Qendîl'den izlenimler: Gerillalar nasıl yola çıktı?
Kürtler için ateş, hiçbir zaman yalnızca yakmak olmadı; bir dili tutuşturmak, bir halkı yeniden kurmaktı. Bu alevin içinden çıkan, külleriyle hesaplaşmış bir halkın siyasal iradesidir.
Kürtler için ateş, hiçbir zaman yalnızca yakmak olmadı; bir dili tutuşturmak, bir halkı yeniden kurmaktı. Bu alevin içinden çıkan, külleriyle hesaplaşmış bir halkın siyasal iradesidir.
Tarih 9-10 Temmuz 2025, Qendîl dağları….
Kürt halkının alnına kazınmış her tarih, bir dağın gövdesinde yankı bulur. Bu yankılar bazen ağıt olur, bazen isyan; ama bugün Qendîl'de, o dağlar bir halkın yürüyen kalbine dönüşür. Ve o kalp, şimdi ağır ama kararlı biçimde atıyor.
Qendîl’deyiz. Güneş, dağın omzuna yeni vururken vadi, ağır bir yük gibi önümüzde duruyor. Buradaki hava ne sadece sabah serinliği ne de bir coğrafyanın doğallığı; burada zaman bile tarihle konuşuyor. Her taş, bir dili gövdesinde taşıyor. Her ağaç, bir isme yaslanarak büyüyor.
Gazeteci arkadaşlarım; Ciwan Tunç, Amara Harun, Deniz Gafur, Roger Westan ve Nujiyan İsyan ile gerillaların hazırlık anlarını izliyor ve kayda alıyoruz. Hepimiz yalnızca izlemiyoruz, yazmıyoruz, kayıt almıyoruz. Bugün burada gördüğümüz şey, yalnızca belgelenmez; hissedilir, taşınır. Bu bir haber değil. Bu bir iz. Bir halkın kendi kaderini ellerine aldığı ana tanıklık ediyoruz.
Her taşın altında bir dil, her ağacın gövdesinde bir isim gizli. Bu dağ, yalnızca coğrafya değil; yürünmüş yolların, tutulmuş yeminlerin, yitirilmiş yoldaşların susmadan konuştuğu bir hafıza. Ayak bastığın yer, toprak değil artık; geçmişin sırtı, halkın yüküdür burada.
Şimdi, bu dağda zaman başka türlü akıyor. Her an, yalnızca bugünü değil, geçmişi ve yarını da taşıyor. Barış ve Demokratik Toplum Grubu’na katılan 30 gerilla, yarın silahlarını yakmak üzere bu vadiden çıkacak. Her biri, yıllarını gerilla kimliğiyle örmüş; şimdi başka bir yürüyüşe hazırlanıyor. Bu yürüyüşün yönü yalnızca ovaya değil; tarihin bir sonraki sayfasına doğru açılıyor.
Kampta ölçülü bir hareketlilik var. Ne acele var ne dağınıklık. Her şey yılların içselleştirdiği bir disiplinle akıyor. 9 Temmuz sabah saatlerinde gerillalar, Önder Apo’nun 26 yıl sonra ilk kez yayınlanan görüntülü mesajını izliyor. Ama bakışlar ekrana değil, artık herkes o anın içinde kendini değil, halkını görüyor. Bu yalnızca bir izleme değil; bir hatırlama, bir doğrulanma, bir yön tayini anı.
O görüntü, yalnızca bir önderin sesi değil; tarihin halkla yeniden konuşmaya başladığı yer. Her yüz ifadesi, bir fikri sahipleniştir. Bu an, dağda bir kampın değil; bir halkın siyasal vicdanında açılmış bir kapının anıdır.
Kürt halkı bugün, bir halk olarak karar veriyor. Savaştan çıkıp siyasete yürümek, silahı bırakıp sözle kurmak, dağdan ovaya inmeyi değil; mücadeleyi ovada yeniden tanımlamayı seçiyor. Bu sıradan bir geçiş değil. Bu, 50 yıllık direnişin, ideolojik sürekliliğini koruyarak biçim değiştirmesidir.
