Kıyameti yaşayan Êzidî çocukların, kadınların ve yaşlıların hikayeleri hala yürek dağlıyor. Bu hikayelerden biri de, isimsiz ve kimsesiz bir çocuğun hikayesidir; Şengal’de hayatı sona eren bir çocuğun. Bu yaşanmışlık, kıyamet gününde göğe yükselen bir çığlık gibidir. Bu çocuğun öyküsü sessiz bir kıyamet öyküsüdür.
Bir yanda DAİŞ çetelerinin vahşeti, diğer yanda kurtuluş yolunu arayan on binlerce insan… Anneler, her ne kadar çocuklarının ellerini sıkıca tutsalar da fermanın rüzgarı onları da ayırdı, savuruyordu. Çocuklar annelerinden koparılıyordu! Böyle bir ortamda yalnız başına dolanan bir çocuk vardı ama ne aradığını, nereye gittiğini bilmiyordu. Yüzü toz ve dumanla kaplı, gözleri ağlamaktan kurumuştu. Narin kalbiyle hangi yöne gideceğini bilmiyordu. Bir yanda annesini arıyordu, bir yanda yüreğini serinletecek bir damla su, bir yanda ise başını yaslayacağı omuz. Hafızasında çocuk oyunları vardı, ama ne bu ferman bir oyundu, ne de kahramanlar onu kurtarmaya gelebilmişti. Artık yalnızlık ve kaybolmuşluk içinde, yavaş yavaş soluyordu, dünya yavaş yavaş kararıyordu.
TEDAVİ İÇİN ROJAVA’YA GÖTÜRÜLDÜ
3 gün boyunca, yazın kavurucu sıcağında, Şengal dağının vadilerinde, umutla annesini aradı. Ama artık gözlerinden akacak yaş kalmamıştı; dili tutulmuştu. O kara gözler kurumuştu ve her iki gözü de görmez olmuştu artık. O masum çocuk, isimsiz ve kimsesizdi. Şengal’den feryatlarla kurtulmayı başaran bazı insanlar, tedavi olabilsin diye onu Rojava’nın Dêrik şehrindeki bir hastaneye götürdü. Ama ne hekim ne de ilaç, onun derin acısına derman olabildi. Bir gün sonra, son nefesini verdi ve hayata veda etti...
O küçük ve narin beden, Rojava’nın Tirbespiyê kentinde bulunan Êzidîlerin Diyarê Felekê mezarlığına defnedildi. Bugüne dek, hala kim olduğu, kimin çocuğu olduğu ve nereden geldiği bilinmiyor. Kimsesiz ve sahipsiz bir mezar olarak kaldı. Bu binlerce duyulmamış hikayeden sadece biri haline geldi. Bu hikaye gerçekte sadece bir çocuğun hikayesi değil, insanlığın hikayesidir. Onun yalnızlığı, bir hafızanın ve bir inancın yalnızlığıdır. Onun gözlerinin kör olması, insanlığın vicdanının kör olmasıdır. Bu çocuk ne annesiz, ne yurtsuz, ne de köksüzdü. O, mezarında insanlık değerlerini hala kaybetmeyenlerin onu ziyaret etmesini bekliyor. Bu, insanlığın vicdanına bir çağrıdır; bu kıyametin karşısında kimse sessiz kalmasın.