyor. Alanı terk eden ikinci grupta Şiyar Dersim’i gördüm. Yaklaştı ‘Ooo Barış Heval nasılsın?’ diye sordu. Daha önce görmemiştim, beni nasıl tanıdığını düşünürken ‘Sizi izliyoruz başarılar diliyorum’ dedi. Kucaklaştık. O anda bir Asayiş görevlisi araya girdi: ‘Yasak!’. Çok sinirleniyorum. Anlam da veremiyorum. MİT, TSK ve tüm misafirler gitti bu neyin önlemi? Ama tartışmayı büyütüp var olan izinlerimizin de iptal olmasını istemiyorum. Düşük tonda bir vedalaşmanın ardından o grupta alandan ayrılıyor.
Alan tamamen boşaldı ve 20 gerilla güvenlik önlemleriyle alandan ayrıldı. Hemen ardından peyderpey gazeteciler mağaraya doğru alınmaya başladı. Yukarı çıkıp röportajı yapan her ekip günün yorgunluğunu atmışçasına tebessümle iniyor.
Bense notlarıma dalmış, röportajımın hazırlığını yaparken, arkamdan ‘ANF’nin sırası’ diyen yetkilinin sesini duydum. Hemen ayağa dikildim, kameraman arkadaşımla göz göze geldik ve birkaç saniye içinde harekete geçtik. Az önce gerillanın adımladığı merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladık. Tırmandığımız merdivenler çok daha fazla anlam kazanmıştı artık. Bu düşüncelerle ilerlerken fark etmedim ama sonradan anladım ki hava 45 dereceydi sabahın erken saatlerinden bu yana hareketliydik ve yaklaşık 20’şer kiloluk teknik malzeme ile merdivenleri tırmanmıştık. Ama en ufak bir yorgunluk hissi yoktu, hatta günlerdir yaşadığım heyecan doruğa ulaşmıştı.
‘SESSİZ OL!’
Birkaç adım sonra mağaranın girişine ulaşmadan sol tarafta bulunan küçük bir düzlükte küçük söğüt ağaçlarının arasında bir gazeteciyi fark ettim. Hemen karşısında söğüt dallarının arasından yüzünü zorlukla seçtiğim Besê Hozat’ı gördüm. Mesafeden kaynaklı sesini duyamıyordum ama jest ve mimikleriyle çok şey anlatıyordu. Kameraman arkadaşım elini dudaklarına götürerek ‘sessiz ol’ dedi ve devam ettik. Birkaç merdiven sonra mağaranın hemen önünde duran gerillaları gördüm.
‘DOĞAL KORUMALI MAĞARA’
Mağara yaklaşık 70-80 metrelik dev iki kayanın arasında doğal bir korumaya sahip. Merdivenlerden çıkınca hemen sağda yaklaşık 10-15 metre yüksekliğinde 3-4 metre genişliğinde bir girişi var. İçeri doğru daralıyor. Mağaranın hemen önünde küçük bir düzlük var, birkaç gerilla kendileri için buraya konulan plastik beyaz sandalyelerde oturuyor. Mağaranın içinde ise 4-5 gerilla karşılıklı oturuyordu.
‘ÖZGÜR BASIN GELMİŞ’
Biz onların görüş alanına girince hepsi ayağa kalktı. ‘Özgür basın gelmiş’ dedi Behzat Çarçel. Herkese çok selamları var, başarı dileklerini ilettiler. Bende hemen yol boyunca yüklendiğim selamları ilettim. Çok sıcak karşılandık. O an mağarada bulunan gerillalarla tek tek selamlaştık. Hal-hatır faslı çok uzun sürmedi, biz mağaraya ulaşmadan önce kaydı yapılan tören dünyaya servis edilmişti. Hemen törenini nasıl göründüğünü sordular. Bizi bu denli heyecanlandıran törenin onlar için çok daha heyecan verici olduğunu tahmin etmek zor değil.
Anlatmak çok zor ama her bir gerillanın gözünde büyük bir öz güven ve kararlılık var. Ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini çok iyi biliyorlar. Her ihtimale hazır olduklarını her an dile getiriyorlar. Sanıyorum törendeki tüyler ürperten o vakur duruşlarının sebebi de bu net duruş ve kararlılık. Slogan gibi gelebilir fakat her hareketleri çok etkileyici.
Çok geçmeden kameraman arkadaşım teknik hazırlıklara başladı. Ben de konuklarım olan Demokratik Toplum ve Barış Grubu sözcülerinden Tekoşin Ozan ve Behzat Çarçel ile mağaranın hemen önünde söyleşi için hazırlanan bölüme geçtik. Tam karşımda yan yana oturdular. Omuzlarının arasından aşağıdaki tören alanı kısmen görülüyor. Tüm dikkatimi toplayıp röportaja başlıyorum. Röportajın detaylarına girmeyeceğim zaten ben bu yazıyı yazarken yayınlanmıştı.