Yarın, 11 Temmuz’da, silahlar yakıldığında yalnızca bir eylem gerçekleşmeyecek. Bir halk, tarihle el sıkışacak.
Akşam saatlerinde hazırlıklar tamamlanmak üzere. Kampta ne gerginlik var ne de dramatik bir veda hali. Herkes ne yaptığını biliyor. Yılların örgütlü yaşam pratiği, bugünü de olağanlaştırıyor.
Gerillalar yürüyüş öncesi son kontrolleri yapıyor. Kimi çantasını sıkıca bağlıyor, kimi yanındakine şakalaşarak omuz atıyor. Neşeyle disiplin yan yana duruyor. Gidiş var ama ayrılık yok. Çünkü bu yürüyüşün yönü yalnızca dışarıya değil, mücadelenin yeni biçimine katılmaya dönük bir adım.
Hiç kimse bu vadiden son kez geçtiğini düşünmüyor. “Döneceğiz,” diyor biri gülerek. Yanıtı hemen geliyor: “Ama silah değil, başka bir şey taşıyarak.” Herkes gülümsüyor ama kimse hafiflemiş değil. Çünkü burada atılan her adım, sadece yere değil; tarihe iz bırakıyor.
Hiçbir bakış geçmişte takılı değil. Her yüz, bugüne odaklı. Bu insanlar savaştan dönmüyor; yeni bir mücadele biçimine yürüyor. Bu yürüyüşün yönü ne yalnızca dağın dışıdır, ne bir tören alanı. Bu yürüyüş, halkın siyaset sahnesine kendi bedenini taşıdığı yürüyüştür.
Bu grubun içinde olan her gerilla, yıllar boyunca bu dağın dilini, disiplinini, estetiğini bedenine işlemiş. Şimdi aynı beden, aynı bilinçle başka bir yere doğru adım atıyor. Silah sırtlarında değil artık, fikir omuzlarında.
Yanlarına yaklaşıyoruz. Konuşmalar kısa, öz ve berrak. Kimse ne yapacağını tartmıyor artık. Karar çoktan verilmiş. “Tarihi bir misyonla yürüyoruz” diyen bir kadın gerillanın sesi, bir bireyin kararlılığı değil; bir halkın örgütlü vicdanıdır.
Hazırlık tamam. Gerillalar sıralanıyor. Kamp içinde alışıldık ritmin dışında bir yoğunluk seziliyor. Karar net ama duygular görünmez değil. Bu yürüyüş yalnızca bir görevin değil, yıllara yayılan bir yaşamın, birlikte taşınmış bir fikrin yeni bir biçime devredilmesidir.
Fazla söze gerek duyulmuyor. Ama her bakışta, her sarılışta, her omza atılan elde örgütsel bağlılıkla yoğrulmuş bir duygu var. Bir şey bitmiyor ama bir şey yer değiştiriyor. Bu an, yalnızca eylemin değil, birlikte yaşanmış zamanın da kolektif hafızaya kaydedildiği an.
HPG Komutanları Amed Malazgirt ve Seyîdxan Dersim, uğurlamayı tek tek yapıyor. Sarılışlar kısa ama yükleri büyük. Yürüyen kişi değil; görevlendirilmiş bir bilinç. Geriye kalanlar da biliyor: Bu, bir geri çekilme değil, örgütsel pozisyonun başka bir alana taşınmasıdır.
Qendîl'in vadisi geride kalıyor. Ama geride bir boşluk değil, devam eden bir örgüt ve sürekliliği olan bir mücadele bırakılıyor. Yürüyen her adım geçmişin değil, örgütlü geleceğin parçası olarak atılıyor.
Ve 11 Temmuz sabahı, Silêmanî'nin Dukan ilçesine bağlı Surdaş köyünün yukarısında, Şikefta Casenê mağarasının önündeyiz.
Qendîl'den buraya gelen gerilla grubu alana ulaşmış durumda. Her biri yıllarını dağ yolunda geçirmiş. Ama bugün o yıllar yalnızca bir geçmiş değil, yeni bir sürecin zeminidir. Bu bir geri çekilme değil, örgütlü, açık ve stratejik bir geçiştir.
Ve sonra sıra geliyor eylemin en sembolik anına.
Açıklama tamamlandıktan sonra gerillalar, ellerindeki silahları kazanın içine bırakıyorlar. Ama bu sıradan bir bırakma değil. Her hareket ölçülü. Ne acele, ne gösteriş.
Silah yıllarca taşınmış bir yük gibi değil, örgütsel sorumluluğun ifadesi olarak bırakılıyor. Sanki her biri sadece metal değil, bir tarih parçasıymış gibi tutuluyor. Kalaşnikoflar, BKC’ler, roketatarlar... Hepsi bir bir, dikkatlice yerleştiriliyor. Gerilla onları kazana fırlatmıyor, atıp geçmiyor.
Bir bakış, bir duruş, bir aktarım var. Bu davranışın içinde savaş değil, örgütsel bilinç, halksal vakar ve siyasal zarafet var. Bu bir silahı değil, onun temsil ettiği dönemi saygıyla bırakmaktır. Ne kutsallaştırma ne mahkûm etme. Sadece, tamamlanan bir evrenin son halkasını yerine koymak.
Ateş yanıyor.
Alev metale ulaşınca gövdeler geri çekilmiyor. Gözler alevde ama zihin başka yerde: Gelecekte. Çünkü yakılan şey yalnızca demir değil, bir mücadele biçiminin ağırlığı. O yük, şimdi yeni bir biçimde taşınacak. Hiçbir dramatik hareket, abartı, sembolik jest yok. Çünkü gerilla burada mizansen yapmıyor.
Burada olan, savaş estetiğinden siyaset estetiğine geçen bir halk iradesinin kendini örgütlemesidir. Alevler yükseliyor. Ve gerillalar, o ateşe dönüp bir son söz söylemiyor. Çünkü bu bir veda değil. Bu, başka bir zeminde devam edecek bir yürüyüşün ilk durağıdır.
Bugün burada, Casenê mağarasının önünde yalnızca bir karar değil; bir halkın tarih karşısındaki duruşu ilan edildi. Bu dağlar, Kürtlerin sadece savunma alanı değil; düşüncesini, hafızasını, kimliğini büyüttüğü mekânlardı. Ve şimdi bu dağlarda biçimlenen irade, başka bir dilde konuşmaya hazır olduğunu ama bu dilin adresini Önder Apo’nun çağrısıyla tarif ettiğini gösterdi.
Kürt halkı, bu mücadelede kaybettikleriyle değil, vazgeçmedikleriyle büyüdü. Ve bugün, mücadelesini dönüştürmeye hazır olduğunu, dağın gölgesinde değil, halkın iradesiyle, siyasetin güneşi altında ilan etti.
Gerillalar geri dönüyor. Ama sırtlarında artık silah değil, halk adına taşınan bir siyasal yük var. O yük, hem on yılların direnişini hem de önümüzdeki yılların yeniden inşa iradesini taşıyor.
Bu dağ hâlâ onların. Ama bu kez, Önder Apo’nun çağrısında şekillenen bir halk paradigmasıyla, artık dağın diliyle değil, halkın diliyle konuşacaklar.
Çünkü yeni mücadele biçimi budur: Sözle kurmak, siyasetle dönüştürmek, halkla inşa etmek.
Ve bugün burada yakılan ateş, sadece geçmişin silahlarını değil, geleceğin yolunu da aydınlatıyor.
Çünkü Kürtler için ateş, hiçbir zaman yalnızca yakmak olmadı; bir dili tutuşturmak, bir halkı yeniden kurmaktı. Bu alevin içinden çıkan, külleriyle hesaplaşmış bir halkın siyasal iradesidir. O irade, şimdi dağdan ovaya inmek için değil, ovayı dağ kadar özgür kılmak için yola çıkıyor.