‘GÖZLERİNDE SEYİT RIZA’NIN BOYUN EĞMEYEN DURUŞU VAR’
Röportaj bittikten sonra tekrar mağaraya geçiyoruz. Biz sohbet ederken söyleşisi biten Besê Hozat da geldi. Yüzünde tebessümle içeri girdi ve ‘Barış arkadaş hoş geldin’ dedi ve kucaklaştık. Tören sırasında gazeteci bir arkadaşım Besê Hozat’ı görünce ‘Gözlerinde Seyit Rıza’nın boyun eğmeyen duruşu var’ sözleri aklıma geldi. Tam olarak öyleydi, boyun eğmemişti.
‘HER BIJÎ’
Kendisine gelen selamları büyük sevinçle karşılayan Besê Hozat, kucak dolusu selam ve sevgilerini iletmemizi istedi. Onun da ilk sorusu törenin nasıl göründüğü oldu. Telefonumdan az henüz yayınlanan tören görüntülerinin izletmeyi denedim. İnternet zayıf Besê Hozat’ın en önde, tüm gerillaların tek sıra halinde arkasında dizildiği bir anda görüntü dondu. ‘Arkadaşlar alana çok disiplinli gelmiş her bijî’ dedi. Atılan bu adıma dair görüşlerini sordum, ‘Siyasi bir eylem yaptık’ dedi, ‘Devlet adım atmazsa devamı gelmez. Biz netiz’ diye devam etti. Devlet Bahçeli’nin süreci başlattığına işaret ederek, ‘Devlet bu noktaya geldi. Bölgesel gelişmelerin yarattığı tehlike görüldü’ diye tamamlıyor. Sohbetin koyu bir anında bir gazeteci geliyor ve Besê Hozat ile röportaja başlıyor. Bizde sohbetimize mağaranın önündeki gerillalar ile devam ediyoruz. Hemen herkes törenin heyecanını atmış, demokratik toplumun inşası için yapılacak çalışmalardan bahsediyor.
GERİLLA İNANCINI KUŞANMIŞ
Maalesef zaman sınırlı anlamak için çok daha fazla zamana ihtiyaç var ama bir yetkili alanı boşaltacaklarını, basın emekçilerinin ayrılması gerektiğini söyledi. Şimdi biraz önce alanı terk edenleri anlıyorum. Silahını yakmış gerillalar barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizme olan inancını kuşanmış. Fakat onları geride bırakıp, ayrılmak zorundayız. Yasal ve hukuki adımların eksikliğine hayıflanıyorum. Neyse bunu düşünmeye zaman da yok, vedalaşma zamanı!
‘SÜRPRİZ KARŞILAŞMA’
Tek tek gerillalarla vedalaşırken, gözüm genç bir gerillaya ilişiyor. Ben hatırlamaya çalışırken, ‘Barış Heval, sen 2012 yılında Amed’e gelmiş miydin?’ diye soruyor. Evet şimdi hatırladım Ethem! Ben gazete dağıttığım dönemde sık sık Amed’e gidiyordum. Bu gidişlerden birinde Ethem ile Amed’de yolumuz kesişmişti. Çok değişmemiş ama gerilla kıyafetleri içinde tanıyamadım. Demokratik zemininde mücadele imkanı ortadan kalkınca gerilla olmaya karar vermiş. Şimdi de demokrasi ve barış mücadelesine öncülük ediyor. Sıkı sıkı sarıldık, zaman yok çok isterdim sohbet etmeyi ama ayrılıyoruz.
Şimdi daha iyi anlıyorum birkaç saat önce alanı terk etmek zorunda kalanları. Silahlar yakılmış gerilla silah yerine barış ve demokrasi inancını kuşanmıştı fakat yasal ve hukuki zemin yaratılmadığı için hala demokratik alanda mücadelenin imkanları henüz yaratılmamış.
‘NAMLUSU KIZGIN KALAŞNİKOF’
Vakit dar gitmek zorundayız. Önümüzdeki merdivenler artık gözümüze büyüyor. Gitmek istemiyoruz. Herkesle kucaklaştık. Besê Hozat ‘Kendinize çok iyi bakın. Çok çalışmalıyız, çok çalışmalısınız. Önderliğimizi yalnız bırakmamalıyız’ diyerek bizi uğurladı. Herkese selamlarını ve sevgilerini iletti ayrıldık! Merdivenleri adımlarken yanımıza epeyce umut yükleniyoruz. Dağ ve ova arasındaki ince çizgide yürüyor gibi hissediyorum. Merdivenler bitince hemen sağ tarafta silahların yakıldığı kazana gözüm ilişiyor. Yanan bir Kalaşnikof’un namlusu kızarmış ama bu kez düşmana sıkılan mermilerden değil gerillanın yeni bir diriliş, mücadele ve barış için yaktığı ateşle kızgına dönmüş…